ARAŞTIRMA | |
1. | Dental Avülsiyon Olgularının Retrospektif Değerlendirmesi Retrospective Evaluation of Dental Avulsion Cases Çiğdem Güler, Selin Acar, Nihal Beldüz Kara, Hüseyin Şimşek, Didem Odabaşıdoi: 10.5505/eudfd.2024.76094 Sayfalar 69 - 75 GİRİŞ ve AMAÇ: Dental avülsiyon, en ciddi travmatik dental yaralanmalardan biridir. Bu çalışmanın amacı Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na dental avülsiyon nedeniyle başvuran çocuk hastaların verilerinin retrospektif olarak değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Fakültemize 2012-2022 yılları arasında avülsiyon nedeniyle başvuran hastaların dijital ortamda oluşturulan travma kayıtları retrospektif olarak incelenerek; yaş, cinsiyet, avülsiyondan etkilenen dişler, etiyolojik faktörler, dentisyon türü, travmatik yaralanma sonrası diş hekimine başvuru süresi ve uygulanan tedaviler açısından değerlendirmeler yapılmıştır. BULGULAR: Toplam 43 adet hastanın [15 kız (%34.9), 28 erkek (%65.1), ortalama yaş 7.8 ± 3.6 yıl (min 1-max 14 yaş)] verileri incelenmiştir. Hastaların toplam 69 dişi avülsiyondan etkilenmiştir; bunların %75.4’ü orta keser (52 adet; 19 süt ve 33 daimi), %18.8’i yan keser (13 adet; 3 süt ve 10 daimi), %4.3’ü kanin (3 adet; 2 süt ve 1 daimi) ve %1.5’i (1 adet) premolardır. Etiyolojik faktörler incelendiğinde olguların en çok düşme (22 hasta, %51.,2) nedeniyle oluştuğu tespit edilmiştir. Bunu bisiklet kazası (7 hasta, %16,3), çarpma (6 hasta, %14), arkadaşı ile çarpışma (5 hasta, %11.6), trafik kazası (2 hasta, %4.7) ve kavga (1 hasta, %2.3) takip etmiştir. Hastaların %20.9’u (9 hasta) süt, %65.1’i (28 hasta) karma ve %14’ü (6 hasta) ise daimi dentisyondadır. Hastaların %18.6’sı (8 hasta) travmadan sonra 2 saat içinde; %39.5’i (17 hasta) 24 saat içinde; %30.2’si (13 hasta) 24-48 saat içinde; %11.6’sı (5 hasta) ise 72 saat ve daha uzun sürede diş hekimine başvurmuştur. Hastaların %32.7’sine (14 hasta) replantasyon sonrası splint ve kök kanal tedavisi (KKT), %14’üne (6 hasta) yer tutucu aparey, %7’sine (3 hasta) ortodontik tedavi, %37.2’sine (16 hasta) sadece takip yapılırken, %9.3’üne (4 hasta) herhangi bir tedavi ve takip yapılamamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Avülsiyon hastalarının travma sonrası en kısa zamanda bir diş hekimine/pedodontiste başvurması; dişin tedavi seçeneği ve prognozu, çocuğun yaşam kalitesi, gelişimi, psikolojisi ve sosyalliği açısından önem taşımaktadır. Çocuk hastalarda avülsiyon sonrası acil tedavi prosedürünün zaman kaybetmeden yapılabilmesi için ebeveynlerin, öğretmenlerin ve bakıcıların bilgilendirilmesi açısından da diş hekimlerine/pedodontistlere büyük sorumluluklar düşmektedir. INTRODUCTION: Dental avulsion is one of the most critical traumatic dental injuries. This study aims to evaluate retrospectively the data of child patients who consult due to dental avulsion to the Ordu University Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry. METHODS: By analyzing trauma records of patients, who consult our faculty because of avulsion in 2012-2022, retrospectively: it is evaluated in terms of age, gender, teeth affected by avulsion, etiological factors, dentition type, consultation period to dentistry after injury and applied treatments. RESULTS: Data of 43 patients in total were analyzed [15 girls (%34.9), 28 boys (%65.1), mean 7.8±3.6 years (min 1-max 14 age)]. Patient’s total 69 teeth are affected by avulsion; %75.4 of them is maxillary incisors (52 of them; 19 primary teeth, 33 permanent teeth), %18.8 of them are lateral incisors (13 of them; 3 primary teeth, 10 permanent teeth), %4.3 of them canine (3 of them; (2 primary teeth, 1 permanent