e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 37 (3)
Cilt: 37  Sayı: 3 - 2016
ARAŞTIRMA
1.
Total Ve Kısmi Diş Eksikliği Olgularının, Konvansiyonel Ve Implant Üstü Protezler Ile Tedavisinde Artex Artikülatör Kullanımının Klinik Etkinliğinin Araştırılması
Total and Partial Cases of Missing Teeth, the Treatment with Conventional and Implant Prosthesis to Investigate the Clinical Efficacy of Artex Articulator Use
Akın Aladağ, Birgül Özpınar, Bülent Gökçe, Mübin Ulusoy, Gökhan Uzel
doi: 10.5505/eudfd.2016.03164  Sayfalar 113 - 119
GİRİŞ ve AMAÇ: Dişhekimliğinde kullanılan ve eklem hareketlerini taklit edebilen yardımcı cihazlar mevcuttur. Bu cihazlara artikulatör adı verilir. Artikülatörler; eklem hareketleri ile uyum içinde olan sabit yada hareketli protetik restorasyonların, klinik ve laboratuar aşamaların da kullanılır. Bu çalışmada; total ve kısmi diş eksikliği olan bireylerin konvansiyonel ve implant üstü protezler ile tedavisinde, tam ayarlanabilir (artex marka) artikülatör kullanımının klinik etkinliğinin araştırılması ve hastaların yaşam kalitesine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 35 - 65 yaş aralığında, belirlenen kriterlere uygun 40 hasta çalışmaya dahil edilerek 20’ şer kişilik 2 alt gruba ayrılmıştır. 1. Grup’da yer alan hastaların konvansiyonel veya implant üstü protezlerinin yapımı sırasında, kapanış kayıtlarının alınması, transferi ve protezlerinin laboratuar aşamaları için konvasiyonel yöntemler kullanılmıştır. 2. Grup’da yer alan hastaların konvansiyonel veya implant üstü protezlerinin yapımı sırasında ise kapanış kayıtlarının alınması, transferi ve protezlerinin laboratuar aşamalarında artikülatör sistemi kullanılarak protezleri üretilmiştir.
BULGULAR: Artikülatör sisteminin kullanıldığı çalışma grubu hastalarında gerek çiğneme etkinliği ve fonasyon açısıArtikülatör sisteminin kullanıldığı çalışma grubu hastalarında gerek çiğneme etkinliği ve fonasyon açısından, gerekse estetik memnuniyet ve eklem problemlerinin oluşmaması veya mevcut eklem problemlerinin gerilemesi açısından istatistiksel olarak anlamlı pozitif sonuçlara ulaşılmıştır.ndan, gerekse estetik memnuniyet ve eklem problemlerinin oluşmaması veya mevcut eklem problemlerinin gerilemesi açısından istatistiksel olarak anlamlı pozitif sonuçlara ulaşılmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Artikülatör sistemi kullanıldığı çalışma grubu hastalarında; çiğneme etkinliğinin yüksek, yeterli ısırma kuvveti uygulanabildiği, çiğneme kaslarında ağrı veya eklem problemlerinin olmadığı, konuşmanın etkilenmediği ve estetik görünümü açısından daha tatminkar olduğu sonucuna varılmıştır.
INTRODUCTION: In this study, the clinical efficacy of a fully adjustable articulator and its outcome on patient comfort have been aimed to be studied on conventional and implant supported denture fabrication of patients with complete and partial edentulism.
METHODS: Totally 40 patients with an age range 35-65 having required clinical criteria have been included and divided into 2 subgroups of 20 patients. In the first group, conventional clinical and laboratory procedures including interocclusal registration, transfer and denture fabrication have been used for rehabilitation of patients with conventional and/or implant supported dentures, while an articulator system was used for the prosthetic rehabilitation of patients requiring conventional and/or implant supported dentures in the second group.
RESULTS: In the study group patients that articulator system was used both chewing activity and phonation as well as the aesthetic satisfaction, avoid joint problems or in terms of the decline of existing joint problems have been achieved statistically significant positive results.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of the study indicated that the patients using dentures fabricated with the aid of the articulator system had higher chewing ability, adequate bite force, no masticatory muscle and/or temporomandibular joint problems,and their speech was not deterioriated and esthetic outcome of the rehabilitation was sufficient.

2.
