e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 36 (1)
Cilt: 36  Sayı: 1 - 2015
DERLEME
1.
Protetik Mini Dental İmplantlar
Prosthetic Mini Dental İmplants
Gökçe Soğancı
doi: 10.5505/eudfd.2015.07830  Sayfalar 1 - 9
Son yıllarda, geleneksel implantların yanısıra mini dental implantlar daimi amaçlı olarak implant destekli sabit ve hareketli protezlerde kullanılmaktadır. Tek parça halinde olan mini dental implantlar kök formunda pürüzlü yüzeye sahip titanyum alaşımlardır. İlk kullanım amaçları; ortodontik ankırajı sağlamak, geçiş protezlerini desteklemek, geleneksel implantların iyileşme süreci boyunca çiğneme fonksiyonunu sürdürmek ve implantlara fazla yük gelmesini önlemek, hastanın memnun ayrılmasını sağlamaktı. Bu implantlardaki en önemli özellik kemikte kendi çapından daha küçük olarak hazırlanmış yuvaya yerleştirilmesi ile primer stabilitenin sağlanmasıdır. Kemik kalitesinin önemli olduğu bu durumda mini dental implantlar genellikle alt çenede tercih edilmektedir. Bu şekilde immediat yüklemeye de olanak vermektedir. İnce kretlerde rahatlıkla kullanılabilmesi, cerrahi işlemlerinin diğer implantlara göre daha kolay olması ve ekonomik olması gibi avantajları ile protetik uygulamalarda kullanılabilmektedir.
Anahtar Sözcükler: mini dental implant, küçük çaplı implant, o ring, housing.
Recently mini dental implants are used for the purpose of permanent supporting for fixed and removable partial dentures. Mini dental implants are one piece, root form and machined titanium alloy implants. Their first indications are; orthodontik anchorage, support for transitional prostheses, to ensure chewing functions and to protect conventional implants from overloading during osseointegration, satisfaction of patients. The most important feature of these implants is inserting the implant in bone as self tapping and ensuring the primary stability. Therefore immediat loading can be possible. Mini dental implants are used for prosthetic rehabilitation with such advantages as; using for thin alveolar ridges, easy surgical procedures and low cost. Key Words: mini dental implants, small diameter implants, o ring, housing.

2.
Turner Sendromu'nda Dentofasiyal Bulgular
Dentofacial Findings in Turner Sydrome
Gülcan Şahin Ünsal, Şükran Poyrazoğlu, Hatice Nurçin Saka, Işın Ulukapı
doi: 10.5505/eudfd.2015.78941  Sayfalar 10 - 18
Turner sendromu(TS) dişi fenotipi ile ilişkili bir seks kromozom bozukluğudur. X kromozomonun tamamının ya da bir kısmının kaybı kraniyofasiyal dokuların biçim ve boyutunu etkilemektedir. TS hastaların ağız bulgularına ilişkin çalışmalar göstermiştir ki; derin kapanış, açık kapanış, çapraşıklık, diastema, sınıf II maloklüzyon gibi ortodontik anomaliler ve konjenital eksik ve fazla dişler, azalmış dental kuron genişliği, anormal dişler gibi dental anomaliler daha sıklıkla gözlenmektedir. TS hastalarda çürük, çekilmiş ve dolgulu diş değeri daha yüksek olmasına karşın periodontal problem daha yüksektir. TS hastalarda dentofasiyal bulgular diş hekimlerinin erken tanıya katkıda bulunabilmesi için önemlidir.
Turner’s syndrome (TS) is a sex chromosome disorder associated with a female phenotype. The loss of all or part of X chromosome that is affected the shape and the size of craniofacial structures in TS. Several studies have revealed concerning oral status in patients with TS that orthodontic anomalies such as deep-bite, open-bite, crowding, diastema, Class-II malocclusion and dental anomalies such as congenitally missing and supplementary teeth, decreased dental crown width, anomalous teeth were more frequent. The values for decayed, missing, filled teeth were lower although periodontal problem was higher for the patients with TS. Dentofacial findings in TS patients is important because of the dentists may contribute to early diagnosis.

3.
