e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 39 (1)
Cilt: 39  Sayı: 1 - 2018
DERLEME
1.
Dişhekimliğinde Kullanılan Er: YAG Lazerler
Er: YAG Lasers in Dentistry
Zuhal Görüş, Ayşe Meşe, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evran
doi: 10.5505/eudfd.2018.22932  Sayfalar 1 - 7
Lazerler, 20 yıldır kullanımda olmalarına ve yapılan çok sayıda bilimsel araştırmaya karşın diş hekimleri için araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Günümüzde lazerler, spesifik dalga boylarıyla geniş bir kullanım alanına sahiptirler. Lazer uygulamaları, henüz kullanılan tedavi prosedürlerinin yerini alamasalarda, kavite preperasyonu, hipersensitivite tedavisi, yüzey pürüzlendirme, diş beyazlatma, diştaşı temizliği, endodontik uygulamalar, kemik ablasyonu ve analjezide alternatif olarak kullanılabilmekte ve dişhekimliğinin önemli bir unsuru haline gelmektedir. Lazer teknolojisindeki gelişmelerle beraber her geçen gün lazerin dişhekimliğinde kullanımı ile ilgili olarak yeni olanaklar ortaya çıkmaktadır. Özellikle dental sert dokular üzerindeki etkileri ve kullanım olanakları üzerine çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmada lazerlerin dental sert dokular üzerindeki uygulamaları, Er: YAG lazerler ve özel PIPS (Photon Induced Photoacustic Streaming) uçları hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Despite being on the market for over two decades and the numerous research, dental lasers are still a research subject for dentists. Nowadays, lasers with specific wavelengths have widespread uses. Laser procedures have not been considered as a primary treatment option, but it can be used as an alternative method for cavite preparation, treatment of hypersensitivity, surface treatment, bleaching, detertraj, endodontic treatment, bone ablation and analgesia and will become an important part of the dental practice. With developments in laser technology, new facilities are found. Studies, subjecting effects and possible indications on dental hard tissues are ongoing. The aim of this study is to give information about Er: YAG lasers and PIPS (Photon Induced Photoacustic Streaming)

2.
Apeksifikasyondan Apeksogenezise Geleneksel ve Güncel Tedavi Yöntemleri
Traditional and Current Treatment Methods from Apexification to Apexogenesis
Derya Ceyhan, Canan Akdik
doi: 10.5505/eudfd.2018.47450  Sayfalar 8 - 18
Bu derlemenin amacı; herhangi bir sebeple canlılığını kaybetmiş, olgunlaşmamış, genç daimi dişlerin gelişimlerinin tamamlanabilmesi için çocuk diş hekimliğinde rutin olarak kullanılan geleneksel tedavi yöntemleri ve günümüzde sıklıkla kullanılmaya başlanan rejeneratif yöntemleri ele almak ve konu ile ilgili yapılmış çalışmaları sunarak gelecekteki klinik uygulamalara katkı sağlamaktır. Nekrotik genç daimi dişlerin kök gelişiminin sağlanması için farklı materyaller kullanılarak uygulanan apeksifikasyon tedavisinden uzun yıllardır yararlanılmaktadır. Bu yöntemin bazı dezavantajları nedeniyle rejeneratif tedavi yöntemleri gündeme gelmeye başlamıştır. Rejeneratif prosedürlerin temelini oluşturan doku mühendisliği, fonksiyonunu kaybetmiş doku ya da organların yeniden restorasyonuna odaklanmakta olup bu konuda yapılan çalışmalar diş hekimliğinin birçok alanında ümit verici sonuçlar elde edildiğini göstermektedir. İlerleyen teknoloji, yüksek hızlı el aletlerinin geliştirilmesinden biyolojik onarım materyallerine kadar diş hekimliği uygulamaları üzerinde önemli, süregelen bir etkiye sahiptir. Doku mühendisliği uygulamalarının günümüzde kullanılan diş tedavilerine alternatif olabilmesi açısından, hekimlerin bu uygulamalar hakkında detaylı bilgilere sahip olmaları ve araştırmalar yaparak uzun dönem sonuçlarını sunmaları önem arz etmektedir.
