e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 40 (3)
Cilt: 40  Sayı: 3 - 2019
ARAŞTIRMA
1.
Kanin veya Lateral Diş Bölgesine Yerleştirilen Dental İmplantların Sonlu Elemanlar Analizi ile Karşılaştırılması
Stress Distribution of Dental Implants in Lateral or Canine Areas: A Three-Dimensional Finite Element Analysis
Efe Can Sivrikaya, Mehmet Sami Güler, Muhammed Latif Bekçi
doi: 10.5505/eudfd.2019.29292  Sayfalar 141 - 146
GİRİŞ ve AMAÇ: İmplant destekli hareketli protez hastalarında kanin bölgesi (CR) veya lateral diş bölgesine (SIR) yerleştirilen implantlarda oluşan streslerin sonlu elemanlar analizi ile değerlendirilmesi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kadavra mandibulası ve 4.0 10 mm’lik Ti–6Al–4V implantın 3 boyutlu taraması yapılarak bilgisayar ortamında modellemesi yapıldı. ANSYS 13 programına aktarılan modellerin, implant lokalizasyonu kanin diş veya lateral diş bölgesi olmak üzere her modelde posterior birinci molar bölgesine 100 N veya anterior bölgede barın orta noktasına 60 N uygulanması ile toplam 4 farklı model analizi gerçekleştirildi. İmplantlarda meydana gelen von Mises ve Principal stres değerleri ilgili programda analiz edildi.
BULGULAR: Von Mises stres analizi değerleri model 1: 2.7 MPa; model 2: 2,21 MPa; model 3: 9 MPa; model 4: 7.3 MPa ve maksimum-minimum Principal stres değerleri model 1: 0.03 MPa, -2.23 MPa; model 2: 0,07 MPa, -2,37 MPa; model 3: 0,013 MPa, -4,59; model 4: 0,016 MPa, -5,18 MPa olarak belirtilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonlu elemanlar analizi çalışması sonucu elde edilen von Mises ve Principal stres değerleri 4 farklı modelde benzer bulunmuştur. Klinik olarak bir önemi yoktur.
INTRODUCTION: To evaluate stress distribution around dental implants in the areas of the canine region (CR) and the second incisor region (SIR) of the mandible in implant-supported prostheses by 3-dimensional finite analysis (FEA).
METHODS: The cadaveric mandible and the Ti-6Al -4V implant with 4.0 diameter 10 mm length were performed in 3-D scanning and modelled. After transferred to the FEA program (Ansys 13), four variations were analyzed to represent differences in implant location (i.e., SIR or CR) with two vertical loading forces were applied to the midline (60 N) and posterior line (100 N) of a bar placed between implants. The von Mises and Principal stresses were evaluated by FEA.
RESULTS: Von Mises stress analysis values are model 1: 2.7 MPa; model 2: 2.21 MPa; model 3: 9 MPa; model 4: 7.3 MPa and maximum-minimum Principal stress values are model 1: 0.03 MPa, -2.23 MPa; model 2: 0.07 MPa, -2.37 MPa; model 3: 0.013 MPa, -4.59; model 4: 0.016 MPa, -5.18 MPa.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Von Mises and Principal stress values obtained as a result of finite element analysis were found similar in 4 different models. There is no difference in clinically.

2.
Farklı Resveratrol Konsantrasyonlarının Gingival Fibroblastlardaki Hücre Canlılığına Etkisi
Effect of Different Resveratrol Concentrations on Cell Viability on Gingival Fibroblasts
Yasemin Sezgin, Mehtap Bilgin Çetin, Özlem Darcansoy İşeri, Yunus Terzi, Nilgün Özlem Alptekin, Şule Bulut
doi: 10.5505/eudfd.2019.60565  Sayfalar 147 - 152
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı resveratrol konsantrasyonlarının gingival fibroblast canlılığı üzerindeki etkisini MTT (3-[4,5-dimetiltiyazol-2-yl]-2,5-difeniltetrazolyum bromür) yöntemiyle belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda, fibroblast kültürlerinin kurulmasında sıçanların mandibular 1.molar dişlerinin bukkalinden alınan dişeti dokuları kullanıldı. Dokular mekanik olarak parçalanarak kültür kaplarına aktarıldı. Hücreler, DMEM besi ortamı içerisinde kültüre edildi. Resveratrolün hücre proliferasyonu üzerindeki etkisinin belirlenmesi için 4. pasaj kültürler kullanıldı. Hücre proliferasyonu, 3-[4,5-dimetiltiyazol-2-yl]-2,5-difeniltetrazolyum bromür (MTT) yöntemiyle ½ dilüsyonile 0,78-400µM konsantrasyon aralığında ve 48, 72 ve96 saat inkübasyon sürelerinin ardından incelendi. Sonuçların istatistiksel değerlendirmesinde tek yönlü ANOVA testinin Tukey ikili karşılaştırma yöntemi kullanıldı. Hücrelerin %50 canlılık gösterdiği inhibisyon konsantrasyonları (IC50) logaritmik canlılık eğrilerinden hesaplandı.