C-Şekilli Kök Kanal Sistemleri: Tanı ve Endodontik Yaklaşım
C-Shaped Root Canal Systems: Diagnosis and Endodontic Treatment
Dilek Helvacioglu Yiğit, Alper Sinanoğlu
doi: 10.5505/eudfd.2015.81300  Sayfalar 19 - 24
C-şekilli kök kanal sistemleri, diş kök kanallarının bir bağlantı ile birleştiği anatomik bir varyasyondur. Bu olgularda, preoperatif bulgular başarılı bir tedavi için önem taşımaktadır. Özellikle radyolojik değerlendirme esnasında bu karmaşık yapıya ait bulguların ayırt edilmesi, morfolojik özelliklerinin tam 5 anlaşılması gerekmektedir. Klinik olarak ise C-şekilli kanallarda görülen farklı pulpa odası tabanı özelliklerine dikkat edilmelidir. Kök kanal yapısı boyunca değişkenlik gösteren kompleks yapıları, endodontik tedavi sürecinde kök kanal şekillendirme ve dolum işlemlerinde bir takım zorluklara sebep olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, C-şekilli kök kanal sistemlerinin daha çok mandibula 2. molar dişlerde rastlanıldığı ve Asya topluluklarında görülme sıklığının diğerlerine göre fazla olduğu bildirilmiştir. Sunulan 10 bu derlemede, C-şekilli kök kanal sistemlerinin morfolojik özellikleri, tanı açısından radyolojik özellikleri ve tedavi yaklaşımı değerlendirilecektir.
C-shaped root canal systems are anatomic variations presenting a connection of root canals. Evaluation of preoperative findings are crucial for successful treatment of such cases. In radiological evaluation, comprehension of their morphological features is required for identification of specific findings. Clinically, C-shaped root canals may present different configurations of pulp-chamber and must be considered with 20 caution. It has been reported that a high incidence of C-shaped root canal systems have been shown in mandibular second molars and in Asian populations. In this review, morphological features, radiological diagnostic aspects and management of C- shaped canals are presented.

ARAŞTIRMA
4.
Stajyer Diş Hekimleri Tarafından Yapılan Kök Kanal Dolgularının Teknik Kalitesinin Radyografik Olarak Değerlendirilmesi
Radiographic evaluation of technical quality of root canal fillings made by dental students
Kadir Tolga Ceyhanlı, Davut Çelik, Ahter Çıkman, Tamer Taşdemir
doi: 10.5505/eudfd.2015.54154  Sayfalar 25 - 31
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı 2010-2011 yılı içerisinde Karadeniz Teknik Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde stajyer diş hekimleri tarafından yapılan kök kanal dolgularının teknik kalitesinin radyografik olarak değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Stajyer diş hekimleri tarafından kök kanal dolgusu yapılmış 636 dişin final periapikal röntgeni incelendi. Kök kanal dolgusunun homojenitesi ve radyografik apekse olan uzaklığı değerlendirildi. Homojen bir dolguya sahip radyografik apekse uzaklığı 0-2 mm sınırında olan kök kanal dolguları teknik olarak başarılı kabul edildi. Kök kanal dolgu kalitesi ile diş grupları arasındaki ilişkinin istatistiksel değerlendirmesi Ki-kare testi kullanılarak yapıldı (P=0.05).
BULGULAR: Kök kanal dolgu kalitesi değerlendirilen dişler lokalizasyonlarına göre karşılaştırıldığında, üst çene ve alt çene arasında istatistiksel fark olmadığı izlendi (p>0.05). Toplamda 636 adet dişin %52.67’sinin (335 diş) kök kanal dolgusu teknik olarak başarılı bulundu. Bu oran; 253 adet ön bölge dişi için % 62.45 (158 diş), 176 adet küçük azı dişi için %60.22 (106 diş) ve 207 adet büyük azı dişi için ise % 34.29 (71 diş) olarak tespit edildi. Büyük azı dişlerine yapılmış kök kanal dolgularının kalitesinin ‘başarı’ oranı istatistiksel olarak düşük bulundu (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Stajyer hekimler tarafından yapılan kök kanal tedavilerinin başarısını arttırmak için öğrenci eğitim programında yeni düzenlemeler yapılması ve başarısızlığın anlamlı derecede daha fazla olduğu büyük azı dişlerinin tedavisine yönelik eğitime daha fazla ağırlık verilmesi uygun bulundu.
INTRODUCTION: The aim of this retrospective study was to evaluate radiographically the technical quality of root canal fillings performed by undergraduate dentistry students of Karadeniz Technical University.
