e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 30 (1)
Cilt: 30  Sayı: 1 - 2009
ARAŞTIRMA
1.
Hareketli Pekiştirme Apareylerinin Uzun Dönem Sonuçlarının İncelenmesi
Evaluation of Long Term Results of Removable Retention Appliances
Servet Doğan, Erdal Işıksal, Banu Dinçer, Aslıhan Mediha Erdinç
Sayfalar 1 - 10
AMAÇ: Bu çalışmada, ortodontik tedavinin stabilitesinin sağlanmasında, hareketli pekiştirme apareyi olarak kullanılan Hawley apareyi ile termoplastik bazlı (bioplast) apareylerin uzun dönemdeki etkilerinin karşılaştırılarak incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Çalışma grubunu, Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı kliniğinde tedavi edilmiş Angle Sınıf 1 yer darlığı anomalisi olan 40 hasta oluşturdu. Ortodontik tedavi sonrası hastaların 20’sine pekiştirme apareyi olarak Hawley apareyi, 20’sine de termoplastik bazlı retansiyon apareyi takıldı. Hastalar 1 yıl boyunca 2 ayda bir kontrole çağrıldı. İkinci yıla geçildiğinde hastalara apareylerini sadece geceleri kullanmaları söylendi. Bu dönemde de yine 1 yıl boyunca hastalar yine 2 ayda bir kontrole çağrıldı. Hastalardan, sabit apareylerinin çıkarılıp retansiyon apareyleri takıldığı gün ve retansiyon apareyleri takıldıktan 2 yıl sonraki kontrollerinde alt çenelerinden modelleri alındı. Hastalardan alınan bu modellerin birebir fotokopisi alındı ve ölçümler fotokopiler üzerinde yapıldı.
BULGULAR: Çapraşıklık indeksi, kaninler arası uzaklık, ark uzunluğu pekiştirme sonrasında stabil olarak kalmadı. Overjet miktarı, tedavi öncesi ve tedavi sonrası dönemler ile tedavi öncesi ve pekiştirme tedavisinden 2 yıl sonraki dönem karşılaştırıldığında azalma gösterdi (p<0,01). Overbite miktarında tedavi sonrasında azalma görüldü, ancak pekiştirme sonrası dönemde tekrar artış belirlendi (p<0,01).
SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları pekiştirme süresinin mümkün olduğunca uzun olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
OBJECTIVE: The aim of this study was comparative investigation of the long term effects of Hawley appliance and thermoplasticbased (bioplast) appliance used as removable retaining appliances in maintaining the stability of orthodontic treatment was the aim of this study.
METHODS: The study group consisted of 40 Angle Class I patients with space discrepancy who were treated in Ege University. 20 patients received Hawley appliances, while the other 20 received thermoplastic based retention appliances after the completion of the orthodontic treatment. Patients were called for check-up visits every 2 months for the first year. Then they were told to wear the appliances only at night for the second year. The patients were also called in every two months during the second year. Lower casts were obtained from the patients at the completion of the active treatment phase and after the second year of the removable appliance retention therapy. Exact one-to-one scaled photocopies were obtained from these casts and measurements were carried on these images.
RESULTS: Crowding index, intercanine distance and arch length did not stay stable after the treatment. Overjet amount was found to decrease when pretreatment-posttreatment and pretreatment-2 years post-retention data was compared (p<0.01). Though the overbite amount was found to decrease after the active treatment phase, an increase was detected after the retention phase (p<0.01).
CONCLUSION: Results of our study proposed the retention period to be as long as possible.

2.
