e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 43 (3)
Cilt: 43  Sayı: 3 - 2022
ARAŞTIRMA
1.
CAD/CAM ve Bulk-Fill Rezin Materyallerin Renk Stabilitelerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Color Stability of CAD/CAM And Bulk-Fill Resin Materials
Sevda Öztürk Yeşilırmak, Magrur Kazak, Sait Mete Üçok
doi: 10.5505/eudfd.2022.20591  Sayfalar 163 - 168
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; iki farklı bulk-fill kompozit rezin ve CAD/CAM hibrit seramik materyallerinin termal yaşlandırma sonrası renk stabilitelerinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tetric N Ceram Bulk Fill ve Estelite Bulk-Fill Flow materyallerinden 4 mm kalınlığında ve 10 mm çapında teflon kalıpla 12 adet örnek hazırlandı. Hazırlanan örnekler en kalından en inceye disklerle cilalandı(10sn).Vita Enamic ve Shofu Block HC materyallerinden hassas-kesme cihazıyla 12 adet örnek kesildi. CAD/CAM örnekleri abraziv silikon karbid kâğıtlarla cilalandı. CAD/CAM örneklerinin kalınlığı 4.0±0.1 mm kalınlıkta olacak şekilde dijital bir mikrometreyle ölçüldü. Tüm materyallerin başlangıç renk ölçümleri CIE L*a*b* renk sistemi kullanılarak spektrofotometreyle ölçüldü. Tüm örnekler termal siklüs cihazında 10000 siklüsle yaşlandırıldı. Termal siklüs işlemi sonrasında son renk ölçümleri kaydedildi. Renk değişim miktarı(ΔE) hesaplandı. Klinik ortam ile renk değişim miktarı arasındaki ilişkiyi belirlemek için, veriler Ulusal Standartlar Bürosu(National-Bureau of Standards-NBS) sistemine göre düzenlendi. Verilerin istatistiksel analizinde; Bonferroni düzeltmeli Mann-Whitney-U test kullanıldı, anlamlılık derecesi 0.008 olarak kabul edildi.
BULGULAR: İstatistiksel değerlendirmeye göre; Vita Enamic CAD/CAM hibrit seramik materyali diğer materyaller ile karşılaştırıldığında en az renk değişimi göstererek renk stabilitesi en yüksek materyal olarak belirlendi. En çok renklenme gösteren ve renk stabilitesi en düşük materyal ise Tetric N Ceram bulk-fill materyali olarak belirlendi(p<0.008).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Rezin içerikli materyallerin renk stabilitesinde seramik içeriği, inorganik doldurucu partiküllerinin oranı ve boyutu ile organik rezin matriks yapısının belirleyici olduğu söylenebilir.
INTRODUCTION: Aim of this study was to evaluate color stability of two different types of bulk-fill composite resin and CAD/CAM hybrid ceramic materials after thermal ageing.
METHODS: 12 samples from Tetric-N-Ceram Bulk-Fill and Estelite Bulk-Fill Flow with 4-mm thickness 10-mm diameter were prepared in a teflon mould. Prepared samples were polished with discs from coarse-to-fine(10sec).12 samples from Vita-Enamic and Shofu-Block-HC were prepared with a microtome device. CAD/CAM blocks were polished with silicone abrasive papers. CAD/CAM samples were standardised in 4.0±0.1mm thickness with digital micrometer. Initial color measurements were taken with a spectrophotometer according to CIE-L*a*b*color system. All samples were put in a thermal cycle device, aged with 10000 cycles. Final color measurements were recorded after the thermal cycle procedure. The color change(ΔE) was calculated. To state the relationship between color change and clinical environment, data were transformed to National-Bureau of Standards(NBS). For statistical analysis Mann-Whitney-U Test with Bonferroni Correction were used with 0.008 degree of signifance.
RESULTS: According to the statistical evaluation, Vita-Enamic CAD/CAM hybrid ceramic material showed the highest color-stability when compared with other materials. Tetric-N-Ceram Bulk-fill composite resin was evaluated the lowest color-stability material(p<0.008).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In a matter of color-stability based materials, ceramic content, size and ratio of inorganic filler particles, structure of organic resin matrix could be concluded that determinative.

2.
Maksiller Sinüs Hacmi ile Nazolakrimal Kanal Boyutu Arasındaki İlişkinin Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirilmesi
Evaluation of Relationship Between Maxillary Sinus Volume and Nasolacrimal Canal Dimension Using Cone Beam Computed Tomography
Selin Yeşiltepe, Hande Sağlam, Suayip Burak Duman, Ibrahim Sevki Bayrakdar, Yasin Yasa, Numan Dedeoğlu
doi: 10.5505/eudfd.2022.26818  Sayfalar 169 - 174
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, maksiller sinüs hacmi (MSH) ile nazolakrimal kanal (NK) çapı ve uzunluğu arasındaki olası ilişkiyi konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) verilerini kullanarak değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif çalışmada 93 hastanın KIBT taramaları değerlendirildi. Maksiller sinüsler ve NK'ler Fujifilm-Synapse 3D yazılımı kullanılarak ayrı ayrı değerlendirildi. 93 hastada 186 NK ve maksiller sinüs ölçümü yapıldı.