METHODS: The homogeneity and length of root canal fillings were the evaluated parameters. Homogenous root canal fillings with length nearest to the radiological apex at 0-2 mm were accepted as successful fillings. Chi-square test was performed to determine significant differences between technical quality of root canal fillings and tooth type (anterior, premolar, molar).
RESULTS: There wasn’t a statistically significant difference between maxillar and mandibular teeth (p>0.05). Totally 52.67 % (335 teeth) of 636 teeth had a successful root canal filling. According to tooth type success rate was as follows: 62.45 % (158 teeth) of 253 anterior teeth, 60.22 % (106 teeth) of 176 premolar teeth and 34.29 % (71 teeth) of 207 molar teeth. The technical quality of root canal fillings of molar teeth were significantly lower than the other tooth types (p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Changes in teaching methods may be required to improve technical quality of root canal fillings performed by dental students. These changes may be especially focused on treatment of molar teeth.

5.
Fissür Örtücüye Eklenen Farklı Oranlardaki Propolisin Makaslama Bağlanma Dayanımı Ve Mikrosertliğe Olan Etkisi
Effect Of Propolis Added İn Different Proportions To Fissure Sealent On Shear Bond Strength And Microhardness
Mustafa Altunsoy, Gökçe Garip, Uğur Türkan, Mehmet Emin Uslu, Sibel Silici
doi: 10.5505/eudfd.2015.03371  Sayfalar 32 - 37
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, fissür örtücüye farklı oranlarda eklenmiş etanolik propolis özütünün fissür örtücünün makaslama bağlanma dayanımı ve mikrosertliğine olan etkisini araştırmak amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Fissür örtücüye % 0,5, % 0,35, % 0,21, % 0,13 ve % 0,10 oranlarında EPÖ eklenen 5 çalışma grubu ve EPÖ eklenmeyen kontrol grubu olmak üzere toplam 6 grup oluşturuldu. Yetmiş sekiz adet molar diş rastgele 6 gruba ayrıldı. Hazırlanan fissür örtücüler diş yüzeyine uygulandı ve polimerize edildi. Makaslama bağlanma testi üniversal test cihazında gerçekleştirildi. Her bir gruptan hazırlanan 5 adet disk şekilli örneklerde fissür örtücülerin Vickers mikrosertlik değerlendirmesi yapıldı. Veriler tek yönlü varyans analizi ve Tukey çoklu karşılaştırma testi ile istatiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: % 0,5, % 0,35 ve % 0,21 EPÖ içeren gruplarda diş yüzeyine bağlanma gerçekleşmedi. % 0,13 ve % 0,10 EPÖ içeren gruplar kontrol grubu ile istatistiksel olarak benzer bağlanma dayanım değeri gösterdiler (p > 0,05). % 0,35 oranında propolis içeren grup kontrol grubundan yüksek mikrosertlik değeri gösterirken (p < 0,05); % 0,21 ve % 0,1 oranında EPÖ içeren gruplar ise kontrol grubundan düşük mikrosertlik değeri gösterdi (p < 0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Fissür örtücüye eklenen % 0,13 ve % 0,10 oranlarındaki EPÖ fissür örtücünün bağlanma dayanımını olumsuz etkilemediğinden, bu oranlarda fissür örtücüye eklenebilir.
INTRODUCTION: To investigate the effect of ethanolic extracts of propolis (EEP) added in various proportions to fissure sealant on shear bond strength (SBS) and microhardness.
METHODS: The sealent was divided into six groups: one using the original composition and five with 0.5 %, 0.35 %, 0.21 %, 0.13 % and 0.10 % EEP added to the fissure sealant. After etching, the fissure sealant with various propolis proportions were applied to teeth and light cured. SBS was evaluated in a universal testing machine. Disc shaped specimens were prepared from tested fissure sealants to determine Vickers hardness (VHN). SBS and microhardness values were analyzed using One Way ANOVA and Tukey HSD tests.
RESULTS: SBS values of 0,5 %, 0,35 % and 0,21 % propolis-containing groups showed failure on bonding. SBS values of 0,13 % and 0,10 % propolis-containig groups were not statistically significantly different compared with control group (p>0.05). 0,35 propolis-containing group showed the highest microhardness values compared to other groups (p<0.05). Control, 0,13 % and 0,5 % propolis-containing groups showed higher VHN values than 0,21 % and 0,10 % ones (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The addition of 0.13 % and 0.10 % propolis to fissure sealant did not cause a change in SBS. Therefore, it can be used safely during routine dental practice due to its antibacterial properties.