Köşeli Ark Tellerinin İki Farklı Tipteki Lingual Brakette Meydana Getirdiği Deneysel Sürtünme Kuvvetlerinin Karşılaştırılması
Comparison of Experimental Frictional Resistance Between Rectangular Orthodontic Arch Wires and Lingual Brackets in Different Angulations
Hakan Bulut, Gökhan Önçağ
Sayfalar 11 - 20
AMAÇ: Önceden programlanmış olan lingual braketlerde seviyeleme ve retraksiyon aşamalarında braket slotu ve tel arasındaki sürtünmeyi artıran farklı açılanmalar meydana gelmektedir. Son yıllarda estetik avantajlarından dolayı hasta ve hekimler tarafından tercih edilen ve kullanımı giderek yaygınlaşan lingual ortodontik braketlerde köşeli ark tellerinin meydana getirdikleri sürtünmenin miktarı büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, dikdörtgen kesitli ark tellerinin, iki farklı kanat yapısına sahip olan lingual tip braketlerde, dört ayrı açılanmada meydana getirdikleri sürtünme kuvvetlerini kuru ortamda, deneysel olarak karşılaştırmaktı.
YÖNTEMLER: Testler tek düzlem üzerinde, ligatürleme yapılmadan, elektronik bir açılandırma ünitesi ve üniversal bir test cihazı kullanılarak, 1 mm/dak’lık bir çekme hızı ile gerçekleştirildi.
BULGULAR: İstatistiksel değerlendirmelerde, tel ve açı faktörlerinden her ikisinin de ana etkileri
sürtünme kuvvetleri bakımından anlamlı bulunurken (p<0,05), braket tipleri arasında benzerlik olduğu saptandı (p>0,05).
SONUÇ:
OBJECTIVE: In preadjusted lingual brackets, different angulations occur in the stages of leveling and retraction that increase the friction between arch wire and bracket slot. The amount of friction created by rectangular arch wires in lingual orthodontic brackets, which are more preferred by patients and physicians in recent years due to their aesthetic advantages and whose use increases day-byday, is of great importance. The purpose of this study was to compare the frictional forces created by rectangular arch wires in four
angulations of two lingual brackets that have different wing structures, in a dry environment, and experimentally.
METHODS: Tests were performed on a single dimension, without ligaturing, by the use of an electronic angulation unit and a universal testing device, with a crosshead speed of 1 mm/min.
RESULTS: Statistical analyses, in the p=0.05 level, revealed that the main effects of both the individual arch wire and angulational factors were significant with respect to frictional forces (p<0.05), whereas a similarity was found among the two bracket types (p>0.05).
CONCLUSION:

3.
Ortodontik Tedaviye Başvuran 13-20 Yaş Grubu Hastaların Ortodontik Düzensizliklerini Algılayışlarının ve Tedavi ile İlgili Beklentilerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Self-Perception and Expectations of 13-20 Years Old Patients Seeking Orthodontic Therapy
Aslıhan M. Ertan Erdinç, Anıl Erol
Sayfalar 21 - 27
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 13-20 yaş grubu hastalarda ortodontik düzensizliklerinin ne kadar farkında olduklarının ve tedaviden beklentilerinin, cinsiyet, yaş ve eğitim durumunun düzensizliği algılayış ve tedaviden beklentileri üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Çalışma, Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalına başvuran ortodontik tedavi görmemiş 88
hastaya anket uygulanarak yürütüldü.
BULGULAR: 13-20 yaş arası hastalarda; kız hastaların erkek hastalara göre ve lise ve üstü düzeyde eğitim görenlerin
ilköğretim düzeyinde eğitim görenlere göre ortodontik düzensizliklerinden daha fazla şikayetçi olduğu, lise ve üstü düzeyde eğitim
görenlerin ilköğretim düzeyinde eğitim görenlere göre ortodonti kliniğine öncelikle kendi istekleri ile başvurdukları, önemli bir
kısmının da dişhekimlerinin yönlendirmesi ile başvurdukları belirlendi.
SONUÇ: Hastaların ortodontik tedavi yaptırmak istemelerinin asıl
sebebinin estetik nedenler olduğu, genel yüz görünümü içerisinde güzelliği etkileyen en önemli kısmın dişler olduğunu düşündükleri, sahip
oldukları ortodontik düzensizliklerin sosyal yaşantılarını önemli derecede etkilediği, tedavi sırasında ne tür bir ortodontik aparey
kullanılacağını genel olarak önemsemedikleri ve ortodontik tedavi süresince karşılaşmayı bekledikleri sorunların ağrı ve konuşma
zorluğu olduğu bulundu.
