e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 43 (2)
Cilt: 43  Sayı: 2 - 2022
ARAŞTIRMA
1.
Kalsiyum Hidroksit İçerikli Medikamentlerin Radyopasite Miktarının Görüntü Analizi ile Belirlenmesi
Quantification of Radiopacity of Calcium Hydroxide-Based Medications Using Image Analysis
Ekim Onur Orhan, Özgür Irmak, Fidan Babayeva, Eren Orhan, Seher Aktaş
doi: 10.5505/eudfd.2022.12599  Sayfalar 93 - 99
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu makalenin amacı, kalsiyum hidroksit içerikli kanal içi medikamentlerin radyoopasitesini güncel görüntü analiz yöntemleriyle karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada üç farklı ticari kalsiyum hidroksit medikamenti kullanıldı. Radyografik görüntü verileri Uluslararası Standardizasyon Örgütü #6876: 2012 yönergelerine göre elde edildi. Her bir numune için analiz edilecek bölge belirlendi. X-ışını görüntü verilerinin ortalama (± SD) gri değerleri bir görüntü analiz yazılımı ile ölçüldü. Numunelerin ortalama gri değerleri ile step-wedge için belirlenen gri değerler bir kalibrasyon eğrisi oluşturularak mmAl değerlerine dönüştürüldü. Veriler tek yönlü varyans analizi ve ardından Tukey’in çoklu karşılaştırma testi ile analiz edildi.
BULGULAR: Tüm medikamentlerin ortalama radyoopasite değerlerinde anlamlı farklılık oluştu (p<0,05). Ortalama radyoopasite değerleri şu şekilde sıralandı: TempCanal (4,94±0,31mmAl) > ProCalR (2,63±0,05mmAl) > Kontrol (2,19±0,11mmAl).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Radyoopak kalsiyum hidroksit içerikli medikamentlerin radyoopasite değerleri arasında yüksek farklılık ortaya çıkmıştır. Medikamentler 2,19 ila 4,94 mm alüminyum eşdeğerinde radyoopasite göstermiş olmasına rağmen, yalnızca TempCanal uluslararası standart olan 3 mm alüminyum eşdeğerinin üzerinde değerler kaydetmiştir.
INTRODUCTION: The aim of this paper is to investigate the radiopacity of calcium hydroxide-based medications via means of contemporary image analyzing methods.
METHODS: Three commercial calcium hydroxide-based medications were used. Radiographic image data was obtained according to the International Organization for Standardization #6876(2012) specifications. Region of interest was determined for each specimen. Mean (±SD) grey values of the X-ray image data was measured with an image analyzing software. The calibration curve was created by curve-plotting software and the mean grey-values were matched versus Al values (mm Al). Data were analyzed with one-way ANOVA followed by Tukey’s multiple comparison test.
RESULTS: The radiopacity values of all medications are significantly different (p<0.05). The rank of the radiopacity values: TempCanal (4.94±0.31mmAl) > ProCalR (2.63±0.05mmAl) > Control (2.19±0.11mmAl).
DISCUSSION AND CONCLUSION: There was a high difference in the radiopacity values of the radiopaque calcium hydroxide-based medicaments. Although the medicaments showed radiopacity of 2.19 to 4.94 mm aluminum equivalent, only TempCanal had values above the international standards as 3 mm aluminum equivalent.

2.