Aims of the review are to discuss the conventional treatment methods routinely used in pediatric dentistry and the regenerative methods that are being started to be frequently used today for the development of immature, young permanent teeth that have lost their vitality for any reason, and to present relevant studies, and so, to contribute to the future clinical practices. For root development of necrotic young permanent teeth, apexification therapy with different materials has been used for many years. Due to some disadvantages of this method, regenerative treatment methods have begun to become a current issue. Tissue engineering, which forms the basis of regenerative procedures, focuses on the restoration of tissues or organs that have lost their function, and performed studies in this subject show promising results in many areas of dentistry. Progressive technology has an important, ongoing effect on dental practices, from the development of high-speed hand tools to the use of biological repair materials. It is important for physicians to have detailed knowledge about these treatments and to present their long-term results by conducting researches in order that tissue engineering practices could be an alternative to currently used dental treatments.

3.
Antioksidan Besinlerin Periodontal Sağlıktaki Rolü
Antioxidant Nutrients in Periodontal Health
Ceren Gökçe, Mine Öztürk Tonguç
doi: 10.5505/eudfd.2018.75437  Sayfalar 19 - 31
Periodontitis, bakterilere ve ürünlerine cevap olarak gelişen, kronik, enflamatuar bir hastalıktır ve dişi destekleyen dokularda yıkımla sonuçlanır. Oksidatif stres, reaktif oksijen ve nitrojen türleri gibi reaktif bileşiklerin üretimi ile antioksidan savunma sistemi arasındaki dengenin bozulması ile ortaya çıkar. Reaktif türler, serbest radikal zincir reaksiyonlarını başlatarak doku hasarına neden olabilir. Oksidatif stres, periodontal hastalık da dahil olmak üzere diyabet, kardiyovasküler hastalık, kanser gibi pek çok hastalığın patogenezinde rol oynamaktadır. Periodontal hastalıkta oksidatif stresin arttığı ve toplam antioksidan kapasitenin azaldığı bildirilmiştir. Antioksidanlar, canlı hücrelerde bulunan protein, lipit, karbonhidrat, DNA gibi oksitlenebilecek maddelerin oksidasyonunu engeller veya geciktirir. Sağlıklı organizmada oksidanlar ve antioksidanlar arasında bir denge mevcuttur. Antioksidan savunma organizmada doğal olarak bulunan bir mekanizma olmasına rağmen, dışarıdan alınan kaynaklar da bu savunmayı destekleyebilir. Periodontal hastalığın tedavisinde ve periodontal sağlığın korunmasında antioksidanların kullanımı son dönemde yapılan çalışmalarla önem kazanmıştır. Antioksidanlar lokal veya sistemik yollarla periodontal hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Oksidatif stresin dengelenmesinde önemli bir role sahip olan antioksidanlara günlük hayatımızda beslenme yoluyla kolayca ulaşılabilmektedir. Bu derlemenin amacı antioksidan besinlerin periodontal sağlıktaki rolünü değerlendirmektir.
and results in destruction in tooth supporting tissues. Oxidative stress is caused by the imbalance between the production of reactive species such as reactive oxygen and nitrogen species and the antioxidant defense system. Reactive species can cause tissue damage by initiating free radical chain reactions. Oxidative stress plays a role in the pathogenesis of many diseases including diabetes, cardiovascular disease, cancer and periodontal disease. It has been reported that oxidative stress is increased and total antioxidant capacity is decreased in periodontal disease. In a healthy organism there is a balance between oxidants and antioxidants. Although antioxidant defense is a naturally occurring mechanism in the organism, external sources may also support this defense. The use of antioxidants in the treatment of periodontal disease and periodontal health has gained importance in recent studies. Antioxidants can be used to treat periodontal disease locally or systemically. Antioxidants, which play an important role in the stabilization of oxidative stress, are easily accessible through nutrition in our daily life. The aim of this review is to evaluate the role of antioxidant nutrients in periodontal health.

ARAŞTIRMA
4.