BULGULAR: Toplam ortalama hasta yaşı 38.2 ± 15.2 yıldı. MSH, NK çapı ve uzunluğu açısından cinsiyetler arasında anlamlı fark yoktu. MSH, NK çapı ve uzunluğu açısından iki taraf arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. MSH ile NK çapı arasında negatif korelasyon saptanırken, MSH ile NK uzunluğu arasında pozitif korelasyon bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Maksiller sinüs medial duvarı, nazal kavitenin lateral sınırını oluşturduğundan, bu bölgeye uygulanacak cerrahi işlemlerde daha iyi postoperatif sonuçlar için nazolakrimal kanalın tanınması ve korunması esastır. Çalışmamızda, MSH arttıkça NK çapının azaldığı ve uzunluğunun arttığı bulundu.
INTRODUCTION: The objective of this study was to evaluate a possible relationship between maxillary sinus volume (MSV) and the diameter and length of the nasolacrimal canal (NC) using cone beam computed tomography (CBCT) data.
METHODS: In this retrospective study, CBCT scans of 93 patients were evaluated. The maxillary sinuses and NCs were evaluated separately using Fujifilm-Synapse 3D software. 186 measurements of NC and maxillary sinuses were made in 93 patients.
RESULTS: The total mean patient age was 38.2 ± 15.2 years. There were no significant differences between genders in terms of MSV, length, and diameter of NC. No statistically significant differences were found between the two sides in terms of MSV, length, and diameter of NC. While a negative correlation was detected between MSV and NC diameter, a positive correlation was found between MSV and NC length.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As the maxillary sinus medial wall forms the lateral border of the nasal cavity, the recognition and preservation of the nasolacrimal canal is essential for better postoperative results in surgical procedures to be applied to this area. In our study, it was found that as MSV increased, the diameter of the NC decreased and its length increased.

3.
Farklı Polisaj Sistemlerinin Rezin Kompozitlerin Yüzey Pürüzlülüğü Üzerine Etkisinin In vitro Olarak Değerlendirilmesi
In vitro Evaluation of Different Polishing Systems on the Surface Roughness of Resin Composites
Amira Aisa, Oya Bala, Sinem Akgül
doi: 10.5505/eudfd.2022.19942  Sayfalar 175 - 184
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı, on farklı rezin kompozitin yüzey pürüzlülüğü üzerine farklı polisaj sistemlerinin etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Test edilen her rezin kompozit için 60 örnek hazırlandı. Örneklerin hazırlanmasında 8 mm çapında, 2 mm derinliğinde pleksiglas kalıplar kullanıldı. Hazırlanan örnekler uygulanan polisaj işlemine göre beş alt gruba ayrıldı. Grup 1’de; örnek yüzeylerine herhangi bir polisaj uygulanmayarak kontrol grubu oluşturuldu. Grup 2’de; Clearfil Twist Dia, Grup 3’de; Pogo, Grup 4’de; Sof-Lex ve Grup 5’de; Super Snap kullanılarak örnek yüzeylerine polisaj işlemi uygulandı. Rezin kompozit örneklerin yüzey pürüzlülük ölçümleri profilometre cihazı kullanılarak üç farklı noktadan ölçüldü ve elde edilen yüzey pürüzlülük değerleri kaydedildi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testi (Bonferroni düzeltmesi) ile %95 güven aralığında analiz edildi.
BULGULAR: Test edilen tüm rezin kompozitlerde, polisaj grupları arasında elde edilen yüzey pürüzlülük değerleri arasında anlamlı farklılığın olduğu görüldü (p<0.05). Geanial ve Gradia Direct haricinde, tüm rezin kompozitlerde kontrol grubunda anlamlı olarak daha düşük pürüzlülük değerleri elde edildi (p<0.05). Ayrıca, tüm polisaj gruplarında, test edilen rezin kompozitlerin pürüzlülük değerleri arasında anlamlı farklılığın olduğu tespit edildi (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Estetik restorasyonlarda bitim ve polisaj işlemleri uygulanırken kullanılan rezin kompozitin özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
INTRODUCTION: Aim of this in vitro study was to evaluate the effect of different polishing systems on the surface roughness of ten different resin composites.
METHODS: 60 samples were prepared for each resin composites. Plexiglass molds (8mm diameter and 2 mm depth) were used. The samples were divided into five subgroups according to polishing systems. Group 1: control (no polishing), Group 2: Clearfil Twist Dia, Group 3: Pogo, Gropu 4: Sof-Lex and Group 5: Super Snap. Surface roughness measurements were performed from three different points using a profilometer and surface roughness values were recorded. The obtained data were statistically analyzed with the Kruskal Wallis and Mann Whitney U test (Bonferroni correction) at 95% confidence interval.
RESULTS: Significant differences were observed between the surface roughness of polishing subgroups in each resin composites (p<0.05). Except for Geanial and Gradia Direct, all resin composites shown significantly lower roughness values in the control group (p<0.05). Also, it was determined that there was a significant difference between the roughness values of the tested resin composites in all polishing groups (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The properties of the resin composite used should also be considered while applying the finishing and polishing processes in aesthetic restorations.