Direkt ve İndirekt Yapıştırmada Klinik Çalışma Zamanı Ve Braket Kopma Miktarının Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi
The Evaluation Of Clinical Chair Time And Bracket Failure Amount Between Direct And Indirect Bonding Methods
Furkan Dindaroğlu, Ege Doğan, Servet Doğan
doi: 10.5505/eudfd.2016.94834  Sayfalar 120 - 125
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; direkt ve indirekt yöntem ile yapılan braket yapıştırma işleminde, klinikte geçen çalışma zamanı ve birinci ayda gözlenen braket kopma miktarlarını karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı’na ortodontik tedavi amacıyla başvuran hafif ya da orta şiddette çapraşıklığı olan Angle sınıf I maloklüzyonuna sahip toplam 40 birey çalışmaya dâhil edilmiştir. Hastalar rastgele iki gruba ayrılarak 20 kişinin üst çenesine indirekt yapıştırma yöntemi uygulanırken, alt çenesine direkt yöntemle yapıştırma yapılmıştır. Diğer 20 hastada ise, üst çenede direkt, alt çenede ise indirekt yöntem kullanılmıştır. Uygulama esnasında her iki yöntemde de hasta başında geçen süre ve ilk ayda braketlerde görülen kopma miktarları tespit edilmiştir. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde bağımsız iki örnek t testi kullanılmıştır. İstatistiksel önem sınırı p<0.05 olarak alınmıştır.
BULGULAR: İndirekt yapıştırma yöntemi hasta başında geçen süreyi yaklaşık iki kat azaltmaktadır. Bir aylık gözlem süresince braket kopma miktarı açısından direkt yöntem ile indirekt yöntem arasında farklık yoktur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İndirekt yapıştırma yöntemi hasta başında geçen süreyi yaklaşık iki kat azaltmaktadır. Bir aylık gözlem süresince braket kopma miktarı açısından direkt yöntem ile indirekt yöntem arasında farklık yoktur.
INTRODUCTION: The aim of this study is to compare the clinical chair time and bracket failure amounts in the first month after bonding, in the direct and indirect bonding methods.
METHODS: A total of 40 patients with Angle Class I malocclusion with mild or moderate crowding who referred to Ege University, Faculty of Dentistry and Department of Orthodontics. The patients were randomly divided into two groups. 20 patients had indirect bonding method on the upper jaw, and indirect bonding method on the lower jaw. Other 20 patients had direct bonding on the upper jaw and indirect bonding on the lower jaw. The clinical chair time and the bracket failure amounts in first month after bonding were compared. The datas were evaluated with the independent samples t-test. The significance level was determined as p<0.05.
RESULTS: The average clinical chair time was 13.2 ± 4.1 minutes in indirect bonding, and 27.3 ± 7.2 minutes in direct bonding. The difference between two methods in clinical chair time was statistically significant (p<0.05). The mean bracket failure amount was 0.98 ± 0.67 within the first month in indirect bonding method while it was 1.01 ± 0.76 in direct bonding method.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Indirect bonding reduces the clinical chair time twice as direct bonding. In one-month observation period, there was no difference in bracket failures when compared between two methods.

3.
Gebelik Ve Doğum Sonrası Tükürük IL-1Beta And IL-6 Seviyelerinin Değerlendirilmesi
Evaluation Of Salivary IL-1Beta And IL-6 Levels In Pregnant And Postpartum Women
Pınar Gümüş, Veli Özgen Öztürk, Georgios Belibasakis, Nagihan Bostancı, Gülnur Emingil
doi: 10.5505/eudfd.2016.69772  Sayfalar 126 - 130
GİRİŞ ve AMAÇ: Gebelikte ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler lokal enflamatuvar medyatörleri etkileyebilir ve periodontal enflamasyonun şiddetini arttırabilir. Çalışmamızda aynı kadında gebelikte ve doğum sonrasında tükürük IL-1beta (interlökin-1beta) ve IL-6 (interlökin-6) düzeylerinin incelenmesi ve periodontal hastalık şiddeti ile ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplam 96 gingivitis tanısı konan kadın çalışmaya dahil edilmiştir. Gebe kadınlar doğum sonrası 6. ayda tekrar değerlendirilmiş, gebe grubu ve doğum sonrası olmak üzere iki grup oluşturulmuştur. Tükürük IL-1beta ve IL-6 düzeyleri ELISA yöntemi ile belirlenmiştir. Parametreler arasında ki korelasyonlar Spearman's korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Tükürük IL-1beta düzeyleri doğum sonrası grubunda gebe gruba göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur (p=0.045). Doğum sonrası grupta IL-6 seviyeleri gebe grubundan anlamlı olarak yüksek düzeydedir (p<0.0001). Gebe grubunda IL-1beta seviyesi plak indeksi, kanama indeksi ve sondalama derinliği ile anlamlı pozitif korelasyon göstermektedir. Doğum sonrası grupta IL-6 düzeyleri plak ve kanama skorları ile pozitif korelasyondadır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın bulgularına göre, lokal biyokimyasal parametreler gebelikten etkilenmektedir. Bu ilişkilerin anlaşılması diş hekimleri ve tıbbi uzmanlar açısından önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: Local inflammatory mediators could be affected from physiological changes in the pregnancy and exacerbate the periodontal inflammation. The aim of the present study was to evaluate pregnant and postpartum saliva levels of IL-1beta (interleukin1beta) and IL-6 (interleukin 6) levels in the same women and to investigate their association with periodontal disease severity.