Kanser Hastalarında Bifosfonata Bağlı Osteonekroz (BRONJ): Retrospektif Çalışma
Biphosphonate-Related Osteonecrosis (BRONJ) in Cancer Patients: Retrospective Study
Aylin Sipahi Çalış, Candan Efeoğlu, Bahar Sezer, Hüseyin Koca
doi: 10.5505/eudfd.2018.65365  Sayfalar 32 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Bisfosfonatlar genellikle menapoz sonrası, kortikosteroidin artırdığı osteoporoz, Paget hastalığı, malinite ve osteolizis ile ilişkili hiperkalsemi ve metastatik kemik hastalıkları tedavisinde kullanılır. Bifosfonata bağlı osteonekroz çene (BRONJ), osteomiyelit, nekrotik kemiğin açığa çıkması gibi ciddi ağız komplikasyonlarına yol açabilir. Dişhekimleri bu komplikasyonların farkında olmalıdır ve defektli osteoklast fonksiyonu, azalmış kemik dokusu vasküleritesi nedeniyle yara iyileşmesinde bozukluğa neden olan bu ilacın tedavisini gören hasta grubunda gerekli özeni göstermelidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, kanser hastalarında görülen BRONJ'un retrospektif bir araştırmasıdır. Analiz edilen veriler yaş, cinsiyet, sebep olan hastalık, tıbbi ve diş hikayesi, bifosfonatlar (BP) türünü içermektedir. BRONJ tanısı konan hastalarımızın lokal ve sistemik risk faktörleri, klinik ve radyolojik bulguları, tedavi stratejileri değerlendirildi.
BULGULAR: En yaygın klinik osteonekroz bulguları, mandibularda enfeksiyon ve nekrotik kemik idi. İlişkili olaylar arasında diş çekimi, enfeksiyon ve travma yer alıyordu. Cerrahi müdahale, antibiyotik tedavisi, hiperbarik oksijen tedavisi ve topikal ağız gargaraların kullanımına rağmen bazı lezyonlar tedaviye iyi yanıt vermedi. İnatçı enfeksiyonu olan hastalar yeniden ameliyat edildi veya palyatif tedavi başlandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, diş çekmelerini ve protezlerin BRONJ gelişiminde risk faktörleri olduğu gerçeğini doğrulamıştır. Bifosfonat başlamadan önce, hastaların kapsamlı bir diş muayenesi olması gerekir. Diş problemi olan hastalar, bu ilaçların başlamasından önce diş hekimliğinde bakım altına alınmalıdır.
INTRODUCTION: Bisphosphonates are commonly prescribed for the treatment of postmenopausal and corticosteroid induced osteoporosis, Paget’s disease, hypercalcemia associated with malignancy and osteolysis, associated with metastatic bone disease.Bisphosphonate-related osteonecrosis of jaw (BRONJ) may result in serious oral complication, such as osteomyelitis and chronic exposure of necrotic bone. Dentists must be familiar with this disorder and pay special attention to all patients on bisphosphonate therapy.
METHODS: This was a retrospective review of BRONJ in cancer patients. Data analyzed included age, sex, underlying disease,medical and dental history, bisphosphonates(BP) types.Local and systemic risk factors, clinical and radiographic findings, treatment strategies of treatment of our patients who are diagnosed to have BRONJ are evaluated.
RESULTS: The most common clinical osteonecrosis presentations included infection and necrotic bone in the mandible. Associated events included dental extraction infection and trauma. Despite surgical intervention antibiotic therapy hyperbaric oxygen therapy and topical use of chemotherapeutic mouth rinses, some of lesions did not respond well to therapy. Patients with persistent infection were re-operated or palliative treatment was started.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Before initiation of a bisphosphonate, patients should have a comprehensive dental examination. Patients with a challenging dental stiuation should have dental care attended to before initiation of these drugs.

5.