tooth) and %1.5 of them (1 of them) premolars. When the etiological factors are examined, it is found that the cases occur mostly by the reason of falling (22 patients, %51.2). It is followed by bicycle accidents (7 patients, %16.3), hitting (6 patients, %14), collision with a friend (5 patients, %11.6), traffic accidents (2 patients, %4.7), and fighting (1 patient, %2.3). It was observed that 20.9% (9 patients) of the patients were in primary dentition, 65.1% (28 patients) were in mixed dentition, and 14% (6 patients) were in permanent dentition. In 18.6% (8 patients) of the patients, within 2 hours after the trauma; 39.5% (17 patients) within 24 hours; 30.2% (13 patients) within 24-48 hours; 11.6% (5 patients) applied to the dentist within 72 hours or longer. While %37.2 of patients (16 patients) are only followed up, %32.7 of them (14 patients) were given post-replant splint and root canal treatment, %14 of them (6 patients) was applied space maintainer and %7 of them (3 patients) was given orthodontic treatment. %9.3 (4 patients) of patients could not receive any treatment or follow-up. DISCUSSION AND CONCLUSION: Avulsion patients’ consultation with a dentist/pediatric dentist after trauma as soon as possible is important in terms of treatment options and prognosis, life quality, development, psychology, and sociality of the child. The dentists/pediatric dentists have great responsibilities in terms of informing parents, teachers, and caregivers so that the emergency treatment procedure can be carried out without losing time with pediatric patients. |
2. | İskeletsel Sınıf II Kamuflaj Tedavisinde Dört I. Premolar ve Üst İki I. Premolar Çekiminin Sert ve Yumuşak Dokular Üzerine Etkisi Effect of Four I. Premolar and Upper Two I. Premolar Extraction on Hard and Soft Tissues in Skeletal Class II Camouflage Treatment Gökhan Çoban, Ayşe Tozar, Taner Öztürkdoi: 10.5505/eudfd.2024.46794 Sayfalar 77 - 84 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı üst iki birinci premolar(14-24) ve dört birinci premolar(14-24-34-44) çekimi ile tedavi edilen iskeletsel Sınıf II vakalarda sert ve yumuşak dokularda meydana gelen değişikliklerin incelenmesi ve gruplar arasında karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, üst iki birinci premolar çekimli ortodontik tedavi görmüş 20 (12-kız,8-erkek) birey ile dört birinci premolar çekimli ortodontik tedavi görmüş 20 (11-kız,9-erkek) birey olmak üzere hepsi iskeletsel Sınıf II malokluzyona sahip toplam 40 birey dahil edilmiştir. Bireylerin ortodontik tedavi öncesi ve sonrasındaki verileri sefalometrik radyografiler üzerinden değerlendirilmiştir. BULGULAR: Üst iki premolar çekimli grupta U1-PP°,U1-SN° ve U1-NA(mm) parametreleri anlamlı şekilde azalırken; üst dudak(Ls) ise anlamlı şekilde geride konumlanmıştır. Dört premolar çekimli grupta tüm dişsel ölçüm parametreleri (U1-PP°,U1-SN°,IMPA°,U1- NA(mm),L1-NB(mm)) anlamlı şekilde azalırken; yumuşak doku ölçümlerinden A(mm), Ls(mm) ve B(mm) noktaları anlamlı şekilde geride konumlanmıştır. Keser dişlerin retrüzyon ve retroklinasyonu ile yumuşak dokuda meydana gelen değişimler her iki grupta da pozitif korele iken; üst kesici dişlerin açılarındaki retroklinasyon nazolabial açı ile negatif korele bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Üst iki ve dört birinci premolar çekimi ile tedavi edilen hastalarda üst dişler ve dudaklar, çekimlerin etkisi ile posteriora hareket etmiştir.Alt birinci premolarların çekimi özellikle alt keserlerin konum ve açılarını değiştirmede etkili olmuştur.Her iki grupta da üst keser açılarında meydana gelen değişim, konumlarında meydana gelen değişime göre