4.
Farklı Endikasyonlar İçin Hazırlanan Dental Volümetrik Tomografi Raporlarının İçeriğinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Content of Dental Volumetric Tomography Reports Prepared for Different Indications
Oğuzhan Baydar, Erinç Önem, Elif Şener, Bedriye Güniz Baksı
doi: 10.5505/eudfd.2022.89266  Sayfalar 185 - 195
GİRİŞ ve AMAÇ: Farklı diş hekimliği fakültelerinden elde edilen dental volümetrik tomografi (DVT) raporlarının biçimsel formatları ile endikasyona-özgü içeriklerinin değerlendirilmesi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sıklıkla DVT reçetelenen endikasyonlardan kemik-içi lezyonlar, gömülü dişler, implant planlaması ve endodontik patolojiler için yazılan DVT raporlarının içeriğinde bulunması gereken parametreler, derleme makaleleri ve birlik raporları rehberliğinde listelenerek özel rapor içerik formları oluşturuldu. Yirmi altı diş hekimliği fakültesinden elde edilen 200 rapor farklı endikasyonlar için gruplandırılarak format ve içerikteki parametrelerin varlığı/yokluğu yönünden değerlendirildi. Bulgular tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerle değerlendirildi.
BULGULAR: Raporların %91’i yapılandırılmış formatta idi. Demografik bilgiler (%91,5) ile cihaz özellikleri (%56,5) en sık raporlanan parametreler iken, klinik bulguların %22,5 oranında raporlandığı bulundu. Kemik-içi patolojilere ait raporlarda, lezyonun biçimsel ve boyutsal özelliklerinin sırasıyla %42 ve %46 oranında raporlandığı görüldü. Gömülü dişlere ait raporlarda diş konumunun %92 oranında yazıldığı gözlendi. İmplant planlaması için hazırlanan raporlarda vital dokularla ilişkilerin %64 oranında yazıldığı saptandı. Endodontik kökenli patolojiler için hazırlanan raporlarda ise kök-kanal morfolojisine ait değerlendirmelerin %20 oranında yazıldığı gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: DVT raporlarının yazımında yapılandırılmış format tercih edilmektedir. İçerikte bulunması gereken bilgiler yönünden en yetersiz raporların endodontik kökenli patolojiler için hazırlandığı gözlendi. Farklı endikasyonlara ait raporlarda mutlaka bulunması gereken parametrelerin standardize edilmesi ve ortak bir terminoloji geliştirilmesi için eğitim müfredatının revizyonu önerilmektedir.
INTRODUCTION: To evaluate the formats and indication-specific parameters of dental volumetric tomography (DVT) reports obtained from different dental schools.
METHODS: Specific forms were prepared under the guidance of reviews and position papers for DVT reports prescribed for most frequent dental indications, such as intra-osseous lesions, impacted teeth, implant planning and endodontic pathologies. Total of 200 DVT reports obtained from 26 dental schools were evaluated for formats and indication-specific parameters. The findings were analyzed using descriptive statistics.
RESULTS: Ninety-one percent of the reports were in structured format. Demographics (91.5%) and device characteristics (56.5%) were the most written parameters but clinical findings were found in 22.5% reports. Morphological and dimensional characteristics of lesions were reported at 42% and 46% for intra-osseous pathologies respectively. Relationship with neighboring structures was reported in 64% of the reports prepared for implant planning. Root-canal morphology was described in 20% of the reports written for endodontic pathologies.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Structured format is the most preferred format for reporting. Reports written for endodontic pathologies were the most deficient in terms of content. In order to standardize the parameters that should be included in DVT reports and to develop a common terminology, revision of the education curriculum is recommended.

5.
2017-2021 Yılları Arasında Türkiye'de Lisansüstü Ortodonti Eğitiminde Tez Eğilimleri: Bir Pilot Çalışma
Thesis Trends in Postgraduate Orthodontic Education in Turkey Between 2017-2021: A Pilot Study
Pamir Meriç, Delal Dara Kılınç
doi: 10.5505/eudfd.2022.16013  Sayfalar 197 - 203
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ortodonti lisansüstü eğitiminde yapılan tezleri incelemek ve seçilen konular açısından eğilimleri analiz etmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Türkiye'de ortodonti alanında 2017-2021 yılları arasında tamamlanan doktora (PhD), yüksek lisans (MSc) ve uzmanlık tezleri incelenmiştir. Bu amaçla Türkiye Ulusal Tez Merkezi veri tabanı çevrimiçi olarak taranmıştır. Hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde tamamlanmış tezler çalışmaya dahil edilmiştir.