Çocuklarda Genel Anestezi Altında Diş Tedavisi Sonrası Karşılaşılan Şikayetlerin Değerlendirilmesi
Evaluation of the Postoperative Complications in Children Following Dental Treatment Under General Anesthesia
Sara Köprülü, Beste Özgür, Atilla Stephan Ataç
doi: 10.5505/eudfd.2022.55476  Sayfalar 99 - 104
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı genel anestezi altında diş tedavileri tamamlanan 2-14 yaş aralığındaki sağlıklı çocuklarda aileler tarafından fark edilen postoperatif komplikasyonların değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya genel anestezi altında diş tedavilerinin yapılması amacıyla başvuran sistemik olarak sağlıklı ancak kooperasyon kurulamayan çocuklar dahil edilmiştir. Genel anestezi prosedürünü takiben 1. ve 7. günlerde çalışmaya katılmaya gönüllü olan ailelere telefon ile ulaşılmış ve tek bir hekim tarafından anket uygulanarak veri toplanmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılan 201 hastanın yaş ortalaması 4,54 ± 0,81 ve diş tedavilerinin tamamlandığı süre ortalaması 2,05±0,33 saattir. 1. günde en sık karşılaşılan postoperatif morbidite ajitasyon (%73,6) olmuştur. Bunu operasyon bölgesinde analjezik verilmesini gerektirecek ağrı şikayeti (%66,5) ve uyku/halsizlik (%30,8) izlemektedir. Ailelerin tamamına yakını (%98) genel anestezi prosedürü ve sonrasında yapılması gerekenler ile ilgili yeterli bilgi verildiğini söylemiştir. Postoperatif ağrı şikayeti (%12,5) 7. günde belirgin oranda azalmış olup, ailelerin %92’si çocuklarının gün içinde diş ile ilgili yaşadığı sorunlarda azalma olduğunu ifade etmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Genel anestezi altında yapılan diş tedavi sonrası çocuklarda sıklıkla ajitasyon, ağrı, analjezik kullanım ihtiyacı gibi postoperatif semptomlar oluşabilmektedir. Ailelerin karşılaşılabilecek durumları önceden bilmesi önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: The purpose of this study was to evaluate the postoperative complications that reported by the parents in healthy children (age range 2-14 years) following dental treatments under general anesthesia
METHODS: Healthy and uncooperative children undergoing dental general anesthesia were included in the study. Data were collected from the volunteer parents by conducting a survey on phone 1 day and 7 days after the procedure.
RESULTS: 201 pediatric patients participated in this study with an average age of 4,54 ± 0,81 years and the mean procedure time was 2,05±0,33 hours. At day 1, the most common postoperative morbidity was agitation (73,6%), followed by pain which required analgesic administration (66,5%) and drowsiness/weariness (30,8%). Almost all of the parents (98%) stated that they had received sufficient information about the general anesthesia procedure and the postoperative period. The postoperative pain (12,5%) significantly decreased at day 7 and 92% of the parents reported considerable decrease in dental related problems which experienced by their child during daily activities.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Postoperative symptoms such as agitation, pain, need for analgesics could occur commonly in children following dental rehabilitation under general anesthesia. It is important to inform parents about the morbidities that may occur after the procedure.

3.
Alt Çene Yirmi Yaş Dişlerinin Çekim Zorluk Düzeyi ile İlişkili Faktörlerin Değerlendirilmesi
Assessment of Factors Associated with Extraction Difficulty Level of Mandibular Wisdom Teeth
Onur Yılmaz, Sefa Merve Tekin, Efe Can Sivrikaya
doi: 10.5505/eudfd.2022.50465  Sayfalar 105 - 114
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı alt çene yirmi yaş dişi çekim zorluk düzeyine etki eden faktörlerin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Alt çene yirmi yaş dişi çekimi yapılan hastaların demografik, klinik, radyolojik verilerinin ve anksiyete düzeyinin diş çekim zorluk düzeyine etkisi değerlendirildi. Yirmi yaş dişi çekim zorluğunun belirlenmesi için diş çekim süresi ve hekimin Vizüel Analog Skala (VAS, 0-100 mm) üzerinde yaptığı skorlama kullanılmıştır.
BULGULAR: Çok değişkenli regresyon analizlerine göre ağız açıklığı miktarı (p<0.001), dişin ramus ile ilişkisi ve derinliği (p<0.001, p=0.032), kök sayısı (p=0.003), kök-mandibular kanal ilişkisi (p=0.008) ve anksiyete skorunun (p<0.001) çekim süresi üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. VAS çekim zorluğu skoru ile ağız açıklığı miktarı (p<0.001), dişin derinlik seviyesi (p<0.001), kök sayısı (p=0.042), kök-mandibular kanal ilişkisi (p<0.007) ve anksiyete skorunun (p<0.001) ilişkili olduğu belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Birçok faktörün alt çene yirmi yaş dişlerinin çekim zorluk seviyesini etkilediği görülmesine rağmen ağız açıklığı miktarı, yirmi yaş dişinin ramus ile ilişkisi ve anksiyete düzeyinin çekim süresine daha fazla etkili olduğu, VAS çekim zorluğu skoruna ise ağız açıklığı miktarı, dişin derinlik seviyesi ve anksiyete düzeyinin daha fazla etkili olduğu görülmektedir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate the factors associated with mandibular third molar extraction difficulty.