BULGULAR: 0,78-25µM konsantrasyon ve 72 ile 96 saat inkübasyon süresi aralığında fibroblast canlılığının %85’in üzerinde; 48 saat sonra ise %90’ın üzerinde olduğu saptandı. Uygulanan çözücünün hücre canlılığı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı belirlendi. IC50 değerleri 48, 72 ve 96 saatler için sırasıyla 120,1±5,7 µM; 85,2±6,4 µM; 105,9±7,1 µM olarak belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu doz belirleme çalışmasının sınırları dahilinde, 0,78-25µM resveratrol konsantrasyonunun fibroblast canlılığı üzerinde olumsuz etkisi olmadığı söylenebilir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate the effect of different concentrations of resveratrol on gingival fibroblast viability with (3-[4,5-dimethylthiazol-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide assay.
METHODS: In our study rat buccal gingival tissues from the area surrounding the mandibular first molar were used for establishment of fibroblast cultures. Rat gingival tissues were mechanically disrupted, and cultured in DMEM supplemented with 15% fetal bovine serum, 2 mM L- glutamine, and penicillin (100 IU/mL)/streptomycin (100 μg/mL). The 3-[4,5-dimethylthiazol-2-yl]-2,5diphenyltetrazolium bromide (MTT) assay and forth passage cultures were used for evaluating the effects of resveratrol on fibroblast viability in a concentration range of 0,78-400µM after 48, 72 and 96 hours of incubation. Inhibitory concentration 50 (IC50) values were calculated from the logarithmic trend lines of the proliferation versus concentration graphs.
RESULTS: MTT assay showed that viability of gingival fibroblast cells were over 85% and 90% after 72-96 hours and 48 hours respectively in a 0.78-25µM concentration range of resveratrol. IC50 were 120,1±5,7 µM; 85,2±6,4 µM; 105,9±7,1 µM for 48, 72, 96 hours, respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limitations, it can be concluded that 0.78-25µM concentration range of resveratrol doesn’t have negative effect on fibroblast viability.

3.
Lazer sinterleme ve döküm metal-seramik restorasyonların seramik kırıklarının değerlendirmesi: prospektif klinik çalışma
The ceramic fracture evaluation of metal-ceramic restorations fabricated by casting and laser sintering: a prospective clinical study
Orhun Ekren, Işın Çalışkan, Yurdanur Uçar
doi: 10.5505/eudfd.2019.63825  Sayfalar 153 - 161
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı direkt metal lazer sinterleme ve döküm yöntemleri ile hazırlanan Co-Cr altyapılı metal-seramik restorasyonlarda oluşan porselen kırıklarının klinik olarak değerlendirilmesi ve karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sabit protetik restorasyon ihtiyacı olan, bruksiyel davranış ve semptom göstermeyen 86 hasta 2 gruba ayrılmıştır. Birinci grubun metal-seramik restorasyonlarının altyapıları Co-Cr toz alaşımının lazer ile sinterlenmesiyle, ikinci grubun metal-seramik restorasyonlarının altyapıları ise Co-Cr alaşımının mum atım yöntemiyle dökülmesi ile elde edilmiştir. Hastalara metal-seramik restorasyonlarının simantasyonundan itibaren 1 yıl sonraya kontrol randevusu verilmiştir. Kontrol randevusunda restorasyonlarda oluşan porselen kırıkları değerlendirilmiş ve sınıflandırılmıştır. Sonuçların istatistiksel analizinde Student T, Mann Whitney U, Ki Kare ve Fisher test istatistiği kullanılmıştır. (α=0.05).