BULGULAR: Toplam 563 tez analiz edildi. Tezlerin 24'ü (%4,2) yüksek lisans, 125'i (%22,2) doktora ve 424'ü (%73,6) uzmanlık teziydi. Tezlerin ana amaçları incelendiğinde 173'ü (%30,7) tedavi sonucunu rapor eden, 170'i (%30,2) tanısal, 147'si (%26,1) malzeme, 27'si (%4,8) sonlu elemanlar analizi, 22'si (%3,9) hayvan deneyi ve 5'i (%0,9) eğitim ile ilgiliydi. Metodolojiye göre, tezlerin 235'i (%41,7) klinik çalışma, 121'i (%21,5) laboratuvar çalışmaları, 126'sı (%22,4) ölçüm çalışmaları (model, film, fotoğraf vb.), 45'i (%8) anket ve 33'ü (%5,9) bilgisayar tabanlı çalışmalardı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: 3 boyutlu görüntüleme yöntemlerinin yaygınlaşması nedeniyle 2017-2021 yılları arasında tezlerin çoğu bu teknolojiler kullanılarak yapılmıştır. Derin kapanış, yapay zeka, vibrasyon tedavisi, lingual ortodonti ve şeffaf plaklar en az çalışılan konulardı.
INTRODUCTION: The aim of this study was to examine the theses made in orthodontic postgraduate education and to analyze the trends in terms of selected topics.
METHODS: Doctoral (PhD), master's (MSc) and specialization theses completed between 2017-2021 in the field of orthodontics in Turkey were examined. Turkish National Thesis Center database was searched online. Theses completed at both public and private universities were included in the study.
RESULTS: A total of 563 theses were analyzed. 24 (4.2%) of the theses were master's, 125 (22.2%) doctorate and 424 (73.6%) specialization thesis. 173 (30.7%) of the thesis were reports the treatment outcome, 170 (30.2%) were diagnostic, 147 (26.1%) were material studies, 27 (4.8%) of theses were on finite element analysis, 22 (3.9%) were on animal experiment and 5 (0.9%) were about education. According to the methodology, it was found that 235 (41.7%) of theses were based on clinical studies, 121 (21.5%) were laboratory studies, 126 (22.4%) were measurement studies (models, films, photographs etc), 45 (8%) were questionnaires and 33 (5.9%) were computer-based studies.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Due to the widespread use of 3-D imaging methods, most of the theses were made using these technologies. Deep bite, artificial intelligence, vibration therapy, lingual orthodontics and aligners were the least studied subjects.

6.
Endodontik Tedavili Dişlerde Kısaltılmış Cam Fiber Destekli ve Desteksiz Direkt Posterior Kompozit Restorasyonların Bir Yıllık Klinik Değerlendirmesi
One Year Clinical Evaluation of Direct Posterior Composite Restorations With and Without Short Glass-Fiber Reinforcement in Endodontically Treated Teeth
Jusuf Lukarcanin, İsmail Serhat Sadıkoğlu, L. Şebnem Türkün, Murat Türkün
doi: 10.5505/eudfd.2022.48379  Sayfalar 205 - 210
GİRİŞ ve AMAÇ: Devital dişlerin restorasyonlarında fiber ile desteklenmiş malzemelerin özellikle kırılma direnci ve polimerizasyon büzülmesi üzerindeki umut verici performansları çeşitli in vitro çalışmalar ile göstermiştir. Bununla birlikte, bu konuyla ilgili yayınlanan klinik çalışma sayısı konunun önemine kıyasla oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, kısa cam fiberler ile desteklenmiş kompozit rezin restorasyonların klinik performansını araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya kanal tedavili ve geçici dolgulu azı dişlerine sahip 30 hasta dahil edilmiştir. Yarısı kısaltılmış cam fiber destekli kompozit restorasyonlarla restore edilirken, diğer yarısı ise sadece nanohibrit rezin kompozitler ile restore edilmiştir. Klinik performansı değerlendirmek amacıyla Modifiye USPHS (ABD Halk Sağlığı Servisi) kriterleri iki restoratif diş hekimliği uzmanı tarafından başlangıç, 6. ay ve 12. ay kontrol seanslarında olmak üzere 3 defa kullanıldı. Skorlar arasındaki farkın istatistiksel analizi için ise için Mc-Nemar testi kullanıldı.
BULGULAR: Yapılan restorasyonlar marjinal bütünlük, marjinal renklenme ve anatomik form kriterlerine göre küçük değişiklikler gösterse de bu değişiklikler gruplar arasında anlamlı bir fark yaratmadı (p> 0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları dahilinde, fiber takviyesine bakılmaksızın tüm restorasyonlara 12 aylık takip süresince yeterli estetik ve fonksiyon sağlanmıştır.
INTRODUCTION: Laboratory studies were demonstrated promising performances of fiber-reinforced materials with respect to fracture resistance and polymerization shrinkage, especially for non-vital teeth restorations. However, few clinical trials on this topic had been published. The aim of the present study is to investigate the clinical performance of short glass-fiber reinforced composite restorations.
METHODS: Thirty patients with root canal treated and temporarily filled molars include in this study. Half of them were restored with short glass-fiber reinforced composite restorations while the other half was restored with a nanohybrid resin composite only. Modified USPHS (US Public Health Service) criteria were used to evaluate restorations by two restorative dentistry specialist, at baseline, 6th month and 12th-month control sessions. Mc-Nemar test was used to compare baseline scores and control scores in the 6th and 12th months.