METHODS: The effect of demographic, clinical, radiological datas and anxiety level on the extraction difficulty level of the patients who had mandibular third molar extraction were evaluated. The extraction time and a 100-mm Visual Analogue Scale (VAS) filled by the surgeon were used to determine the difficulty of mandibular third molar extraction.
RESULTS: Based on the multivariate regression analyzes, maximum mouth opening (p<0.001), the relationship of the tooth with the ramus and its depth (p<0.001, p=0.032), root number (p =0.003), root-mandibular canal relationship (p=0.008) and anxiety level (p<0.001) were significant predictors for operation time. VAS extraction difficulty level was significantly associated with maximum mouth opening (p<0.001), depth level of the tooth (p<0.001), root number (p=0.042), root-mandibular canal relationship (p<0.007) and anxiety level (p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although many factors contribute to extraction difficulty of mandibular third molar extraction, maximum mouth opening, relationship of the tooth with the ramus and anxiety level are more effective on the extraction time, and maximum mouth opening, depth level of the tooth and the anxiety level appears to be more effective for VAS extraction difficulty scores.

4.
Periodontal Hastalık ve Depresyon Arasındaki İlişkinin Yeni Sınıflamaya Göre Değerlendirilmesi
Assessment of the Relationship Between Periodontal Diseases and Depression According to the New Classification
Ahu Dikilitaş, Şehrazat Evirgen, Fatih Karaaslan
doi: 10.5505/eudfd.2022.82788  Sayfalar 115 - 121
GİRİŞ ve AMAÇ: Periodontal hastalıklar 2017 yılında yapılan World Workshopta Periodontal ve Peri-implant hastalıklar ve durumlar olmak üzere sınıflandırılmıştır. Bu yeni sınıflama ile gingival sağlıklı hastalar (GS), stabil periodonsiyumda klinik gingival sağlık (S-GS) ve azalmış periodonsiyumda klinik gingival sağlığı içeren 2 farklı gruba ayrılmıştır. Bu çalışmanın amacı, bu yeni sınıflama ile, ağız sağlığı ile depresyon arasındaki ilişkinin belirlenerek, depresyonun gingival hastalıklı ve başlangıç aşamasındaki periodontitisli bireylerdeki etkisini göstermektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma plak indeks (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondlamada kanama indeksi (SKİ) sondalanan cep derinliği (SCD), klinik ataşman seviyesini tespit eden (KAS) klinik değerlendirme ve anketlerden oluşmaktadır. Gingival sağlıklı (S-GS), azalmış periodonsiyumda klinik gingival sağlıklı (R-GS), gingivitis (G) ve stage I periodontitis (SI-P) olan hastaların depresyon semptomları Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Bu çalışmada 119 katılımcının yaş ortalaması 33.41 ± 6.66, yaşları 22-50 arasında değişmektedir. Yaş, cinsiyet ve depresyon semptomları arasında istatistiksel olarak ilişki bulunmamaktadır. Depresyon, plak indeks(PI), gingival indeks(GI), sondlamada kanama indeksi (SKİ) ve cep derinliği (CD) ile ilişkilidir p=0.000.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Depresyon semptomları ve periodontitis arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmaktadır.
INTRODUCTION: Periodontal diseases are classified as Periodontal and Peri-implant disease and conditions according to the 2017 World Workshop. With this new classification, gingival healthy patients (GH) were divided into 2 different groups, including gingival health in stable periodontium and reduced but healthy periodontium. Depression is one of the most common psychiatric diseases. The aim of this study to assessment the relationship between oral health and depression with this new classification and to show the effect of depression on patients with gingival disease and initial periodontitis.
METHODS: This study consists of questionnaires and clinical evaluations which determine plaque index (PI), gingival index (GI), bleeding index, Bop index, probing pocket depth, clinical attachment level. The questionnaire was based on demographic information and Beck Depression Inventory. Patients were evaluated who have clinical gingival healthy (s-GH), reduced but healthy periodontium (R-GH), gingivitis (G) and stage I periodontitis (SI-P) by used Beck Depression Inventory
RESULTS: The mean age of 119 participants was 33.41 ± 6.66 years ranging from 22 to 50 year-old in this study. There was no significant statistically relationship between age,gender and depression symptoms. Depression was associated PI(Plak ındex), Gıngıval Index, BOP Index, and PD. p=0.000
DISCUSSION AND CONCLUSION: A statistically relationship between depresif symptoms and periodontitis was found.