BULGULAR: DMLS grubunda başarı oranı %96,2, döküm grubunda %97,4 bulunmuştur. Porselen kırığı görülme açısından DMLS gurubu (3.8%) ve döküm grubu (2.6%) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (P=.447). Erkek hastalarda görülen porselen kırığı (5.8%) kadın hastalarda görülen porselen kırığından (1.4%) anlamlı olarak daha fazla bulunmuştur. (P=.004)
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sınırları dâhilinde metal-seramik sabit protezlerde porselen kırığı komplikasyonu görülme açısından, altyapının DMLS yöntemi veya döküm yöntemi ile yapılması arasında bir fark olmadığı görülmüştür.
INTRODUCTION: The aim of this clinical study was to evaluate and compare ceramic fracture of Co-Cr metal-ceramic restorations fabricated by (Direct Metal Laser Sintering) DMLS or conventional cast methods.
METHODS: 86 patients with a need of fixed partial dentures without any sign of bruxial behaviors or symptoms were randomly divided into 2 groups. In the first group metal substructures were fabricated by laser sintering using Co-Cr alloy powder. In the second group substructures were fabricated by lost-wax casting technique using Co-Cr alloy ingots. Patient follow up was done 1 year after cementation. Ceramic fractures were evaluated and classified. Student T-test, Mann Whitney U, Ki Square and Fisher tests were used in statistical analysis (α=.05).
RESULTS: The success rate was 96.2% for DMLS group and 97.4% for cast group. There was statistically no significant difference between DMLS group (3.8%) and cast group (2.6%) in terms of ceramic fractures and fracture degrees (P=.447). The ceramic fractures in men (5.8%) were significantly higher than women (1.4%). (P=.004)
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limitations of the current study it was concluded that the ceramic fractures in metal-ceramic fixed partial dentures fabricated by DMLS and conventional casting methods showed statistically no significant differences.

4.
Ağız Gargaralarının Diş Dokusu ve Feldspatik Seramik Restorasyonlarda Oluşturduğu Renk Değişikliklerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Different Mouthrinses on The Color Stability of Natural Teeth and Feldspathic Ceramic
Akın Aladağ, Makbule Heval Şahan, Rahime Tüzünsoy Aktaş, Niler Özdemir Akkuş
doi: 10.5505/eudfd.2019.93898  Sayfalar 163 - 168
GİRİŞ ve AMAÇ: Sıklıkla kullanılan üç farklı ağız gargarasının ve kontol grubu olarak distile suyun kullanıldığı, doğal diş dokusunda ve feldispatik seramik yüzeyinde oluşturduğu renk değişikliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 80 hasta katıldı ve rastgele 4 gruba ayrıldı. 3 gruptaki hastaya farklı ağız gargaralarını kullanmaları, kontrol grubuna serum fizyolojik kullanması önerildi. Gargara kullanmaya başlamadan önce renk değerleri spektrofotometre kullanılarak ölçüldü. 7 gün sonra tüm hastalarda renk ölçümleri tekrarlandı. Ölçümler tamamlandıktan sonra ΔE* değerleri hesaplandı.Renk değişimlerinin istatistiksel analizi çift yönlü varyans analizi ile (Two-way ANOVA) α=.05 önem seviyesinde yapıldı.
BULGULAR: Test edilen gargaraların mine yüzeyinde oluşturduğu renklenme değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Farklı ağız gargaralarının seramik yüzeyinde oluşturduğu renk değişikliklerinin ΔE değeri istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (P>.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan çalışmada, seramik yüzeylerde ağız gargaralarının kontrol grubuna göre farklı düzeylerde renklenmelere sebep olduğu sonucu elde edildi.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the effects of 3 commercially available mouth rinses and distilled water as a control group on the color stability of dental ceramic and enamel.
METHODS: Eighty subjects were enrolled in this study and randomly divided into four groups. Three group prescribed the use of 3 different mouthrinse and as a control group used distilled water. Color values of dental ceramic and enamel were recorded at baseline with a spectrophotometer according to the CIE L*a*b* coordinates. After seven days, the color values of all subjects were re measured and the color change value ΔE* was calculated. Data were analyzed using a 2-way analysis of variance at a significance level of.05.
RESULTS: There were no significant differences among color change of enamel. The difference between ΔE values obtained from different mouthwashes and feldspathic ceramic was not statistically significant. (P>.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the study, it was concluded that the mouthrinses on ceramic surfaces caused different levels of coloration than the control group.

5.