daha fazla değişkeni etkilemiştir. INTRODUCTION: The aim of this study is to examine the changes in hard and soft tissues at skeletal Class II cases treated with upper two first premolar (14-24) and four first premolar (14-24-34-44) extractions and compare them between groups. METHODS: Twenty (12-girls,8-boys) individuals with two upper first premolar extractions orthodontically treated skeletal Class II malocclusion and 20 (11-girls,9-boys) four first premolar extractions were included in the study. The data of individuals before and after orthodontic treatment were evaluated on cephalometric radiographs. RESULTS: While U1-PP°, U1-SN° and U1-NA(mm) parameters decreased significantly in upper two premolar extraction group;upper lip(Ls) is positioned significantly behind.While all dental measurement parameters(U1-PP°,U1-SN°,IMPA°,U1-NA(mm),L1-NB(mm)) decreased significantly in four premolar extraction group; soft tissue measurements(A(mm),Ls(mm,B(mm) points) are located significantly behind. While changes in soft tissue with retrusion and retroclination of incisors were positively correlated in both groups; retroclination at the angles of the upper incisors was negatively correlated with the nasolabial angle. DISCUSSION AND CONCLUSION: In patients treated with extraction of upper two and four first premolars, upper teeth and lips moved posteriorly. Extraction of lower first premolars was especially effective in changing position and angle of lower incisors. In both groups, change in upper incisor angles affected more variables than change in their positions. |
3. | Yüzey Örtücü ile Kaplanmış Kompomer ve Cam İyonomer Simanın Klinik Performansının Değerlendirilmesi - 2 Yıllık Randomize Kontrollü Çalışma Evaluation of Clinical Performance of Compomer and glass Ionomer Cement Coated with a surface Sealant - 2-Year Randomized Controlled Trial İlhan Uzel, Fahinur Ertuğruldoi: 10.5505/eudfd.2024.87609 Sayfalar 85 - 96 GİRİŞ ve AMAÇ: Restoratif materyallerin, fiziksel ve kimyasal yapı bakımından diş dokusu ile benzerlik göstermesi, diş dokusuna yüksek uyum sağlaması ve uzun süre ağızda kalması istenilen en önemli özelliklerdir. Çalışmamızın amacı, yüzey örtücü uygulanan yüksek viskoziteli cam iyonomer siman ve kompomer restoratif materyallerin klinik performanslarını incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda kapsül formda yüksek viskoziteli cam iyonomer siman (Fuji IX GP Extra, GC), kompomer (Dyract Extra, Dentsply) ve iki farklı yüzey örtücü (Fuji G-Coat Plus, Fuji Varnish, GC) kullanıldı. Çalışmamızın süt molar dişi çürüklerinin restoratif tedavi için Ege Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesine başvuran yaş ortalaması 6,8±1,08 olan 40 hasta dahil edildi. Hastalara 40 tek yönlü ve 168 çift yönlü restorasyon yüksek viskoziteli cam iyonomer siman, kompomer ve yüzey örtücü kombinasyonları ile yapıldı. Yapılan restorasyonlar modifiye RYGE(USPHS) kriterlerine göre iki kalibre deneyimli gözlemci tarafından değerlendirildi. BULGULAR: 24 ay sonunda 36 hasta ve 165 restorasyon değerlendirildi. İstatistiksel analizler, SPSS Version 20 programı kullanılarak p=0,05 anlamlılık düzeyinde yapıldı. Modifiye USPHS kriterlerinin karşılaştırılmasında Pearson Ki-Kare testi ve survival analizinde Kaplan-Meier ve long-rank(Mantel-Cox) testleri uygulandı. 