5.
İnternette Türkçe Web Sitelerinde Yer Alan Yer Tutucu ile İlgili Bilgilerin Jama Kriterleri Kullanılarak Değerlendirilmesi
Evaluation of Space Maintainer Internet Information On Turkish Websites Using Jama Benchmarks
Berna Kuter
doi: 10.5505/eudfd.2022.42204  Sayfalar 123 - 127
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırmanın amacı, çocuk hastalarda yer tutucu ile ilgili web tabanlı bilgilerin kalitesini ve güvenilirliğini değerlendirmekti.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Google arama motoruı kullanılarak internette yer tutucu ile ilgili dokuz anahtar kelime ile araştırma yapıldı. Çalışma toplam 270 web sitesinde Türkçe olarak yapıldı. Web siteleri Amerikan Tıp Birliği Dergisi (JAMA) kalite kriterleriyle değerlendirildi.
BULGULAR: Hiçbir web sitesi tüm JAMA kriterlerini karşılamadı. 3 web sitesi yazar kriterlerini karşıladı. 9 web sitesi günceldi. Referans içeren tek bir web sitesi vardı. Hiçbir web sitesi açıklama kriteri içermiyordu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik hastalarda yer tutucular hakkında web sitelerinde yer alan bilgilerin büyük çoğunluğu genellikle yetersizdi. İnternet bilgilerinin düzenli olarak güncellenmesi gerekmektedir.
INTRODUCTION: The aim of the search was to assess the quality and reliability of web-based information about space maintainer in pediatric patients.
METHODS: Research was carried out on the internet using Google search engine with the nine keywords about space maintainer. The study was conducted in Turkish on a total of 270 websites. Websites were evaluated with the quality criteria for Journal of American Medical Association (JAMA) benchmarks,
RESULTS: No websites met all JAMA criteria. 3 websites met the author's criteria. 9 websites were currency. There was only one website included references. None of website included disclosure criteria.
DISCUSSION AND CONCLUSION: A large amount of information about space maintainer in pediatric patients on websites was generally inadequate. It is necessarry that internet information should be updated on a regular basis.

6.
Sağlıklı ve Çürük Diş Dokularının Mekanik Özelliklerinin Nanoindentasyon Yöntemiyle Karşılıklı Olarak İncelenmesi
Comparative Evaluation of Mechanical Properties of Healthy and Decayed Dental Tissues by Nanoindentation Method
Cem Peşkersoy
doi: 10.5505/eudfd.2022.49344  Sayfalar 129 - 139
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızın amacı nanoindentasyon yöntemiyle diş sert dokularının ve farklı aşamalardaki çürük lezyonunun mekanik özelliklerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Nanoindentasyon test yöntemi için yarı retansiyonlu ve sürme güçlüğü nedeniyle çekilmiş üçüncü alt molar dişler kullanılmıştır. 2 mm kalınlığında diskler şeklinde hazırlanan mine ve dentin örnekleri toplamda 6 gruba ayrılarak (n=12), DUH-W201S nanoindentasyon cihazında test edilmiş ve her bir örneğe ait gerilme, gerinim, sertlik, elastisite modülü, akma dayanımı ve kırılma tokluğu değerleri ölçülmüştür. Gruplar arasında fark olup olmadığı Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testleri ile, sağlıklı mine ve dentin gruplarının demineralizasyona bağlı değişimi ise Wilcoxen Sum Rank Testi ile incelenmiştir (p=0.01).
BULGULAR: Sağlıklı mine dokusunun sertlik, gerilme, elastisite modülü, akma dayanımı ve kırılma tokluğu değerlerinin diğer gruplara kıyasla yüksek olduğu belirlenmiştir. Demineralize mine ve dentin dokularından elde edilen sertlik ve gerilme değerleri sağlıklı mine ve dentin dokularına kıyasla %90 oranında azalırken, gerinim (%265), kırılma tokluğu (%45) ve elastik toparlanma değerleri (%160) artmıştır. Demineralize mine ve dentin dokuları arasında tüm mekanik özellikler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark varken (p=0.000), mine ve dentin çürükleri arasında tüm mekanik özellikler açısından fark bulunmamaktadır (p=0.099).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Farklı diş dokularında meydana gelen demineralizasyon işlemi dişin mekanik özelliklerini azaltırken, dişin yapısını daha esnek ve fiziksel açıdan zayıf hale getirmektedir..