Elektrokimyasal metodla anodize edilmiş bireysel abutmentlerin siman bağlantılarının karşılaştırmalı araştırılması
Investigation of bond strengths of different cements anodized individual abutments by electrochemical method
Büşra Doğan, Tomurcuk Övül Kümbüloğlu
doi: 10.5505/eudfd.2019.28199  Sayfalar 169 - 175
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; 4 farklı yüzey özelliğine sahip titanyum blokların 3 değişik siman kullanılarak yapıştırılması ve gerilme dayanımlarının ölçülmesi ve karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 5 mm boyunda 10 mm genişliğinde 64 adet titanyum blok üretildi. Grup 1 elektrokimyasal metod ile anodize olup parlak yüzey edildi, grup 2 anodize edilmiş mat yüzey, grup 3 anodizasyon uygulanmaksızın mat yüzeylerden oluşturuldu, grup 4 ise kontrol grubu olarak belirlenip herhangi bir yüzey işlemi yapılmadı. Bu gruplar rezin siman, polikarboksilat siman ve cam iyonomer simanlarla çiftler halinde yapıştırıldı. Tensile test cihazı yardımıyla 0.5 mm/ dk hız ile çekilip sonuçlar Newton cinsinden kaydedildi. Elde edilen değerler ise Kruskal- Wallis yöntemi ile istatistiksel olarak incelendi.
BULGULAR: Grup 2’ye ait örnekler en yüksek gerilme dayanımını (56.33N ± 8.33)gösterirken, grup 4 ise en düşük gerilme dayanımını (7.75 N± 2.22) gösterdi (p≤ 0.05). Bu iki grubun değerleri arasındaki fark anlamlı bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın limitleri dahilinde; elektrokimyasal anodizasyon yüzey işlemi çekme dayanımını artırmıştır. Kullanılan materyallerde ise rezin siman en yüksek çekme bağ dayanımını göstermiş, arkasından cam iyonomer siman takip edecek şekilde en az çekme bağ dayanımını gösteren de polikarboksilat siman olmuştur.
INTRODUCTION: The purpose of this study was evaluation of tensile strengths of 3 different provisional luting methods on titanium blocks.
METHODS: 64 titanium blocks of 5 mm height and 10 mm width were produced. Group 1 were electro chemically anodizated, group 2 electro chemically anodizated and roughened, group 3 were just roughtened, and group 4 were not processed (control group). Total sample number was 64 (n=16 x4) and 32 pairs of the blocks luted with Resin Cement, Polycarboxylate Cement, Glass Ionomer Cement and tested their tensile strengths. Tensile strengths were measured in a universal testing machine at a crosshead speed of 0.5 mm/ min and recorded the fracture load (Newton). Strength values were calculated and statistically analyzed by IBM SPSS v25 Kruskal- Wallis.
RESULTS: Group 2 which exhibited the highest tensile strength ( 56.33 N ± 8.33) and while the group 4 showed the lowest tensile strength (7.75 N ± 2.22) compared to other groups (p ≤ 0.05 ). These two groups compared with each other and was a statistically significant between these groups 2 and 4.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results confirmed the study hypothesis, showing a positive relation between the tensile strength values and the material properties anodizated.Among the materials tested, resin cement showed the highest tensile bond strentgh, followed by glass ionomer cement, while polycarboxylate cement showed the lowest tensile bond strength value.


6.
Farklı periodontal hastalıklarda tükürük resistin ve TNF-α seviyeleri
Salivary Resistin and TNF-α Levels in Different Periodontal Diseases
Beral Afacan, Zeynep Pınar Keleş Yücel, Çiğdem Yenisey, Nejat Nizam, Gülnur Emingil
doi: 10.5505/eudfd.2019.94830  Sayfalar 177 - 184
GİRİŞ ve AMAÇ: Resistin, insülin direnci, enflamasyon ve immünite ile ilişkili bir sitokindir. Resistinin, periodontal enflamasyonun ana sitokinlerinden biri olan tümör nekroz faktör (TNF)-α ile olan ilişkisi çift yönlüdür. Bu çalışma farklı periodontal hastalıklarda tükürük resistin ve TNF-α seviyelerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tükürük örnekleri, 20 yaygın agresif periodontitis (Y-AgP), 20 kronik periodontitis (KP), 20 gingivitis hastası ile 20 periodontal sağlıklı bireyden elde edildi. Sondalanan cep derinliği (SCD), klinik ataşman seviyesi (KAS), papil kanama indeksi (PKİ) ve plak indeksi değerleri kaydedildi. Tükürük resistin ve TNF-α seviyeleri enzim bağlı immunosorbent yöntemi ile analiz edildi. Gruplar arası karşılaştırmalar, Kruskal-Wallis testi ve Dunn post-hoc testi ile yapıldı.