RESULTS: Although the restorations performed showed slight changes according to the marginal integrity, marginal coloration and anatomical form criteria, these changes did not create a significant difference between the groups (p> 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limitations of this study, all restorations were provided adequate aesthetics and function during the 12-month follow-up regardless of fiber reinforcement.

7.
Mezuniyet Öncesi Diş Hekimliği Eğitim Programının Ulusal Çekirdek Eğitim Programına Göre Uyumlandırılması: Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Deneyimi
Adaptation of the Postgraduate Dentistry Education Program According to the National Core Education Program: Ege University Faculty of Dentistry Experience
Betül Karaca, Çiğdem Atalayın Özkaya, Arzu Aykut Yetkıner, Ali Gürkan, Furkan Dindaroğlu, Nazan Ersin
doi: 10.5505/eudfd.2022.14632  Sayfalar 211 - 218
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Mezuniyet Öncesi eğitiminin Dişhekimliği Ulusal Çekirdek Eğitim Müfredatı’na (DUÇEP) göre yapılandırılması, öğrenim çıktısı odaklı bir eğitim müfredatı hazırlanması ve bu uyum sürecindeki gelişme ve iyileştirmelerin, standart bir yazılım ile değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma 4 aşamada uygulandı. İlk aşamada eğitim müfredatının DUÇEP uyumluluğu sağlandı, 2. aşamada ise DUÇEP uyumlu eğitim müfredatı KEYPS yazılımına aktarılarak tüm konulara yönelik belirtke tabloları hazırlandı. Üçüncü aşamada karşılanma düzeyi düşük olan program yeterlilikleri saptanarak gerekli düzenlemeler gerçekleştirildi. Son aşamada fakültemiz öğretim elemanlarına 15 soruluk bir anket uygulanarak elektronik ortamda uygulanan müfredat geliştirme sürecine yönelik görüşleri öğrenildi.
BULGULAR: Yazılım aracılığıyla DUÇEP uyumluluğu ve program yeterliliklerinin karşılanma düzeyinin hızlı ve verimli bir şekilde belirlenebildi. Öğretim elemanlarının büyük bir kısmı standardizasyonun sağlanmasında bilgisayar tabanlı eğitim yazılımı kullanımının (%68,35, n=52) ve yazılımın eğitim programımızın DUÇEP uyumluluğunun izlenmesinde önemli olduğunu (%78,8, n=60) bildirdiler. Katılımcıların büyük bir kısmı eğitim yazılımı ile müfredatımızın zayıf ve güçlü yönlerinin hızlı ve etkin bir şekilde belirlenebileceğini ifade ettiler.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Eğitim yazılımları müfredatın program çıktıları ve çekirdek eğitim programları ile uyumunun değerlendirilmesinde hızlı çözüm önerileri sunmaktadırlar. Fakültemizde eğitim müfredatının elektronik ortama aktarılması, eğitim içeriğinin kolayca güncellenebilmesi, zaman tasarrufu ve standardizasyon sağlamıştır.
INTRODUCTION: Aim of this study is to revise Ege University Faculty of Dentistry Pre-Graduation Education Curriculum according to DUÇEP, to construct a learning outcome-oriented curriculum, and to evaluate developments using a software.
METHODS: Study was conducted in 4 stages. In first stage, DUÇEP compatibility of curriculum was ensured, while in the 2. stage, curriculum was transferred to software. In third stage, program qualifications that were not met were determined and arrangements were made. At last stage, online survey of 15 questions was applied to faculty members, and their views on curriculum development process implemented through software were learned.
RESULTS: DUÇEP compliance and level of meeting program qualifications can be achieved efficiently through a software. Template content tables on software helped instructors speed up their learning objective writing processes. Most of the faculty members reported that use of a software (68.35%, n=52) in ensuring standardization is important in monitoring DUÇEP compliance (78.8%, n=60). Participants stated that weaknesses and strengths of curriculum can be determined quickly and effectively with educational software.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Educational software offers fast solutions in evaluating compatibility of curriculum with program outputs and core programs. In our faculty, transferring curriculum to electronic environment saved time and provided standardization.

8.