INTRODUCTION: Aim of this study is to compare the mechanical properties of dental hard tissues and caries lesions at different stages by nanoindentation method.
METHODS: Partially erupted extracted lower third molar teeth, were utilized for the nanoindentation test. Specimens were prepared in the form of 2 mm. thick disks and separated into 5 groups (n=10) to test the stress, strain, hardness, modulus of elasticity, yield strength, fracture toughness and elastic recovery values of each sample with the DUH-W201S nanoindentation device. The differences between the groups was examined with the Kruskal Wallis and Mann Whitney-U tests, while the changes of sound enamel and dentin due to demineralization were examined with Wilcoxen Sum Rank Test (p=0.01).
RESULTS: The hardness, stress, elastic modulus, yield strength and fracture toughness values of healthy enamel tissue were higher than the other groups. While hardness and stress values obtained from demineralized enamel and dentin tissues decreased by 90% compared to healthy dental tissues, strain (265%), fracture toughness (45%) and elastic recovery values (160%) increased. Besides the difference between demineralized enamel and dentin was significant (p=0.000), there was no difference between enamel and dentin caries (p=0.099).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Demineralization in dental tissues reduces mechanical properties and makes the structure more flexible and softer.

7.
Farklı Yerleştı̇rme Teknı̇klerı̇nı̇n ve Işınlama Sürelerı̇nı̇n Rezı̇n Kompozı̇tlerı̇n Mikrosertliği Üzerı̇ne Etkı̇sı̇nı̇n İncelenmesı̇
Investigation of The Effect of Different Placement Techniques and Curing Durations on The Microhardness of Resin Composites
İlhan Uzel, Ceren Tutan, Uğur Malayoğlu, Dilşah Çoğulu
doi: 10.5505/eudfd.2022.40327  Sayfalar 141 - 146
GİRİŞ ve AMAÇ: Tek kitle (bulk-fill) rezin kompozitler, tabakalama tekniği ile uygulanan rezin kompozitlere göre avantajları nedeniyle tercih edilmektedir. Çalışmamızın amacı, farklı yerleştirme tekniklerinin ve ışınlama sürelerinin rezin kompozitlerin mikrosertliği üzerine etkisinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada, üç farklı tek kitle kompozit materyali (Grup-1: Tetric Evo Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan-Liechteinstein), Grup-2: Quixfill (Dentsply De Trey, Konstaz-Germany), Grup-3: Ever X Posterior (GC Corp., Tokyo-Japan)) ve bir konvansiyonel tabakalama tekniği ile uygulanan kompozit materyali (Grup-4: Tetric N Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan-Liechteinstein)) kullanıldı. Her grup için hazırlanan 14 örnek, ışınlama süresine (20s/40s) göre 2 gruba ayrıldı. Kompozitlerin mikrosertlik değerleri ölçümü, örneklerin alt ve üst yüzeylerinden gerçekleştirildi. İstatistiksel değerlendirme ANOVA, t-testi ve Bonferroni Post-hoc testleri ile yapıldı.
BULGULAR: Grup-2’nin alt ve üst yüzeyinden elde edilen mikrosertlik değerlerinin, her iki ışınlama süresinde diğer gruplara göre yüksek olduğu saptandı. En düşük mikrosertlik değerleri Grup-4’te elde edildi (p<0,05). Tüm gruplarda, ışınlama süresi ile materyallerin alt ve üst yüzeylerinden elde edilen mikrosertlik değerleri arasında pozitif korelasyon tespit edildi (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulk-fill kompozit materyallerin mikrosertlik değerlerinin tabakalama tekniği ile uygulanan materyale göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu dikkate alınarak özellikle pedodonti kliniklerinde tercih edilebileceği düşünülmektedir.
INTRODUCTION: Bulk-fill composites are used in clinics based on their advantages compared to the conventional composites. The aim of the study was to compare the microhardness properties of bulk-fill and incremental insertion techniques.