BULGULAR: Y-AgP, KP ve gingivitis gruplarının tükürük resistin ve TNF-α seviyeleri, periodontal sağlıklı bireylerden yüksekti ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Her iki periodontitis grubunun SCD, KAS ve PKİ ortalama değerleri, gingivitis grubundan anlamlı yüksek olmasına rağmen (p<0.0001), sitokinlerin tükürükteki seviyeleri gruplar arasında benzerdi (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sınırlamaları dahilinde, tükürük resistin ve TNF-α seviyeleri periodontal hastalığı, periodontal sağlıktan ayıramamıştır. Bu sitokinlerin tükürükteki seviyelerinin periodontal enflamasyon ile olan olası ilişkisini aydınlatmak için daha geniş örneklem büyüklüğüne sahip ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Resistin is a cytokine involved in insulin resistance, inflammation and immunity. The relationship of resistin with tumor necrosis factor (TNF)-α, one of the key cytokines of periodontal inflammation, is bidirectional. This study aimed to evaluate salivary resistin and TNF-α levels in different periodontal diseases.
METHODS: Saliva samples were collected from 20 generalized aggressive periodontitis (G-AgP), 20 chronic periodontitis (CP), 20 gingivitis patients and 20 periodontally healthy individuals. Probing pocket depth (PD), clinical attachment levels (CAL), papillary bleeding index (PBI) and plaque index were recorded. Salivary resistin and TNF-α levels were analyzed by enzyme-linked immunosorbent assay. Inter-group comparison was performed by the Kruskal-Wallis test and Dunn’s post-hoc test.
RESULTS: G-AgP, CP and gingivitis groups exhibited higher salivary resistin and TNF-α levels compared to the periodontally healthy controls, however, this did not reach to statistical significance (p>0.05). Although both periodontitis groups had significantly higher mean PD, CAL and PBI scores compared to gingivitis group (p<0.0001), salivary cytokine levels were similar in these groups (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limits of the present findings, salivary resistin and TNF-α levels could not differentiate periodontal disease from health. Further investigations with larger sample size are needed to elucidate the potential relationship salivary levels of these cytokines with periodontal inflammation.

7.
Türkiyedeki diş hekimliği öğrencilerinin tütün kullanımı oranı
The rate of tobacco smoking among dental school students in Turkey
Önder Gürlek, Ülkü Başer, Arzu Beklen, Güliz N Güncü, Sema S Hakkı, Mehmet C Haytaç, Leyla Kuru, Müge Lütfioğlu, Pınar Meriç, Ebru Olgun, Burcu Özdemir, Zekeriya Taşdemir, Nurcan Buduneli
doi: 10.5505/eudfd.2019.49379  Sayfalar 185 - 191
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu anket çalışması, Türkiye’de birinci ve beşinci sınıf diş hekimliği öğrencilerinin tütün ürünleri konusundaki tutumlarını araştırmayı ve tütün ürünleri kullananların prevalansını belirlemeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma 1 Mayıs-30 Haziran 2018 tarihleri arasında, birinci ve beşinci sınıfta okuyan öğrencilerle, Türkiye’nin farklı bölglerinde bulunan 11 diş hekimliği fakültesinde eş zamanlı olarak gerçekleştirildi. Anket formlarının istatistiksel analizi aşamasında SPSS 21.0 programından yararlanıldı.
BULGULAR: Çalışmaya katılan 1228 öğrencilerden 1096 kişi çevrimiçi anket sorularının tamamını yanıtladı. Katılımcıların çoğunluğunun kadın (n=691, %63.05) olduğu, yaş ortalamasının ise 21,8±2,9 olduğu belirlendi. (yaş aralığı 18-54). Sigara içenlerin genel oranı %37,96 olmasına rağmen, katılımcıların %62,04’ü en az bir kez tütün ürünü denediklerini bildirdiler. Sigara içenlerin yarısından fazlası (%55,19) sigarayı bırakmak istediklerini belirtirken, bu öğrencilerin %29,26’sının son altı ay içinde sigarayı bırakma girişiminde bulundukları tespit edildi. Tüm katılımcıların sadece %19,49’u kendilerini sigara içmeye oldukça bağımlı olarak tanımladı. Nargile içenlerin oranı %41,2 idi ve nargile içenlerin %83,7’si nargileyi bırakmaya niyetlerinin olmadığını bildirdi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma, Türkiye’de sigara içme oranının diş hekimliği fakültesi öğrencileri arasında oldukça yüksek olduğunu ve tütün karşıtı yeni ve daha etkili önlemlere ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
INTRODUCTION: This survey aimed to investigate the attitudes of the first- and fifth-year Turkish dental school students towards tobacco and to determine the prevalence of those using various tobacco products.