24 ay sonunda modifiye USPHS kriterlerine göre restorasyon grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, nano dolduruculu yüzey örtücü uygulanan yüksek viskoziteli cam iyonomer siman ve kompomer restorasyonların çocuk diş hekimliği kliniklerinde başarı ile kullanılabilecekleri gösterilmiştir. INTRODUCTION: Physical and chemical similarity, high compatibility with the dental hard tissues and long lasting survival in the oral cavity are the requested characteristics of restorative materials.The aim of our study is to examine the clinical performance of high viscosity glass ionomer cement and compomer restorative materials applied as a surface sealant. METHODS: In our study encapsulated high viscousity glass ionomer (Fuji IX GP Extra,GC), compomer (Dyract Extra,Dentsply) and two surface coats (Fuji Varnish,Fuji G-Coat Plus,GC) were used.Fourty patients(mean age: 6,8±1,0) presented to Ege University School of Dentistry with carious primary molars participated in the study.High viscousity glass ionomer cements and compomers in combination with surface coats were placed in 40 Black I and 168 Black II cavities.Restorations were evaluated by two calibrated observers using modified RYGE criteria. RESULTS: 36 patients and 165 restorations were evaluated at the end of 24 months.Pearson Ki Kare, Kaplan Meier and long rank(Mantel- Cox) tests were used to analyze the results of data(p=0.05).In the study,no difference was found between the restoration groups after the observation period of 24 months. DISCUSSION AND CONCLUSION: Both restorations were found to be successful.In this study,it was concluded that nano filled surface coated glass ionomer cement and compomer restorations can be used in pedodontic clinics. |
4. | Yirmi Yaş Diş Ameliyatı Öncesi Analjezik Kullanan Hastalarda Anksiyete ve Ağrı Algısı Anxiety and Pain Perception in Patients Using Analgesics Before Wisdom Tooth Surgery Aylin Calis, Yıldız Ünüvar, Demet Sergindoi: 10.5505/eudfd.2024.87049 Sayfalar 97 - 102 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üçüncü molar diş ameliyatı geçiren hastalarda ameliyat öncesi anksiyetenin ameliyat sonrası ağrı üzerine etkisini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya üçüncü molar diş ameliyatı olacak 18-70 yaş arası 50 hasta dahil edilmiştir. Hastaların anksiyete düzeyleri Spielberger Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri STAI FORM TX-1 ve STAI FORM TX-2 kullanılarak ölçülmüştür. Hastaların postoperatif dönemde (15. dakika, 30. dakika, ardından 1., 2., 4., 6., 8., 12. ve 24. saat) ağrı skorları Görsel Analog Skala (VAS) ile değerlendirilmiştir. BULGULAR: Düşük anksiyete düzeyine sahip grup için STAI-I 27±4.7 ve STAI-II 30±4.3 olarak saptanmıştır. Yüksek anksiyete düzeyine sahip grup için ise STAI-I 43±4,5 ve STAI-II 42,6±5,2 olarak bulunmuştur. Her iki gruptaki hastaların ağrı skorları postoperatif dönemde her zaman benzer olarak bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Ameliyat öncesi kaygı, ameliyat olacak hastaların %60-80'inde iyi belgelenmiştir. Bu kaygı anestezi tipine, hastaların önceki deneyimlerine, kişisel özelliklerine, cerrahi işlemlere ve ameliyat sonrası ağrıya bağlı olabilir. Üçüncü molar diş cerrahisi durumunda preoperatif anksiyete ile postoperatif ağrı arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate anxiety and pain perception in patients using analgesics before wisdom tooth surgery. METHODS: We included 50 patients, aged 18-70, who were to undergo third molar dental surgery. The anxiety levels of the patients were measured using the Spielberger State-Trait Anxiety Inventory (STAI FORM TX-1) and (STAI FORM TX-2). The pain scores of patients in the postoperative period were assessed using the Visual Analog Scale (VAS). RESULTS: For Group LA, STAI-I was 27±4.7 and STAI-II was 30±4.3. For Group HA, STAI-I was 43±4,5 and STAI-II was 42.6±5.2. The pain scores of patients in both groups were found to be similar at all times in the postoperative period. DISCUSSION AND CONCLUSION: Preoperative anxiety is well-documented in 60 to 80 % of the patients who are to undergo surgery. This anxiety may depend on the type of anesthesia, patients’ previous experience, personal characteristics, surgical procedures and postoperative pain. We concluded that no significant correlation was found between preoperative anxiety and postoperative pain in the case of third molar dental surgery. |