Farklı Niti Enstrümantasyon Sistemlerinin Ve Yerçekiminin Apikalden Taşan Yıkama Solüsyonu Miktarına Etkisi
Effect Of Different Niti Systems And Gravity On The Apical Irrigant Extrusion
Seniha Miçooğulları Kurt, Burcu Şerefoğlu, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan
doi: 10.5505/eudfd.2018.37039  Sayfalar 39 - 45
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada dört farklı NiTi enstrümantasyon sisteminin ve yerçekiminin apikalden taşan yıkama solüsyonu miktarı üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 104 adet diş Twisted File Adaptive (TFA), ProTaper Next (PTN), WaveOne (WO) and WaveOne Gold (WOG) olmak üzere 4 gruba (n=26) ve her grup kendi içinde alt çene ve üst çene olmak üzere iki alt gruba (n=13) ayrıldı. Alt ve üst çene pozisyonlarını taklit etmek için özel bir düzenek kullanıldı. Her sistemle uygulanan kök kanal genişletmesi sırasında apikalden taşan yıkama solüsyonunu toplamak amacıyla önceden ağırlığı belirlenmiş cam tüpler ve 10-5 hassas tartı kullanıldı. Taşan yıkama solüsyonunun miktarı son ağırlıktan ilk ağırlık çıkartılarak belirlendi ve elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Tüm sistemlerde yıkama solüsyonu taşması meydana geldi ve her iki konumda da sistemler arasında istatistiksel fark gözlenmedi (P > 0.05). Her sistem tipi için yer çekiminin apikalden taşan yıkama solüsyonu miktarı üzerinde etkisi olmadığı gözlendi (P > 0.05). Eğe sistemleri göz önünde bulundurulmadığında, alt çenede üst çeneye göre anlamlı düzeyde daha fazla taşkınlık meydana geldi (P <.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada kullanılan her enstrümantasyon sistemi apikalden solüsyon taşmasına neden oldu. Eğe sistemleri tek tek değerlendirildiğinde yerçekiminin taşan solüsyon miktarına etkisi olmazken, tüm dişler değerlendirildiğinde yerçekiminin taşan irigasyon miktarını arttırdığı tespit edildi.
INTRODUCTION: The aim was to evaluate the influence of different NiTi instrumentation systems and the gravity on the amount of apical irrigant extrusion.
METHODS: 104 root canals were assigned to four groups (n=26) as follows: Twisted File Adaptive (TFA), ProTaper Next (PTN), WaveOne (WO) and WaveOne Gold (WOG) systems. Each group was divided into two subgroups (n=13) of maxillary and mandibular location, and an experimental model was used to simulate the upper and lower jaws. Extruded irrigant was collected into preweighed glass tubes and the amount of irrigant was determined using a 10-5 microbalance. The final measurement of extruded irrigant was calculated by subtracting the initial weight from the post-operative weight. The final weights analysed statistically.
RESULTS: All systems caused irrigant extrusion and there was no significant difference between the instruments in both location (P > 0.05). The gravity had no impact in all systems (P > 0.05). When teeth were evaluated in general, significantly more irrigant were extruded in the mandibular location (p < 0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: All instrumentation systems caused apical extrusion of irrigant. Although the gravity did not affect the amount of irrigant in all systems, irrespective of the instruments, significantly more irrigant were extruded in the mandibular location.

6.
Prefabrik ve Direkt Kompozit Rezinlerdeki Renk Değişimleri Diş Fırçalaması ile Giderilebilir mi?
Is it Possible to Remove the Discolorations of Prefabricated and Direct Resin Composites by Tooth Brushing?
Çiğdem Atalayın, Ali Osman Demirhan, Bilal Yaşa, L. Şebnem Türkün
doi: 10.5505/eudfd.2018.70893  Sayfalar 46 - 52
GİRİŞ ve AMAÇ: Kahve ile renklendirilen prefabrik ve direkt kompozit rezinlerin fırçalama sonrası renk değişimlerini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bir prefabrik (Componeer-Coltène) ve üç direkt kompozit rezin (Brilliant Ever Glow-Coltène, Essentia-GC, Harmonize-Kerr) kullanıldı. Componeer, cilalama işlemi uygulanan ve uygulanmayan olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Başlangıç renk ölçümleri sonrasında örnekler kahvede bir hafta bekletildi ve tekrardan renk ölçümleri yapıldı. Renklenen örneklere Pro-Expert Güçlü Dişler-İpana, 3D White Luxe Perfection-İpana ve White Ruscello-GC diş macunları ile bir yıllık fırçalama simülasyonu (Toothbrush Simulation ZM-3.4-SD-Mechatronik) uygulandı. Fırçalama sonrası renk değişimleri (ΔE) hesaplandı. İstatistiksel analiz çok yönlü ANOVA ve posthoc Tukey testi ile yapıldı (p<0.05).