METHODS: A total number of 96 women that diagnosed as gingivitis were originally recruited for this longitudinal study, assigned to the following groups; pregnant and postpartum group: the pregnant group re-evaluated 6 months after giving birth. IL-1β[?]and IL-6 levels were detected by ELISA. Correlations between parameters were analyzed by Spearman's correlation test.
RESULTS: Salivary IL-1beta levels were significantly lower in post-partum group than pregnant group (p=0.045). The post-partum group exhibited significantly higher IL-6 levels than pregnant group (p<0.0001). In the pregnant group, IL-1beta levels were positively correlated with plaque index, bleeding index and probing depths. In the postpartum group, IL-6 levels were correlated with plaque and bleeding levels.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to our study, local levels of the biochemical data affected by pregnancy. The understanding of the mechanisms of these interactions are important for dental specialists and medical practitioners.

4.
Farklı Yapıştırma Simanlarının Termomekanik Yaşlandırma Sonrası Performanslarının Karşılaştırılması
A Comparison Of The Performance Of Different Resin Luting Cements After Thermomechanical Aging
Habibe Öztürk, Mehmet Sonugelen, Celal Artunç, Hüseyin Tezel, Atilla Kesercioğlu, Ali Aydın Göktaş
doi: 10.5505/eudfd.2016.06977  Sayfalar 131 - 142
GİRİŞ ve AMAÇ: Termomekanik yaşlandırmanın farklı adeziv reziv simanların mikroçekme bağ dayanımı ve nanosızıntı miktarları üzerine etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Otuz adet çekilmiş üçüncü molar diş düz bir dentin yüzeyi elde etmek için su soğutması altında kesildi. Daha sonra kompozit örnekler kesilen dişlere farklı adeziv rezin simanlarla yapıştırıldı. Elde edilen örnekler kullanılan yapıştırma simanlarına göre beş gruba ayrıldı; 1-Variolink II-konvansiyonel “asitle ve yıka” rezin siman, 2-Multilink-kendinden asitli rezin siman, 3-Panavia F2.0-kendinden asitli rezin siman, 4-RelyX U200-kendinden adezivli rezin siman, 5-SuperBond C&B-konvansiyonel “asitle ve yıka” rezin siman. Her yapıştırma simanı grubu kendi içinde kontrol grubu ve çalışma (termomekanik yaşlandırma) alt grubuna ayrıldı. Kontrol grubundaki örneklere herhangi bir yaşlandırma işlemi uygulanmadı. Çalışma grubundaki örneklere 5-55ºC’de 10.000 defa termal ve 50 N’da 50.000 defa mekanik işlemi uygulandı. Örnekler %50’lik amonyaklı gümüş nitrat solüsyonunda 24 saat bekletildikten sonra bağlanma direnci testi uygulandı ve FEI-SEM/EDX ile incelendi.
BULGULAR: Mikroçekme bağ dayanımı ve nanosızıntının yaşlandırma işleminden etkilenmediği görüldü (p≥0,05), fakat rezin yapıştırma simanları arasında anlamlı bir fark bulundu (p≥0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada kullanılan rezin yapıştırma simanların performansının termomekanik yaşlandırmadan etkilenmediği tespit edildi ve adeziv rezin simanın restorasyonun uzun ömürlü olmasında etkili olduğu sonucuna varıldı.
INTRODUCTION: To investigate the effects of the thermomechanical aging on microtensile bond strength and nanoleakage of different adhesive resin luting cements.