OBJECTIVE: This study was intended to investigate the appreciation of 13-20 years old individuals concerning their self-orthodontic
discrepancies and to further investigate the effects of age, gender and educational status on the expectations from the treatment
and the perception of the anomaly.
METHODS: Eighty eight individuals who applied for orthodontic treatment at Ege University, Department of Orthodontics were
surveyed.
RESULTS: Of those patients between 13-20 years old, girls, more than boys, and patients who were either at
high-school or at a higher education level, indicated a higher interest in orthodontic treatment and internal motivation, while also a
significant percentage was referred by the general practitioner.
CONCLUSION: The main interest in orthodontic treatment was mainly because of
esthetics reasons. The appearance of the dentition was perceived as the most significant component of overall facial esthetics,
and the orthodontic discrepancy itself was stated to effect their social interactions significantly. The preferred type of appliance
was not significantly important whereas the overall expectations from the treatment were fair esthetics and psychologically well
being. Pain and difficulty in speech were expected to be the common problems because of the treatment.

4.
Ünilateral Dudak Damak Yarıklı Çocuklarda Kraniyofasiyal Gelişimin Değerlendirilmesi
Craniofacial Development in Children with Unilateral Cleft Lip and Palate
Servet Doğan, Gökhan Önçağ, Yalçın Akın
Sayfalar 29 - 37
AMAÇ: Ünilateral dudak damak yarığı en sık gözlenen yarık şeklidir. Bu malformasyonların tedavisi bir seri cerrahi işlem ve
ortodontik tedavi gerektirir. Bu çalışmada, 3. ayda dudak operasyonu ve 12. ayda damak operasyonu gerçekleştirilen ünilateral
komple dudak damak yarıklı Türk çocukların kraniyofasiyal morfolojileri incelendi.
YÖNTEMLER: Hastaların hiçbiri ortopedik ya da ortodontik tedavi görmedi. Çalışmada ünilateral komple dudak damak yarıklı, yaş
ortalaması 13,25 olan 42 hasta (22 kız, 20 erkek) ile yaş ortalaması 15,12 olan yarıksız 45 hastadan (24 kız, 21 erkek) oluşan
kontrol grubu karşılaştırıldı.
BULGULAR: Türk çocuklarının incelendiği bu çalışma ünilateral komple dudak damak yarıklı çocukların, yarıksız çocuklara göre
belirgin morfolojik sapma gösterdiğini ortaya çıkardı. Çalışmanın sonuçlarına göre, ünilateral komple dudak damak yarıklı hastalar
daha kısa (p<0,01) ve posteriora konumlanmış maksillaya sahipti (p<0,001). Ayrıca arka yüz yüksekliğinde azalma (p<0,05) ve ön
yüz yüksekliğinde artış (p<0,01) belirlendi. Ek olarak, konveks yumuşak doku profili (p<0,001) ve üst dudak kalınlığı yarıksız gruba
göre daha ince (p<0,01) ve burun daha geride ve aşağıda konumlanmaktaydı (p<0,01).
SONUÇ:
OBJECTIVE: Unilateral cleft lip and palate is the most common cleft in humans. We investigated the craniofacial morphology of
Turkish children with unilateral complete cleft lip and palate who had operations to close the cleft lip when they were 3 months old
and to close the palate at 12 months.
METHODS: They were not given orthopedic or orthodontic treatment. We compared 42 patients with unilateral complete cleft lip and
palate (UCCLP) with 45 control children without UCCLP at mean ages of 13 and 15 years. The children with UCCLP had
considerable morphological deviations compared with the matched children without clefts.
RESULTS: They had significantly shorter and more posteriorly positioned maxillas (p<0.01). There was also an increase in cranial
base angle (p<0.05), mandibular plane and gonial angle (p<0.01). There was a reduction in the posterior facial height (p<0.05) and
an increase in the anterior facial height (p<0.01). The profile of the soft tissue was more convex (p<0.001) and the upper lip was
thinner than in the children in the control group (p<0.01), and their noses were relatively further backwards and downwards
(p<0.01).