BULGULAR: Kahvede bekletilen materyallerde klinik olarak kabul edilemez renk değişimi gözlendi (ΔE=7.04, p˂0.05). En az renklenen kompozit rezinler sırasıyla Harmonize (ΔE=5.75±1.29), cilalama uygulanan Componeer (ΔE=5.92±1.34) ve Brilliant Ever Glow (ΔE=6.81±1.63) oldu. Essentia (ΔE=7.68±1.54) ve cilalama uygulanmayan Componeer (ΔE=9.03±1.67) yüksek renk değişimi gösterdi (p˂0.05). Tüm materyallerdeki renklenme fırçalama sonrası klinik fark edilemezlik düzeyine neredeyse geri döndü (ΔE=1.07±0.64, p˂0.05). 3D White Luxe Perfection (ΔE=0.89±0.42) ve Pro-Expert Güçlü Dişler (ΔE=0.92±0.65) daha yüksek renk geri dönüşümü sergiledi ve renk değişimi farkedilebilirlik sınırının (ΔE˂1) altındaydı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Cilalanabilirlik özellikleri geliştirilmiş olan kompozit rezinlerde meydana gelen kahve renklenmeleri prefabrik kompozitlere göre daha azdır, ancak tümünde oluşan renklenmeler, diş fırçalaması sonrasında ortadan kaldırılabilir.
INTRODUCTION: To evaluate the color changes of prefabricated and direct resin composites discolored in coffee after brushing.
METHODS: One prefabricated (Componeer-Coltène) and three direct resin composites (Brilliant Ever Glow-Coltène, Essentia-GC, Harmonize-Kerr) were used. Componeer samples were prepared with and without polishing. After baseline color-measurement, the specimens were immersed in coffee solution for one week and color-measurement was repeated. The specimens were then subjected to 1-year brushing (Toothbrush Simulation ZM-3.4-SD Mechatronics) with Pro-Expert Strong Teeth-Ipana, 3D White Luxe Perfection-Ipana and White Ruscello-GC toothpastes. Color-changes (ΔE) were calculated and statistical analysis was performed by multivariate ANOVA and posthoc Tukey test (p˂0.05).
RESULTS: Clinically unacceptable color-changes were observed in materials immersed in coffee solutions (ΔE=7.04, p˂0.05). The least discolored materials were Harmonize (ΔE=5.75±1.29), Componeer with polishing (ΔE=5.92±1.34) and Brilliant Ever Glow (ΔE=6.81±1.63). Higher color-changes were observed in Essentia (ΔE=7.68±1.54) and Componeer without polishing (ΔE=9.03±1.67) (p˂0.05). The discolorations returned to clinically undetectable levels after brushing in all groups (ΔE=1.07±0.64, p˂0.05). 3D White Luxe Perfection (ΔE=0.89±0.42) and Pro-Expert Strong Teeth (ΔE=0.92±0.65) exhibited higher activity and color-change was below the discernable limits (ΔE˂1).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The coffee discoloration of resin composites with improved polishability is less than prefabricated composites, however all discolorations could be removed by toothbrushing.

7.
Keratinize Doku Bandı Genişliğinin İmplant Çevresi Dişeti Sağlığı Üzerine Etkisi
The Impact of Keratinized Mucosa Width on Peri-implanter Soft Tissue Health
Önder Gürlek
doi: 10.5505/eudfd.2018.92678  Sayfalar 53 - 59
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, keratinize doku bandı genişliği (KDG) ile implant çevresi yumuşak doku sağlığı arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 52 hastada, fonksiyonel yüklemesi üzerinden en az 1 yıl geçmiş 176 implant dahil edildi. Bukkal yüzeylerde keratinize mukozanın genişliğine dayanarak, implantlar iki gruba ayrıldı: KDG ≤ 2mm ve KDG > 2mm. Plak skoru (PS), sondalama derinliği (SD), klinik ataşman kaybı (KAK), sondalamada kanama (KS) ve süpürasyonun klinik ölçümleri yapıldı. Yapılan klinik ölçümler ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda implant çevresi dişeti sağlıklı, mukozitis ve peri-implantitis olarak sınıflandırıldı.
BULGULAR: KDG > 2mm olan grupta 86 implant, KDG ≤ 2mm olan grupta ise 90 implant yer almıştır. Buna göre, KDG > 2mm olan grupta SD, KAK, PS ve KS anlamlı şekilde daha az olduğu belirlenmiştir (p<0,0001). İki grup arasında mukozitis prevalansı bakımından anlamlı fark bulunmazken (p> 0,05), peri-implantitis prevelansı KDG ≤ 2 mm olan grupta anlamlı derecede fazla bulundu (p> 0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: İmplant çevresi keratinize doku genişliğinin, implant çevresi yumuşak doku sağlığı üzerine etkisi olduğu görülmüştür.
INTRODUCTION: The aim of this investigation was to evaluate the association between keratinized mucosa width (KMW) and peri-implant soft tissue health.