Dikey Boyutu Düşük Tam Protez Kullanan Bireylerde Yeni Yapılacak Protezin Okluzal Dikey Boyutunun Sefalometrik Analiz Yöntemiyle Saptanması
Determination of the Occlusal Vertical Dimension of the New Prosthesis in Individuals using Complete Dentures with Low Vertical Dimension by Cephalometric Analysis Method
Ebru Ekmekçi Ertan, Berran Öztürk, Mehmet Sonugelen, Handan Güleryüz, Münire Ece Sabah
doi: 10.5505/eudfd.2022.48569  Sayfalar 219 - 229
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; kafatasında bulunan iskeletsel anatomik özellikler ile okluzyondaki alt yüz yüksekliği arasında kuvvetli bir korelasyon olup olmadığını istatistiksel olarak araştırmak ve bu araştırmanın sonucunda geliştirilen regresyon formülü yardımıyla tam protezlerin okluzal dikey boyutunu nesnel ve yinelenebilen bir yöntemle saptamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 21 hastada Sefalometrik analiz yöntemiyle belirlenen okluzal dikey boyut artışları 2 mm ile 16 mm olmak üzere ortalama 9 mm dir. Artışlar artikülatör kullanılarak yapılmıştır. Hastalar; klinik değerlendirme formu, Helkimo Anamnestik ve Klinik Disfonksiyon İndeksleri, Manyetik Rezonans Görüntüleme yöntemi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 13 kadın hastanın %100’ü, 8 erkek hastanın %62.5’i protezlerini kullanmaya devam etmektedir. 21 hastanın %85.7 si, protezlerinin çiğneme işlevinden rahattır. 21 tam protez hastasının %90.5’i yeni protezlerinin estetiğinden hoşnuttur. Helkimo Anamnestik ve Helkimo Klinik Disfonksiyon indekslerine göre dikey boyut artışından sonra stomatognatik sistem yakınmalarında istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme görülmüştür. MR Görüntüleme Yöntemine göre protezini kullanmaya devam eden 17 hastanın 16 sında kondil ile glenoid fossa eş merkezli yerleşmiştir, yumuşak ve sert dokuda herhangi bir patolojiye rastlanmamıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bir kerede yükseltilen dikey boyutun temporomandibular eklem bölgesinde herhangi bir zarara yol açmadığı görülmüştür. Bu nedenle, işlevsel anatominin hastaya iade edilmesinin hem şifaya hem de arzu edilen bir estetik görüntüye neden olduğu düşünülmektedir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate statistically whether there was a strong correlation between the skeletal anatomical features in the skull and the height of the lower face in occlusion, and to determine the occlusal vertical dimension of complete dentures with an objective and repeatable method.
METHODS: The occlusal vertical dimension increases determined by the cephalometric analysis method in 21 patients were 2 mm to 16 mm, with an average of 9 mm. Clinical examination, functional evaluation of the stomatognathic system with the Helkimo index were conducted with the dentures. Additionally, MRIs of the patients were obtained and evaluated.
RESULTS: 85% of the patients adapted to their new dentures immediately. 85.7% of the patients stated that they could eat comfortably, 90.5% of the patients explained that the appearance of their new dentures were better. Symptoms evaluated by Helkimo indexes were reduced.
DISCUSSION AND CONCLUSION: An average of 9 mm increase in the vertical dimension of occlusion gave a successful treatment outcome for most of the patients. With the construction of the new complete dentures, functions of the stomatognathic system were improved. Also, MRI evaluations revealed that for this study, increase in OVD did not cause any pathological conditions in the temporomandibular joint area.

9.
Oral Liken Planus Hastalarındaki Stres Düzeyinin State-Trait Anxiety Inventory Scale-II (STAI-II) Ölçeği Kullanılarak Değerlendirilmesi
Evaluation of Relationship Between Stress Level and Oral Lichen Planus Using State-Trait Anxiety Inventory Scale-II (STAI-II)
Ceyda Gürhan, Özgün Özçaka, Betül Karaca, Hülya Cankaya, Pelin Güneri
doi: 10.5505/eudfd.2022.81567  Sayfalar 231 - 236
GİRİŞ ve AMAÇ: Oral liken planus (OLP) hastalarının stres düzeylerinin STAI-II (State-Trait Anxiety Inventory-Durumluk Sürekli Aksiyete Ölçeği-II) kullanılarak belirlenmesi ve sağlıklı grup ile karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Klinik ve histopatolojik olarak OLP tanısı almış hastalar test grubuna, kliniğe rutin kontrol amacıyla başvuran ve oral mukozal lezyonu bulunmayan hastalar ise kontrol grubuna dahil edildiler. Tüm katılımcılardan STAI-II ölçeğini doldurmaları istendi. Demografik veriler ve STAI-II değerleri ki- kare testi ile, STAI-II değerlerinin yaş ve cinsiyet ile korelasyonları ise non-parametrik korelasyon analizi ile değerlendirildi.
BULGULAR: OLP grubunun (n=55) %77,7’si kadın %22,3’ü erkekti, grubun yaş ortalaması 52,35 olarak belirlendi. Kontrol grubu (n=40) katılımcılarının %75’i kadın %25’i erkekti ve yaş ortalaması 28,5 idi. OLP grubu yaş ortalaması kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (p<0,0001). Her iki grup arasında cinsiyet dağılımları arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p=0,87). OLP grubu katılımcılarının ortalama STAI-II değerleri, kontrol grubuna göre anlamlı şekilde daha yüksekti (p=0,03).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Stresin etiyolojik faktör olarak rol oynadığı ağız hastalıklarında dental ve medikal tedavilerle birlikte tamamlayıcı psikolojik tedavilerin de genel protokolde yer alması bu hastalardaki OLP gibi lezyonların remisyonunda faydalı olabilir.
INTRODUCTION: To determine the level of stress in OLP patients using STAI-II and to compare the results with healthy group.
METHODS: Patients who were clinically and histopathologically diagnosed with OLP were included in the test group while patients who applied for routine control and had no oral mucosal lesions constituted the control group. All participants were asked to fill in the STAI-II scale. Demographic data and STAI-II values of groups were analyzed with the chi-square test while the correlations of between STAI-II values and age/gender were evaluated with non-parametric correlation analysis.