METHODS: Thirty human third molar teeth were cut under water cooling to obtain flat dentine surface. Then composite specimens were adhered onto prepared teeth with different adhesive resin cements. Samples were divided into five groups according to the luting cements used; 1-Variolink II-convantional etch-and-rinse resin cement, 2-Multilink-self-etch resin cement, 3-Panavia F2.0-self-etch resin cement, 4-RelyX U200-self-adhesive resin cement, 5-SuperBond C&B-conventional etc-and-rinse resin cement. Each resin cement group was separated into two subgroups as control and thermomechanical aging group. No thermomechanical aging was applied to the samples in the control group. Samples in thermomechanical aging group were subjected to 10.000 thermocycles at 5-55ºC and 50.000 loadingcycles using a loading force of 50 N. After samples were immersed in a solution consisting of 50% ammoniac silver nitrate for 24h, bond strength test was performed and samples were observed under FEI-SEM/EDX.
RESULTS: It was seen that microtensile bond strength and nanoleakage were not significantly affected by aging (p≥0,05), but a significant difference was found among the luting resin cements (p˂0,05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that the performance of resin luting cements used in this study was not affected by thermomechanical aging and concluded that the type of adhesive resin cement is effective on longevity of the restoration.

5.
Diş Beyazlatma Sırasında Kullanılan Aktivatör Işınların Pulpa Üzerindeki Sıcaklık Artışına Etkisi
The Effect Of Light-Activated Bleaching On Increase Of Pulp Chamber Temperatures
Elif Kol Kılınç, Murat Türkün
doi: 10.5505/eudfd.2016.32559  Sayfalar 143 - 147
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, çeşitli ışık kaynakları kullanarak yapılan diş beyazlatma işlemi sırasında beyazlatma jeli varlığında ve yokluğunda pulpa odasındaki sıcaklık artışını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 20 adet yeni çekilmiş insan dişi kullanıldı. Kuartz tungsten halojen ışık kaynağı, LED ışık kaynağı ve diode Lazer ışık kaynağı kullanılarak beyazlatma ajanı (%36 H2O2) varlığında ve yokluğunda olmak üzere dişler 15 dakika boyunca ışığa maruz bırakıldı ve oluşan pulpa odası sıcaklık artışları kaydedildi. Veriler Paired Simple test, Univariate Analysis of Varianca ( ANOVA ), Dependet Variable Test ve Tukey ’ s honestly significant difference ( HSD ) ile istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: Diode lazer ışık kaynağı en yüksek ışı artışına neden oldu. LED ışık kaynağı ise en düşük ısı artışına neden oldu. İstatistiksel analizler ışık kaynakları arasında, sıcaklık artışında istatistiksel olarak anlamlı derecede farklılık olduğunu gösterdi (P=.000).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmamıza göre, LED ve halojen ışık kaynakları pulpada ısı artışına neden olmuştur fakat bu artış pulpa dokusunda geri dönüşümsüz zararlı değişikliğe neden olacak seviyede değildir. Fakat, diode lazer ışık kaynağı kullanıldığında fazla ısı artışı olabilmesi nedeniyle dikkatli olunması gerekir. Bu sonuçlar, diş tiplerinden ve beyazlatma ajanı varlığından etkilememiştir.
INTRODUCTION: The purpose of this study was to evaluate the pulp chamber temperature rise during a tooth whitening procedure using various light sources.
METHODS: Twenty freshly extracted human teeth were used for study. All tooth irradiated for 15 minutes with quartz tungsten halogen, LED and diode laser activation lamps, and temperature rise of pulp chamber were recorded with and without bleaching agent (%36 H2O2). Data were analyzed statistically by the Paired Simple test, Univariate Analysis of Variance (ANOVA), Dependent Variable Test and Tukey's honestly significant difference (HSD).
RESULTS: Diode laser light source led to highest increase in pulp chamber temperatures and LED light source caused minimum increase in pulp temperatures. The statistics analysis showed that there were statistically significant difference among light sources (P=0.000).
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to the present study, the temperature increases recorded for LED and Halogen light sources but it were not caused irreversible harmful changes in pulp tissue. However, Diode Laser-generated much temperature rise so caution is advised. These results weren't affected by neither bleaching agent present nor tooth types.

6.