6.
Sigara İçmeyen Periodontitisli Bireylerde Periodontal Başlangıç Tedavisinin Tükürük Ve Plazma Total Antioksidan Kapasitesine Etkilerinin İncelenmesi
The Effect Of İnitial Periodontal Therapy On Saliva And Plasma Total Antioxidant Capacity Of Non-Smoking Periodontitis Patients
Ülkü Başer, Hikmet Gamsız Işık, Gökçen Ateş, Gülden Işık
doi: 10.5505/eudfd.2015.59672  Sayfalar 38 - 44
GİRİŞ ve AMAÇ: Periodontal hastalıklar, artmış oksidatif stres ve azalmış antioksidan seviyeleri ile ilişkilendirilmektedir. Bu uzun dönemli takip çalışmasının amacı, periodontal başlangıç tedavisinin, generalize kronik periodontitise sahip bireylerin tükürük ve plazma total antioksidan seviyelerine etkilerinin, periodontal sağlıklı bireylerle karşılaştırılarak değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya sigara içmeyen, 17 generalize kronik periodontitis ve 17 periodontitisi olmayan 34 birey dahil edilmiştir. Başlangıç aşamasında bireylerden kan ve tükürük örnekleri toplanılmış; gingival indeks, sondalamada kanama, sondalanabilir cep derinliği ve klinik ataşman düzeyi gibi periodontal klinik ölçümleri yapılmıştır. Periodontitisli grupta periodontal başlangıç tedavisinin ardından 2. ve 6. aylarda klinik ölçümler ve örnek toplanması tekrarlanmıştır. Total antioksidan kapasite (TAOK) miktarı, troloksa eşdeğer antioksidan kapasitenin ölçümü ile belirlenmiştir.
BULGULAR: Başlangıçta, periodontitisli grubun plazma antioksidan seviyeleri kontrol grubundan düşük bulunmuş olsa da, istatistiksel olarak anlamlı değildir(p=0,07). İleri kronik periodontitisli hastaların periodontal başlangıç tedavisinin ardından plazma antioksidan seviyeleri anlamlı oranda artmıştır (p<0.01). Tükürük antioksidan seviyelerinde ise gruplar arası ve periodontal tedavi sonrasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın bulguları değerlendirildiğinde; periodontal başlangıç tedavisinin generalize kronik periodontitisli bireylerin plazma antioksidan seviyelerinde artışa neden olduğu gözlenmiştir.
INTRODUCTION: Periodontal diseases are associated with increased oxidative stress and decreased antioxidant capacity. The aim of this long-term follow-up study was to evaluate the effect of initial periodontal therapy on saliva and plasma total antioxidant levels of severe chronic periodontitis patients and the controls.
METHODS: A total of 34 (17 chronic periodontitis patients, 17 controls) non-smoking, systemically healthy subjects were enrolled in the study. At baseline, blood and saliva samples were collected; periodontal clinical measurements such as gingival index, bleeding on probing, probing pocket depth and clinical attachment level were done. 2 and 6 months after periodontal treatment clinical measurements and sample collection were repeated in periodontitis group. 2 and 6 months after the periodontal treatment. Total antioxidant capacity (TAOC) were measured by the trolox equivalent antioxidant assay.
RESULTS: Clinical periodontal parameters were higher in the periodontitis group and significantly improved after periodontal therapy. At baseline TAOC plasma levels were higher in the controls but the difference was not significant (p=0.07). TAOC plasma levels significantly increased after initial periodontal treatment in periodontitis patients (p<0.01). Saliva TAOC levels were similar between the groups and did not show any significant change after initial periodontal therapy.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to our study results initial periodontal therapy have positively effected TAOC plasma levels of severe periodontitis patients.

7.