DERLEME | |
5. | Dijital Gülüş Tasarımı Digital Smile Design Furkan Akkılıç, Fehime Alkan Aygördoi: 10.5505/eudfd.2024.27136 Sayfalar 103 - 110 Teknolojinin gelişmesiyle birlikte diş hekimliğinde gülüş tasarımları uygulamaları çeşitli dijital yazılımlar ve bunlarla entegre şekilde çalışabilen çeşitli 3 boyutlu cihazlar ile yapılmaya başlanmıştır. Dijital programlar sayesinde gülüş tasarımları artık çok daha kolay ve kusursuz şekilde uygulanabilmektedir. Bu gelişmeler; hasta memnuniyetinin artması, tedavi süresinin kısalması, tasarım ve üretim aşamalarındaki hataların azaltılması, hukuki süreçlerde hem hasta hem de hekim açısından objektif yaklaşımlar sunması gibi önemli kolaylıklar getirmiştir. Kullanımı giderek yaygınlaşmakta olan bu programlar gelecekte belki de tüm kliniklerde yaygın olarak kullanılacak ve tedaviler açısından bir rutin haline gelecektir. Dolayısıyla tüm hekimlerin bu programlar açısından bilgi sahibi olması, çağın gerisinde kalmamaları için büyük önem arz etmektedir. Bu programlar hakkında temel işleyişi anlamak ve doğru şekilde kullanılmalarını sağlamak için bilinmesi gereken bazı önemli bilgiler vardır. Bunların başlıcaları; programların tarihsel gelişimi, avantajları, dezavantajları, uygulama esnasında dikkat edilmesi gereken estetik parametreler ve bu teknolojinin ilerlemesinde öncülük eden geliştirilmiş popüler gülüş tasarımı programlarıdır. Bu derlemenin amacı, dijital gülüş tasarımı programları hakkında bahsedilen temel bilgileri toplamak ve hekimlere sunmaktır. As technology advanced, various softwares and 3D devices work intagrated with them has been used for smile desings in dentistry. Through digital applications smile desings can be performed much easier and more accurately. These advences brought many convenients such as improvement of patient satisfaction, shortening of treatment duration, elimination of desing and manufacturing mistakes and giving objective approaches to legal processes for both patients and doctors. These programs are being more commonly used each day and possibly in the future, they will become a routine for every day practice in most clinics. For that reason it’s crucial for all dentists to have information about these practices so they do not to fall behind. There are some important notes to be taken in order to understand the basic mechanisim behind these programs and used them correctly. These are mainly; historical development of these programs, advantage and disadvantage of them, aesthetic parameters to look out for during practice and popular smile desing applications that lead the advances in this technology. The aim of this review, to gather information about the smile design programs aforementioned and present it to the practicers. |