RESULTS: 77.7% of the OLP group were females and 22.3% were males, the mean age of the group was 52.35. 75% of the participants in the control group were female and 25% were male, the mean age was 28.5. The mean age of the OLP group was statistically higher than the control group. There was no significant difference between the two groups in terms of gender distribution. The mean STAI-II values of the OLP group were higher than the control group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In oral diseases which stress is an etiological factor, including psychological treatments in the general protocol along with dental and medical treatments may be beneficial for the remission of OLP lesions.

10.
Şiddetli Erken Çocukluk Çağı Çürükleri Görülen Çocuklarda Genel Anestezi Altında Yapılan Diş Tedavilerinin Ağız Sağlığı ile İlişkili Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi
Effect of Dental Treatment Under General Anesthesia on Oral Health Related Quality of Life in Children with Severe Early Childhood Caries
Merve Bayram, Beyza Ballı Akgöl
doi: 10.5505/eudfd.2022.68916  Sayfalar 237 - 245
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, şiddetli erken çocukluk çağı çürükleri (Ş-EÇÇ) görülen çocuklarda genel anestezi (GA) altında gerçekleştirilen diş tedavilerinin çocukların ağız sağlığı ile ilişkili yaşam kalitesi üzerindeki etkisini (OHRQoL) belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ş-EÇÇ nedeniyle GA altında diş tedavisi görmüş 72 aydan daha küçük çocuk hastalar ve ebebeynleri bu prospektif çalışmaya dahil edildi. Çocukların ay olarak yaşı, cinsiyeti, Amerikan Anesteziyoloji Derneği (ASA) sınıflamasına göre hasta grubu, dmft indeksi, yapılan tedavi tipleri, işlem süresi, katılımcı ebeveyn bilgileri, ebeveynin eğitim düzeyi gibi demografik bilgiler kaydedildi. Çocukların OHRQoL’sini ölçmek amacıyla Erken Çocukluk Çağı Ağız Sağlığı Etki Ölçeği (ECOHIS), çocukların diş tedavisi öncesinde ve 1 ay sonrasında ebeveynler tarafından yanıtlandı. İstatistiksel analizde bağımsız örneklem t-testi ve Wilcoxon işaretli sıralar testi kullanıldı.
BULGULAR: Toplam ECOHIS skoru ve alt alanlara ait skorlar, GA tedavisinden sonra istatistiksel olarak anlamlı şekilde azalmıştır (p<0.05). “Çocuk benlik bilinci/sosyal etkileşim’’ ile “aile fonksiyon’’ alt alanlarında orta düzeyde değişim saptanırken diğer alt alanlarda büyük düzeyde değişim saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ş-EÇÇ’den yakınan çocuklarda, kapsamlı diş tedavilerinin GA altında gerçekleştirilmesi çocukların OHRQoL’sini ve ebeveynleri olumlu yönde etkilediği tespit edilmiştir.
INTRODUCTION: This study aims to evaluate oral health related quality of life (OHRQoL) for children requiring dental treatment due to severe early childhood caries (S-ECC) following dental treatment under general anaesthesia (GA).
METHODS: Child patients under 72 months old who have received dental treatment under GA due to S-ECC, and their parents have been included in this study. Demographic information such as; age of the children in months, gender, The American Society of Anesthesiologists (ASA) physical status, dmft index, treatment types, procedure length, participating parent information, parents’ education level have been recorded. Parents have been asked to fill the Early Childhood Oral Health Impact Scale (ECOHIS) to measure QHRQoL of children on baseline and the following month. Independent samples t-test and Wilcoxon signed rank test have been used for statistical analysis.
RESULTS: Total ECOHIS score and scores of subscale domains have reduced following treatment, and this reduction was found statistically significant (p<0.05). A large improvement was observed in all of the domains except the child self-image/social interaction and family function which exhibited a moderate effect size.
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study concluded that in cases where children suffer from S-ECC, extensive dental treatment under GA effects children’s QHRQoL and their parents positively.

11.
Maksiller Sinüs Ogmentasyonu ile Eş Zamanlı İmplant Yerleştirilmiş Hastalarda İmplant Kaybı ile İlişkili Risk Faktörlerinin Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi
Retrospective Analysis of Risk Factors Related Implant Loss in Patients with Maxillary Sinus Augmentation and Simultaneous Implant Placement
Gözde Işık, İrem Asya Kafadar Gürbüz, Ömer Faruk Dadaş, Tayfun Günbay
doi: 10.5505/eudfd.2022.46872  Sayfalar 247 - 252
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmada, lateral yaklaşım ile maksiller sinüs ogmentasyonu uygulanmış ve implantların eş zamanlı olarak yerleştirildiği hastalarda, implant kaybı ile ilişkili risk faktörlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2015 Ocak ile 2018 Aralık ayları arasında maksiller sinüs ogmentasyonu uygulanmış 36 hastada toplam 105 implant retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, implant yapısı, boy, çap ve yeri, kullanılan kemik grefti ve bariyer membran, sinüs membran perforasyonu, greft kaybı, greft enfeksiyonu ve rezidüel kemik yüksekliği ile kaybedilen implantlar değerlendirilmiştir. İmplant sağkalım oranları toplam yerleştirilen implant sayısına göre yüzdelik olarak hesaplanmış ve implant kaybı ile ilişkili risk faktörlerini belirlemek için Multiple Lojistik Regresyon analizi yapılmıştır.