METHODS: The survey was conducted between May 1 and June 30, 2018 and the first- and fifth-year students were from eleven dental schools located in different regions of Turkey. Data were tested statistically using Statistical Package for Social Science (SPSS) program.
RESULTS: A total of 1228 students participated and 1096 completed the online survey. The majority of the participants were females (n=691, 63.05%). Mean age of the participants was 21.8 ± 2.9 years (age range 18-54 years). Although the overall rate of current smokers was 37.96%, 62.04% of the participants had inhaled tobacco smoke at least once. More than half (55.19%) of the current smokers stated that they wish to quit and 29.26% of these students have attempted to quit within the last six months. Only 19.49% of all participants defined themselves as highly addicted to cigarette smoking. The rate of waterpipe smokers was 41.2%, of which 83.7% declared that they had no intention to quit.
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study shows that the rate of tobacco smokers is rather high among dental school students in Turkey and this finding points out the need for novel and more effective precautions against tobacco.

DERLEME
8.
Beyaz nokta lezyonlarının tedavi yöntemleri
Treatment methods of white spot lesions
İnci Kırmızıgül, Gülsüm Duruk
doi: 10.5505/eudfd.2019.17363  Sayfalar 193 - 202
Başlangıç çürük lezyonu, düz yüzey çürüğü veya opak mine lezyonu olarak da adlandırılan beyaz nokta lezyonları (BNL), diş çürüğünün ilk ve tedavi edilebilir aşamasıdır. BNL, ağız ortamındaki pH’nın kritik değer olan 5,5’in altına düşmesi ve 30 dakika boyunca bu değerde seyretmesi ile başlayan demineralizasyon sonucu oluşmaya başlamaktadır. 3 yaşından küçük çocuklarda BNL görülmesi şiddetli erken çocukluk çağı çürüğünün habercisi olmaktadır. Sabit ortodontik tedavi gören hastalarda da BNL sık görülmekte ve hızla gelişmektedir. Bu lezyonlar, demineralize ancak kavitasyonsuz alanlardır. Bu aşamada diş çürüğü gelişimini kavite oluşmadan durdurmak mümkündür. Beyaz nokta lezyonlarının tedavileri; ileride yaşanacak diş dokusu kayıplarının önüne geçilmesi, tedavi süresinin ve maliyetinin azaltılması açısından, koruyucu diş hekimliği adına büyük önem arz etmektedir. BNL tedavisinde diyetin düzenlenmesi, ağız hijyeninin iyileştirilmesi, florürlü preparatlar, klorheksidin glukonat, lazer, kazein fosfopeptid, mikroabrazyon, biyoaktif cam ve düşük viskoziteli rezin infiltrasyonu gibi birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu derlemenin amacı, BNL tedavisinde kullanılan yöntemleri, bu konu ile ilgili araştırma sonuçlarıyla birlikte incelemektir.
White spot lesion (WSL), which is called also incipient carious lesion or smooth surface lesion, is the first and curable stage of dental caries. WSL develops as a result of the demineralization that begins when the oral pH decreasing below the critical value of 5.5 for 30 minutes. In children under 3 years of age, WSL is the precursor of severe early childhood caries. WSL is commonly seen and rapidly developing in patients undergoing fixed orthodontic treatment. These lesions are demineralized but non-cavitated. In this stage, it is possible to stop the development of caries lesion before cavitation. In the name of preventive dentistry, treatment of WSL is very important to prevent possible loss of dental tissue and to reduce the cost and duration of the treatment. Many methods are used in the treatment of WSL such as regulation of diet, improvement of oral hygiene, fluoride preparations, chlorhexidine gluconate, laser, casein phosphopeptide, microabrasion, bioactive glass and low-viscosity resin infiltration. The aim of this review is to examine the methods used in the treatment of white spot lesions with the results of the research on this topic.

LookUs & Online Makale