CONCLUSION:

OLGU SUNUMU
5.
İritasyon Fibromunun Tedavisinde Multidisipliner Yaklaşım: Olgu Sunumu
A Multidisciplinary Approach to the Treatment of Irritation Fibroma: Case Report
Erinç Önem, Gülcan Coşkun Akar, Candan Efeoğlu, Oya Türkoğlu, Günnur Lomçalı
Sayfalar 39 - 45
Oral mukozada sıklıkla lokalize fibrotik büyümeler gelişmektedir. Oral mukozada gelişen bu fibrotik büyümeler iritasyon fibromu
olarak adlandırılmaktadır. Bu olgu sunumunda 36 yaşındaki bir erkek hastanın alt dudak mukozasında kontrol edemediği ısırma
alışkanlığı nedeniyle gelişmiş iritasyon fibromunun multidisipliner tedavisi anlatılmaktadır.
Lezyonun öncelikle modifiye mandibular okluzal splint yardımıyla ödemi azaltıldı. Periodontal tedavisinin tamamlanmasını takiben,
lezyonun cerrahi olarak tamamen eksizyonu sağlandı. Operasyon bölgesi dikişleri alındıktan sonra ısırma alışkanlığını önlemek
amacıyla yeni bir okluzal splint hazırlanan hastanın düzenli aralıklarla takibi yapıldı. 1 yıl sonra hastanın ısırma alışkanlığını
bıraktığı ve operasyon bölgesinde herhangi bir değişiklik saptanmadığı izlendi.
Localized fibrous overgrowths are frequently seen in the oral mucosa. Generally, these localized (benign) lesions of the oral
mucosa are named as irritation fibroma. The aim of this clinical report was to emphasize the successful multidisciplinary
management of a 36 years- old man with irritation fibroma on the lower lip mucosa due to inadvertent biting.
A modified mandibular occlusal splint was prepared to decrease the oedema of the effected tissues. Following nonsurgical
periodontal treatment, a complete excision of the irritation hyperplasia was carried out. A new lower occlusal splint was prepared
immediately after removal of the sutures. The patient was regularly reviewed post operatively and advised to wear the occlusal
splint to help quit his biting habit. He was discharged after a year as he succeeded in quiting his lip biting habit and remained well.

6.
Metal Destekli Seramik Faset ile Endirekt Seramik Kırığı Onarımı: Olgu Sunumu
Indirect Ceramic Repair with a Metal-Ceramic Laminate Veneer: Case Report
Akın Aladağ, M. Erhan Çömlekoğlu
Sayfalar 47 - 51
Seramik materyali, biyouyumluluğu, dayanıklılığı ve yüksek estetik özellikleri nedeniyle protetik restorasyonlarda yaygın olarak
kullanılmaktadır. Uzun dönemli başarılı klinik sonuçlara karşın; travma, yorulma, laboratuvar hataları ya da aşırı okluzal yükler gibi
nedenlerle metal altyapılı seramik restorasyonlarda kırılma veya kopma oluşabilmektedir. Bu gibi başarısızlık durumlarında kırılmış
restorasyonun ağızdan çıkarılması her zaman en uygun bir çözüm olmamakta ve ağız içi onarım uygulamaları hasta ve hekim
açısından pratik sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. Bu çalışmada, labyal yüzeyinde kırılma oluşmuş bir metal-seramik
restorasyonun metal altyapılı bir seramik faset ile ağız içi onarımı anlatılmaktadır.
Ceramics have been widely used in prosthetic restorations due to their biocompatibility, strength and high esthetic properties.
Despite their long term clinical success, chipping may occur in metal-ceramic restorations because of trauma, fatigue, laboratory
failures or occlusal loads. Removing fractured restorations may not be the optimal solution in every case and intraoral ceramic
repair may provide practical results for patients and clinicians. In this case report, an indirect technique to repair a fractured metalceramic
restoration using a metal-ceramic laminate veneer was described.