BULGULAR: Yüz beş implantın 10’u kaybedilmiştir. İmplant sağkalım oranı %90.4’tür. Makineyle işlenmiş boyun yapısına sahip implantların, implant kaybına yol açması olasılığının pürüzlü boyun yapısına sahip implantlara göre 12,96 kat daha fazla olduğu (p=0,018) ve rezidüel kemik yüksekliğindeki 1 mm'lik artışla implant kaybı olma olasılığının yaklaşık %71 azaldığı (p=0,012) bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızdan elde edilen sonuçlara göre, makineyle işlenmiş boyun bölgesine sahip implantların kullanımı ve 4 mm’nin altında rezidüel kemik yüksekliği implant kaybı riskini arttırmaktadır.
INTRODUCTION: This retrospective study aimed to evaluate the risk factors associated with implant loss in patients who underwent maxillary sinus augmentation with lateral window technique and simultaneous implant placement.
METHODS: Thirty-six patients, who underwent maxillary sinus augmentation, and 105 implants were retrospectively analyzed between January 2015 and December 2018. Age, gender, implant structure, length, diameter and location, bone graft, barrier membrane, sinus membrane perforation, graft loss, graft infection, residual bone height and failed implants were recorded. Implant survival rate was calculated as a percentage of the total implant number, and Multiple Logistic Regression analysis was performed to identify the risk factors associated with implant loss.
RESULTS: Of the 105 implants, 10 were lost, and implant survival rate was %90.4. There was found that the implants with machined collar surface were 12.96 times more likely to result in implant loss than the implants with rough collar surface (p=0.018), and a 1mm increase in residual bone height was approximately 71% less likely to result in implant loss (p=0.012).
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to the results of the study, the use of implants with machined collar surface, and residual bone height less than 4 mm could increase the risk of implant loss.

DERLEME
12.
Diş Hekimliğinde İletişim Becerilerinin Önemi ve Kazandırılması
Importance and Training of Communication Skills in Dentistry
Sevgi Pekin, Nurcan Buduneli
doi: 10.5505/eudfd.2022.65982  Sayfalar 253 - 260
Diş hekimliği alanında başarı için mesleki bilgi ve teknik becerinin yanında iletişim becerileri de oldukça önemlidir. Hastaların daha bilinçli olduğu günümüzde iyi iletişimin, klinik sonuçlar, hasta kaygısı, hasta memnuniyeti ve tedaviye uyumu gibi konular üzerindeki olumlu etkisi kanıtlanmıştır. İyi bir iletişim için hekim, aktif dinleme becerilerini kullanabilmeli, hasta verilerini kapsamlı şekilde elde edebilmeli, hastaya açık ve anlaşılır şekilde bilgi verebilmeli ve empati yapabilmelidir. Başarılı bir diş hekiminin iletişim kurma konusunda yetkin olması gerekliliği dünyada çeşitli topluluklar tarafından da kabul edilmiştir. Bu sebeple öğrencilere lisans programı sırasında iletişim eğitiminin verilmesi önerilmektedir. İletişim becerileri eğitiminde kullanılmak üzere geleneksel dersler, videoya kaydedilmiş sunumlar, rol canlandırma, standart hasta ve gerçek hasta görüşmeleri, akran öğretmeleri ve küçük grup tartışması gibi pek çok farklı metot bildirilmiştir. İletişim becerilerini kazandırmak için interaktif yöntemlerle birlikte destekleyici olarak pasif, geleneksel yöntemlerin kullanılması fayda sağlar. Ancak, çoğu diş hekimliği fakültesi müfredatında iletişim eğitimi programı sistematik bir çerçeveden yoksundur. Diş hekimliği müfredatının doluluğu, öğretim üyelerinin iş yükü ve eğitim hastaları için maddi yetersizlik gibi konular iletişim becerileri eğitimini zorlaştırmaktadır.
Together with professional knowledge and technical competence, communication skills are an important requirement for successful clinical practice in dentistry. At present, patients are more aware of oral health issues and good dentist-patient communication improves clinical outcomes, patient cooperation, as well as satisfaction. For a satisfactory dentist-patient communication, the dentist should be able to use active listening, obtain comprehensive data from the patient, give clear and concise information, and empathize with the patient. It is acknowledged that a successful dentist has to be competent in communication skills. Therefore, communication skills education is recommended to be given within the undergraduate program in dental schools. Traditional lectures, video recording of presentations, role acting, standardized patients, real patients, peer teaching, small group discussions can be used for the training of communication skills. The recommended education strategy can be to use interactive methods together with traditional training methods for the best outcomes in communication skills training. However, many dental schools currently lack such specific programs in their curriculum. Overloading of the undergraduate dental curriculum, and trainers as well as the financial burden of patient simulation are the major problems that need to be overcome.

LookUs & Online Makale