Farklı Periodontal Hastalıkta Dişeti Oluğu Sıvısı Kemik Yapım Ve Yıkım Biyomarkırlarının Karşılaştırılması
Comparison Of Bone Turnover Markers In Gingival Crevicular Fluid Of Elderly Individuals With Different Periodontal Diseases
Veli Özgen Öztürk, Sema Becerik, Harika Atmaca, Gülnur Emingil
doi: 10.5505/eudfd.2016.65477  Sayfalar 148 - 154
GİRİŞ ve AMAÇ: Yaşlı bireylerde yaşla birlikte kemik metabolizmasında değişiklikler görülebilir. Araştırmamızın amacı farklı periodontal hastalığa sahip yaşlı bireylerde dişeti oluğu sıvısı (DOS) kemik yapım ve yıkım seviyelerinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 65 yaş üstü, sistemik sağlıklı toplam 39 birey (periodontal sağlıklı (n=16), gingivitis (n=13) ve kronik periodontitisli (n=10) dahil edildi. Klinik ölçümlerde sondalanan cep derinliği (SCD), klinik ataşman seviyesi (KAS), sondalamada kanama (SK) ve plak indeksi (Pİ) kaydedildi. DOS örneklerinde kemik markırları alkalen fosfataz (ALP), osteokalsin (OK), osteopontin (OPN), osteoprotegerin (OPG) ve paratiroid hormon (PTH) seviyeleri enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) yöntemi ile analiz edildi. Elde edilen veriler non-parametrik testler ile değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışma grupları arasında DOS ALP, OK, OPN, OPG ve PTH seviyelerinde fark bulunmadı (p>0.05). DOS ALP seviyesi, SCD ve KAS klinik parametreleriyle pozitif korelasyon gösterdi (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmamız sınırları dahilinde, yaşlı bireylerde DOS’ta bulunan kemik yapım ve yıkım markırlarının lokal seviyelerinin periodontal hastalık patogenezinde rol oynamadığını düşündürmektedir.
INTRODUCTION: Elderly individuals may exhibit alterated bone metabolism due to aging. The purpose of this study was to investigate bone formation and resorption levels in gingival crevicular fluid (GCF) of elderly subjects with different periodontal diseases.
METHODS: This study included 39 systemically healthy elderly participants aged > 65 years, including 10 with chronic periodontitis, 13 with gingivitis and 16 with healthy periodontium. Clinical periodontal parameters including probing depth (PD), clinical attachment level (CAL), bleeding on probing (BOP) and plaque index (PI) were recorded. GCF alkaline phosphatase (ALP), osteocalcin (OC), osteopontin (OPN), osteoprotegerin (OPG), and parathyroid hormone (PTH) were analyzed using enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA). Statistical tests were performed using non-parametric methods.
RESULTS: There were no significant differences in GCF ALP, OC, OPN, OPG and PTH levels among the study groups (p>0.05). Moreover, ALP levels in GCF were positively correlated with site-specific clinical parameters including PD and CAL.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limitations of the present study, it may be concluded that investigated markers were able to detected in GCF however they may not play a role as bone turnover biomarkers in elderly individuals with different periodontal diseases.

7.
Farklı Kök Kanal Genişletme Tekniklerinin Alt Çene Küçük Azı Dişlerinin Kırılma Dayanımı Üzerine Etkisinin İncelenmesi
Investigation Of The Effect Of Different Root Canal Instrumentation Techniques On Fracture Strength Of Mandibular Premolar Teeth
Majd Salameh, Burcu Şerefoğlu, Beyser Pişkin
doi: 10.5505/eudfd.2016.67699  Sayfalar 155 - 158
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Self-adjusting file, LightSpeed LSX ve ProTaper sistemleri ile H-tipi el eğesinin insan alt çene küçük azı dişlerinin kırılma dayanımı üzerine etkisinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada çekilmiş tek köklü ve tek kanallı 50 adet alt çene küçük azı dişi kullanıldı. Genişletme tekniğine göre dişler rastgele 5 gruba ayrıldı. Her bir deney grubunda kök kanalları Self-adjusting file, LightSpeed LSX ve ProTaper döner sistemleri ve H-tipi el eğesi ile genişletildi. Kök kanal şekillendirmesi tamamlandıktan sonra akrile gömülü dişleri içeren silindirler Instron test cihazında kırılma dayanıklılık testine tabi tutuldu.
BULGULAR: Kırılmaya karşı en fazla direnç gösteren grup hiçbir genişletme uygulanmamış kontrol grubudur. Kontrol grubunu sırasıyla SAF, H-tipi el eğesi, ProTaper ve en son LightSpeed LSX grubudu izlemektedir. Ancak deney grupları arasında kırılma dayanımı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda kullandığımız dört farklı kanal genişletme sisteminin dişlerin kırılma dayanımı üzerindeki etkileri arasında istatistiksel fark bulunmadı.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the effect of different root canal instrumentation techniques on fracture strength of mandibular premolar teeth after root canal shaping.