7.
İmplant Üstü Tüm Ağız Sabit Restorasyonlarda Erken Yükleme: Olgu sunumu
Early Loading of Implant Supported Full Mouth Fixed Restorations: Case Report
Elçin Sağırkaya, Erdem Kaya, Erhan Çömlekoğlu, Sevtap Günbay
Sayfalar 53 - 59
İmplant destekli sabit restorasyonlarda erken yükleme kavramı son dönemlerde yaygınlık kazanmıştır. İmplantların erken dönemde
yüklemeye uygun olup olmadıklarının belirlenmesinde, primer implant stabilitesi önemli bir yer tutmaktadır. Çeşitli etkenlere bağlı olan
primer implant stabilitesinin, başarılı bir osseoentegrasyon için gerekli faktörlerden birisi olduğu belirtilmektedir. Primer stabilitenin
öneminin artmasıyla, implant yerleştirme tork değeri ölçümlerinin ve rezonans frekans analizinin kullanıldığı protokoller geliştirilmiştir. Bu
klinik çalışmada, tam diş eksikliğine bağlı fonksiyon kaybı sorunu bulunan hastalara uygulanmış implant üstü restorasyonların ve
erken yükleme protokolünün başarısı klinik izlem ile incelenmektedir. Ön koşulların uygunluğu halinde ve seçici kriterler göz
önünde bulundurularak, erken yükleme uygulamaları klinikte olumlu sonuçlar sergilemektedir.
Early loading concept has been widely used recently in implant supported fixed dental restorations. Primary implant stability is of
vital importance when evaluating the availability of implants for early loading. Primary implant stability that is related to several
parameters has been shown to be one of the key factors for a successful osseointegration. Various protocols on implant insertion
torque values and resonance frequency analysis have been set up when primary implant stability gained importance. In this
clinical report, success of implant supported fixed dental restorations and early loading concept applied to patients suffering from
function loss due to total edentulism were evaluated. In the presence of prerequisites, early loading concept exhibits successful
clinical results.

8.
İmplant üstü tüm ağız sabit restorasyonlarda erken yükleme: Olgu sunumları
Early loading of implant supported full mouth fixed restorations: Case Reports
Elçin Sağırkaya, Erdem Kaya, Erhan Çömlekoğlu, Sevtap Günbay, Mehmet Ali Güngör
Sayfalar 53 - 59
İmplant destekli sabit restorasyonlarda erken yükleme kavramı son dönemlerde yaygınlık kazanmıştır. İmplantların erken dönemde yüklemeye uygun olup olmadıklarının belirlenmesinde, primer implant stabilitesi önemli bir yer tutmaktadır. Çeşitli etkenlere bağlı olan primer implant stabilitesinin; başarılı bir osseointegrasyon için gerekli faktörlerden birisi olduğu belirtilmektedir. Primer stabilitenin öneminin artmasıyla, implant yerleştirme tork değeri ölçümlerinin ve rezonans frekans analizinin kullanıldığı protokoller geliştirilmiştir. Bu klinik çalışmada, tam diş eksikliğine bağlı fonksiyon kaybı sorunu bulunan hastalara uygulanmış implant üstü restorasyonların ve erken yükleme protokolünün başarısı klinik izlem ile incelenmektedir. Ön koşulların uygunluğu halinde ve seçici kriterler göz önünde bulundurularak, erken yükleme uygulamaları klinikte olumlu sonuçlar sergilemektedir.
Early loading concept has been widely used recently in implant supported fixed dental restorations. Primary implant stability is of vital importance when evaluating the availibility of implants for early loading. Primary implant stability that is related to several parameters has been shown to be one of the key factors for a successful osseointegration. Various protocols on implant insertion torque values and resonance frequency analysis have been set up when primary implant stability gained importance. In this clinical report, success of implant supported fixed dental restorations and early loading concept applied to patients suffering from function loss due to total edentulism were evaluated. In the presence of prerequisities, early loading concept exhibits successful clinical results.

LookUs & Online Makale