METHODS: In fifty-two patients, 176 implants with at least 1 year of function were included in the study. Based on the width of keratinized mucosa on buccal surfaces, implants were divided into two groups: KMW≤ 2 mm and KMW> 2 mm. Clinical measurements of plaque index (PS), probing depths (PD), clinical attachment loss (CAL), bleeding on probing (BOP), and supuration were performed. According to the clinical measurements and radiological evaluations, peri-implant soft tissue around the implants were classified as healthy, mucositis and peri-implantitis.
RESULTS: There were 86 implants in the group with KMW> 2 mm and 90 implants in the group with KMW ≤ 2 mm. PD, CAL, PS, and BOP were found to be significantly lower in the group with KMW> 2 mm (p<0.0001). There was no significant difference in mucositis prevalence (p> 0.05). Prevalence of peri-implantitis was found significantly higher in the group with KDG ≤ 2mm (p> 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It has been observed that the keratinized tissue width around the implant effects the peri-implanter soft tissue health.

OLGU SUNUMU
8.
Nazopalatin Kanal Kisti: Bir Olgu Sunumu
Nasopalatine Duct Cyst: A Case Report
Gözde Derindağ, İrfan Sarıca, Abubekir Harorlı
doi: 10.5505/eudfd.2018.85057  Sayfalar 60 - 63
İnsiziv kanal kisti olarak da bilinen nazopalatin kanal kisti nazopalatin kanalın (insiziv kanal) embriyojenik epitelyal artıklarından meydana gelen gelişimsel bir kisttir. Oral kavitedeki en yaygın gelişimsel nonodontojenik kistlerden biri olan nazopalatin kanal kistinin bu kistler arasında görülme sıklığı % 1’dir. Yaşam döngüsünün dördüncü ve altıncı dekatları arasında görülmekle birlikte, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha sık görülür. Maksilla anteriorda orta hatta insiziv foramenin üzerinde ve genellikle rutin radyografik incelemelerde fark edilir. Genellikle unilateral, nadiren bilateral yerleşim gösterir. Çoğunlukla asemptomatiktir ve en yaygın semptomlar maksilla anteriorun palatinalinde şişlik, akıntı ve ağrıdır. Çok sayıda etken kist epitel hücrelerinde proliferasyona neden olabilmekle birlikte, en sık travma ve enfeksiyonun etkili olduğu düşünülmektedir. Tedavisi çoğunlukla enükleasyon, çok büyük olgularda ise marsupyalizasyondur. Tedavi sonrası nüks nadir görülür ve nüksün muhtemel nedeni lezyonun tamamen temizlenmemiş olmasıdır. Anterior palatal bölgenin parestezisi, nazopalatin sinir uçlarının kist ile birlikte çıkarılmasıyla nadir görülen bir komplikasyondur. Tanı klinik öykü, klinik araştırma ve tamamlayıcı testlere dayanır.
Bu olgu sunumunda 56 yaşındaki kadın hastada semptomatik bir nazopalatin kanal kistinin ayrıntılı radyolojik incelemesini sunulması amaçlanmıştır.
The nasopalatine duct cyst(NPDc), also known as the incisive duct cyst, is a developmental cyst that arises from embryogenic epithelial tissue of the nasopalatine duct(incisive canal).The incidence of nasopalatine duct cyst, one of the most common developmental non odontogenic cysts in the oral cavity, among these cysts is 1%.Although seen between the fourth and sixth decades of the life cycle, men are three times more common than women.NPDc is on midline incisive foramen at maxillary anteriora is usually found on routine radiographic examinations.It’s usually unilateral and rarely bilateral.It's mostly asymptomatic.The most common symptoms are discharge, pain and swelling on the palate side of the maxilla.Although many factors may cause the proliferation of cyst epithelial cells, it is thought that trauma and infection are most effective.Treatment is mostly enucleation, and in very large cases it is marsupialisation.Recurrence after treatment is rare and the probable cause of recurrence is not completely operated.Paresthesia of the anterior palatal region is a rare complication, with nasopalatine nerve endings removed with cysts.Diagnosis is based on anamnesis, clinical examination and complementary tests.
In this case report, was aimed to present a detailed radiological examination of a symptomatic nasopalatine duct cyst in a 56 year old female patient.

LookUs & Online Makale