METHODS: Fifty extracted human mandibular premolar teeth with one root and canal were used. All teeth were randomly divided into 5 groups according to the preparation techniques. Teeth were instrumented with SAF, ProTaper and LightSpeed LSX systems and Hedström hand files in each experimental group. After root canal preparation, fracture strength test was performed on the teeth, which is embedded in the acrylic resin block, at Instron test device.
RESULTS: Samples most resistant against fracture were negative control group followed by SAF group the samples of the hand files group. Samples with the least fracture resistance were observed in LightSpeed LSX group followed by the samples instrumented by Protaper rotary system. However, there was no statistically significant difference between the groups.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There was no statistical difference between the effect of different root canal instrumentation techniques on fracture strength of mandibular premolar teeth (p>0.05).

8.
Sağlıklı Ve Osteoporoz Tanılı Hastalarda Fraktal Boyut Ve Mandibular Kortikal İndeks Değerlendirilmesi
Fractal Dimension And Mandibular Cortical Bone Index Evaluations In Normal And Osteoporotic Patients
Elif Şener, B. Güniz Baksı
doi: 10.5505/eudfd.2016.47550  Sayfalar 159 - 167
GİRİŞ ve AMAÇ: Bisfosfonat tedavisi altında olan bireylerin mandibular kemik dokusu değişikliklerini fraktal analiz yöntemi ile saptayıp ve sağlıklı bireylerden elde edilen bulgular ile karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 20 adet sağlıklı 20 adet bisfosfanat tedavisi altında olan hastadan elde edilen görüntüler üzerinde kortikal kalınlık (KK), panoramik mandibular indeks (PMI) ve fraktal boyut (FB) ölçümleri yapıldı. FB ölçümleri, her hastaya ait panoramik görüntü üzerinde 3 farklı alanda (angulus, corpus ve interdental kemik) gerçekleştirildi. İstatistiksel analiz aşamasında ANOVA, Tukey-Kramer testi ve Pearson korelasyon katsayısından yararlanıldı.
BULGULAR: 2 farklı hasta grubuna ve farklı lokalizasyonlara ait FB değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptandı (p=0.0004). İnterdental kemik ve korpus mandibula bölgesin ait FB değerleri arasındaki fark anlamlı iken (p=0.008), diğer 2 farklı lokalizasyona ait değerlerin ikili karşılaştırmalarında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0.05). 2 farklı hasta grubunun KK ve PMI değerleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05). KK-PMI( p=0.86) ve KK-FB ( p=0.26) arasında düşük bir korelasyon saptanırken, FB ve PMI arasında negatif bir korelasyon saptandı (p=0.96).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Fraktal boyut analizi, bisfosfanat tedavisi altındaki hastaların mandibular kemik dokusu değişikliklerinin ayırımında kullanılabilecek bir yöntemdir. Direkt dijital panoramik sistem kullanılarak elde edilen görüntüler üzerinde interdental kemik ve korpus mandibula bölgesine ait gerçekleştirilen FB ölçümlerinden bisfosfanat kullanan hastaların izlenmeleri aşamasında yararlanılabilir.
INTRODUCTION: To evaluate the radiographic changes of mandibular bone texture in patients receiving bisphosphonate therapy and to compare with healthy controls.
METHODS: Direct digital panoramic images of twenty healthy individuals and twenty patients under bisphosphonate therapy were used for measurements of mandibular cortical width (CW), panoramic mandibular indices (PMI) and fractal dimension (FD). FD was calculated on three regions of interest on each side of the panoramic images (angulus, corpus and inter-dental bone). Three-way ANOVA, Tukey-Kramer tests and Pearson’s correlation coefficient were used for comparisons.
RESULTS: Significant difference was found in FDs of two groups (p=0.0004) and different locations (p=0.0001). The difference in FDs of inter-dental bone areas and corpus mandible was significant (p=0.008), while no difference was found for pair-wise comparisons of other two locations (p>0.05). No difference could be obtained in CW and PMI of two groups (p>0.05). Weak insignificant correlation was found between CW-FD ( p=0.26) and CW-PMI ( p=0.86) while there was an insignificant negative correlation between FD and PMI (p=0.96).
DISCUSSION AND CONCLUSION: FD is a good discriminator of altered mandibular bone texture of patients under bisphosphonate therapy. FD of inter-dental and corpus mandibular bone areas as calculated on direct digital panoramic images could be reliable in screening patients using bisphosphonates.

LookUs & Online Makale