Farklı Oranlarda Polipropilen Fiber İlaveli Akriliklerde Transvers Direnç Ve Yüzey Pürüzlülüğünün İncelenmesi
Investigation Of Transverse Strength And Surface Roughness Of Different Ratio Of Polypropylene Fiber İn Acrylic Resins
Faik Tuğut, Mehmet Emre Coşkun, Derya Özdemir Doğan, Türker Akar, Ümit Güney
doi: 10.5505/eudfd.2015.78700  Sayfalar 45 - 51
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ısı ile polimerize olan akriliklere farklı oranlarda polipropilen fiber ilave edilerek akriliğin transvers direnç ve yüzey pürüzlülüğü yönünden incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada ısı ile polimerize olan akrilik tozu içerisine ağırlıkça % 1,3,5,10 ve 20 oranlarında polipropilen fiber ilave edildi. Transvers direnç testi için 65 x 10 x 2.5 mm boyutlarında, yüzey pürüzlülük için 10x2 mm boyutlarında örnekler hazırlandı. Her bir test için kontrol grubu dahil toplam 6 grup oluşturuldu. Transvers direncinin tespiti için örnekler Lloyd Universal test cihazına aktarıldı. Örneklerin kırılan yüzeyleri SEM altında incelendi. Yüzey pürüzlülük örnekleri de profilometre cihazında ölçülerek veriler elde edildi.
BULGULAR: Pürüzlülük ve direnç testlerindeki istatistiksel analiz, test grupları arasında anlamlı fark olduğunu gösterdi (p<0.05). En yüksek transvers direncin % 5 polipropilen ilaveli akriliklerde bulundu. %5’lik konsantrasyonun üzerinde transvers direncin düştüğü görüldü. Yüzey pürüzlülüğünde ise konsantrasyon artışı ile pürüzlülüğün arttığı görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Polipropilen elyaf ilavesi akriliklerin mekanik özelliklerini arttırdığını ve en iyi direnç sağladığı konsantrasyonda pürüzlülük değerinin fazla değişmediği görüldü. Bu sebeple PMMA esaslı protez kaide materyallerine ilave edilerek güçlü bir rezin sistemi oluşturulabilir.
INTRODUCTION: The purpose of this research was to evaluate the effect of different ratio of polypropylene fiber added to denture base material on surface roughness and transverse strength.
METHODS: Specimens were prepared by the mixture of heat cure acrylic resin and polypropylene fibers at different ratios (1,3,5,10,20 %) according to the manufacture’s directions. 6 groups include control group were formed for each tests. Rectangularly shaped (65 × 10 × 2,5 mm) patterns were prepared for transverse strength test and 10x2mm patterns were prepared for surface roughness test. Transverse strength tests were performed by Llyod universal test machine and broken surface of specimens were analysed by SEM. Surface roughness tests were performed by profilometer and the results were statically analyzed
RESULTS: The statically analyse of roughness and strength test were found statistically significant difference between groups (p<0.05). The 5% polypropylene group had the highest transverse strength and decrease with the increase of polypropylene ratio. Surface roughness was increased parallel with the increase of concentration.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Adding polypropylene fibers in acrylic resins improve mechanical properties and do not alter the roughness at the best resistance of concentration. For this reason polypropylene can be used to improve mechanical properties of PMMA.

OLGU SUNUMU
8.
Keratokistik Odontojenik Tümör: Panoramik, Tomografik ve Ultrasonografik Değerlendirme
Keratocystic Odontogenic Tumor: Panoramic, Tomographic and Ultrasonographic Assessment
Şuayip Burak Duman, Yasin Yaşa, Ali Ocak
doi: 10.5505/eudfd.2015.19870  Sayfalar 52 - 55
Keratokistik odontojenik tümör; dental lamina artıklarından gelişen agresif davranışı ve çevre dokulara infiltratif özelliği ile benign odontojenik tümör sınıfına dahil edilen yüksek nüks özelliği gösteren lezyonlardır. Daha çok mandibular molar ramus bölgesinde görülmesine karşın çenelerin her kadranın da görülebilmektedir. Tanısında direkt radyografi, tomografi ve ultrasonografi son yıllarda başvurulan metotlardır. Sunulan vakada mandibular anterior yerleşimli, gömülü diş içeren keratokistik odontojenik tümörün direkt grafi, dental volumetrik tomografi ve ultrasonografi kullanılarak incelemesi yapılmıştır.
Keratocystic odontogenic tumor, which derived from dental lamina residual and is included in odontogenic tumor class lesion in view aggressive behavior and infiltration to near tissues. Although it generally seen in mandibular molar ramus areas, it seen also in all raw regions. In the diagnosis of keratocystic odontenic tumor; direct radiography, tomography, and ultrasonography is generally used methods. The present study was assessed the keratocystic odontenic tumor with anterior localized and unerupted teeth with direct radiography, tomography, and ultrasonography.

LookUs & Online Makale