6. | Prefabrike Fonksiyonel Apareyler: Geleneksel Derleme Prefabricated Functional Appliances: A Traditional Review Zehra Yurdakul, Nurver Karslı, Nagehan Yılmaz, Tamer Tüzünerdoi: 10.5505/eudfd.2024.87059 Sayfalar 111 - 117 Kapsamlı araştırmalar, maloklüzyonun gerçek nedeninin yanlış miyofonksiyonel alışkanlıklar olduğunu göstermiştir. Bu alışkanlıklar büyüme ve gelişimi devam eden hastaların kraniyofasiyal gelişimini sınırlayarak ortodontik problemlere neden olmaktadır. Miyofonksiyonel tedaviler, ağız solunumu, infantil yutkunma, dili yanlış konumlandırma gibi kötü alışkanlıkların düzeltilmesine yardımcı olan, yüz ve çiğneme kaslarının yeniden eğitilmesine olanak sağlayan, kraniyofasiyal yapıların büyüme ve gelişimini doğru şekilde yönlendiren tedavi yöntemleridir. Bu tedaviler, altta yatan etiyolojik faktörü ele alarak maloklüzyonu düzeltmektedir. Bu nedenle maloklüzyonu düzeltmeye yönelik tedavi planı, yumuşak doku disfonksiyonunu ortadan kaldırmaya yönelik bir yaklaşımı da içermelidir. Günümüzde miyofonksiyonel tedavi amacıyla kullanılan en popüler apareyler, prefabrike fonksiyonel apareylerdir. Prefabrike fonksiyonel apareyler, orofasiyal kasları doğru pozisyona getiren, dentoalveolar sisteme iletilen kuvvetler arasındaki dengeyi oluşturan, dişlerin hizalanmasına yardımcı olan ve kraniyofasiyal sistemin uygun şekilde büyümesini ve gelişimini uyaran apareylerdir. Bu apareyler farklı tipteki maloklüzyonların düzeltilmesinde popüler bir alternatif olarak çeşitli tasarım ve boyutlarda üretilmektedirler. Bu derlemede hedeflenen amaç, prefabrike fonksiyonel apareylerin kullanım alanlarını, tedavi seçeneklerini, avantajlarını ve dezavantajlarını sunan bir literatür taraması sunmaktır. Extensive research has shown that the true cause of malocclusion is incorrect myofunctional habits. These habits cause orthodontic problems by limiting the craniofacial development of patients whose growth and development continues. Myofunctional therapies are treatment methods that help correct bad habits such as mouth breathing, infantile swallowing, and incorrect positioning of the tongue, allow retraining of the facial and chewing muscles, and correctly direct the growth and development of craniofacial structures. These treatments correct the malocclusion by addressing the underlying etiological factor. Therefore, the treatment plan to correct the malocclusion should include an approach to eliminate the soft tissue dysfunction. The most popular appliances used for myofunctional treatment today are prefabricated functional appliances. Prefabricated functional appliances are appliances that bring the orofacial muscles into the correct position, create the balance between the forces transmitted to the dentoalveolar system, help align the teeth, and stimulate the proper growth and development of the craniofacial system. These appliances are produced in a variety of designs and sizes as a popular alternative to correcting different types of malocclusions. The aim of this review is to present a literature review that presents the usage areas, treatment options, advantages and disadvantages of prefabricated functional appliances. |
7. | Protetik Diş Hekimliğinde Üç Boyutlu Yazıcılar 3D Printing in Prosthetic Dentistry Buse Atak Ay, Şebnem Begum Türkerdoi: 10.5505/eudfd.2024.93446 Sayfalar 119 - 125 3 boyutlu yazıcılar bilgisayar destekli programların kullanılmasıyla dijital olarak elde edilen modelleri plastik, metal gibi malzemeleri baskı esnasında ergitip kullanarak 2 boyutlu bir düzlemde her bir katmanı üst üste gelecek şekilde ince tabakalar oluşturarak 3 boyutlu bir nesne meydana getiren yazıcılardır. İlk olarak 1980lerin başında kullanılmış, teknolojinin gelişmesi ile birlikte son on yılda kullanım alanları genişlemiş ve diş hekimliğinde klinik uygulamanın günlük bir parçası olmuştur. Bu derleme çalışmasının amacı 3 boyutlu yazıcıların protetik diş hekimliğindeki kullanım alanlarını açıklamaktır. 3D printers are printers that create a 3D object by creating thin layers on a 2D plane by using the models obtained digitally by the use of computer aided programs, by melting materials such as plastic and metal during printing. It was first used in the early 1980s, with the development of technology, its indications have expanded in the last decade and have become a daily part of clinical practice in dentistry. The purpose of this article is to explain the indications of 3D printers in prosthetic dentistry. |
OLGU SUNUMU | |
8. | Amelogenesiz İmperfektalı Erişkin Bir Hastanın Tam Dijital İş Akışı ile Protetik Rehabilitasyonu Full Digital Workflow for the Prosthodontic Rehabilitation of an Adult Patient with Amelogenesis Imperfecta Doğu Ömür Dede, Mustafa Barış Pomay, Figen Öngöz Dededoi: 10.5505/eudfd.2024.81557 Sayfalar 127 - 133 Amelogenezis İmperfekta (Aİ), mine yapısındaki problemler ve çeşitli olumsuz ağız içi durumlarla karakterize olan bir diş anomalisi olup olguların protetik rehabilitasyon büyük önem taşımaktadır. Bilgisayar destekli tasarım/bilgisayar destekli üretim (CAD/CAM) teknolojisi başta olmak üzere dijital diş hekimliği alanındaki uygulamalar, protetik restorasyonların daha hızlı, hassas, öngörülebilir ve yüksek estetik özelliklere sahip olacak şekilde üretilebilmelerini sağlamaktadır. Bu olgu sunumunda, Aİ anomalisine sahip otuz yedi yaşındaki erkek hastaya estetik ve fonksiyonel kayıplarını iade edebilmek ve anomalinin mevcut ve gelecekte oluşabilecek intraoral sorunları ve diş sert doku yıkımlarını önleyebilmek amacıyla tam dijital iş akışıyla birlikte uygulanan protetik rehabilitasyon anlatılmıştır. Bu amaçla CAD/CAM teknolojisi, dijital gülüş tasarımı (DSD) konseptinden faydalanılmış, sanal mock-up çalışması ve bu çalışmalar referanslığında elde edilen sanal-fiziki modeller sayesinde geçici-daimî restorasyonlar hazırlanmıştır. Tam dijital iş akışı, Aİ gibi karmaşık vakaların protetik rehabilitasyonunda daha öngörülebilir ve güvenli bir tedavi yaklaşımı sunmaktadır. Laminate veneer restorasyonlar, minimal invaziv bir yaklaşımla üstün estetik sonuçlar alınabilmesini sağladığı için, şartların uygun olması durumunda Aİ vakalarında dahi uygulanabilir. Bu olgunun bir yıllık takibinde, hasta tarafından bildirilmiş önemli bir problem, restorasyonlarda kırık, çatlak veya desimantasyon gibi bir olumsuz tespit edilmemiştir. The prosthetic rehabilitation of Amelogenesis Imperfecta (AI), which is characterised by problems in the enamel structure and various adverse intraoral conditions, has great importance. Digital dentistry and mainly the computer-aided design/computer-aided manufacturing (CAD/CAM) technology may provide to fabricate faster, more precious, and predictable prosthetic restorations with high aesthetic results. A fully digital workflow for the prosthodontic rehabilitation of a thirty-seven-year-old male patient with AI has been presented in this case report to solve the present and possible future intraoral aesthetic and functional problems and prevent the dental hard tissue destructions. In this respect, it has been implemented by the CAD/CAM technologies, digital smile design (DSD) concept, and virtual mock-up studies to fabricate provisional-permanent restorations using the guide of these virtual-physical models. The full digital workflow may provide a more comfortable and treatment approach for the prosthetic rehabilitation of complicated cases like amelogenesis imperfecta. Laminate veneers are practicable for the appropriate amelogenesis imperfecta cases, due to offering an excellent aesthetic result with a minimally invasive approach. In the one-year follow-up of the case, neither any significant problem was indicated by the patient, nor any fracture, crack or de-cementation complications detected. |