METHODS: Three different bulk-fill composites (Group-1: Tetric Evo Ceram (Ivoclar Vivadent,Schaan-Liechteinstein), Group-2: Quixfill (Dentsply De Trey, Konstaz-Germany), Group-3: Ever X Posterior (GC Corp., Tokyo-Japan)), and a conventional composite material (Group-4: Tetric N-Ceram (Ivoclar Vivadent, Schaan-Liechstein)) were used in the study. Fourteen samples prepared for each group and divided into 2 groups according to curing durations (20s/40s). Microhardness was determined from the lower and upper surfaces of the samples. Statistical analysis was performed by ANOVA, t and Bonferroni Post-hoc tests.
RESULTS: The microhardness values obtained from the lower and upper surfaces of Group-2 were higher than the other groups in both curing durations. The lowest microhardness values were obtained in Group-4 (p<0.05). A positive correlation was found between the curing times and the microhardness values obtained from the lower and upper surfaces of the materials in all groups (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Considering that the microhardness values of the bulk-fill composite materials are significantly higher than the conventional material, it’s thought that they can be preferable especially in pediatric dentistry.

8.
Isıl işlem Uygulanmış NiTi Eğelerin Vücut Sıcaklığındaki Döngüsel Yorgunluk Dirençlerinin Karşılaştırılması
Comparison of Cyclic Fatigue Resistance of Heat Treated NiTi Files at Body Temperature
Seniha Miçooğulları Kurt
doi: 10.5505/eudfd.2022.54366  Sayfalar 147 - 150
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Perfect RC Gold ve Perfect RC Blue NiTi eğelerinin vücut sıcaklığındaki döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 12’şer adet Perfect RC Gold (25.08) ve Perfect RC Blue (25.08) resiprokal NiTi eğeleri dâhil edildi. Tüm eğelerin döngüsel yorgunluk testleri 37°C sıcaklıkta, 90°C eğrilik açısına ve 3 mm yarıçapa sahip yapay, paslanmaz çelik bir kanal kullanılarak gerçekleştirildi. Her eğe için kırılmaya kadar geçen süre süre bir dijital kamera ile kayıt altına alındı. Eğelerin kırılana kadar yaptığı tur sayısı: eğelerin dakikada yaptığı tur sayısı (rpm) x süre(sn)/60 formülü kullanılarak hesaplandı. Gruplar arasında fark olup olmadığı Student t Testi ile analiz edildi.

BULGULAR: RS Gold eğesinin kırılana kadar yaptığı tur sayısı değerinin RS Blue eğesinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları dâhilinde, Perfect RS Gold NiTi eğesinin döngüsel yorgunluk direncinin Perfect RS Blue eğesinden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
INTRODUCTION: Introduction: The aim of this study is to compare the cyclic fatigue resistance of Perfect RC Gold and RC Blue NiTi files at body temperature.

METHODS: Perfect RC Gold (25.08) ve RC Blue (25.08) reciprocating files were included in the present study (n=12). All tested files were used in an artificial stainless steel canal with 3 mm radius and 90° angle of curvature according to the manufacturer instruction. The time to failure of files was recorded. The number of cycles to failure of the files were calculated and the data were analysed with Student t test
RESULTS: The number of cycles to failure value of the RS Gold file was statistically significantly higher than that of the RS Blue file (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Within the limitations of the present study, the cyclic fatigue resistance of the Perfect RS Gold NiTi file was higher than that of the Perfect RS Blue file.

OLGU SUNUMU
9.
İmmatür Daimi Dişlerin Trombositten Zengin Fibrin İle Tedavisi: Üç Olgu Serisi
Treatment of Immature Permanent Teeth With Platelet-Rich Fibrin: A Series of Three Cases
Handan Çelik, Neda Mojarrab, Nazan Ersin
doi: 10.5505/eudfd.2022.24993  Sayfalar 151 - 158
GİRİŞ ve AMAÇ: Giriş ve Amaç: Çocuklarda immatür daimi dişlerde travmatik yaralanmalar ve derin çürükler nedeniyle vitalite kayıplarına ve kök gelişiminin durmasına sıkılıkla rastlanmaktadır. Bu üç olgu sunumunun amacı, trombositten zengin fibrin (PRF) kullanılarak açık apeksli premolar ve iki adet santral kesici dişe uygulanan rejeneratif endodontik tedavinin 4 ve 3 yıllık klinik ve radyolojik takiplerinin sunulmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Her 3 olguda sınırlı mekanik enstrümantasyon, bol irrigasyon ve kalsiyum hidroksit ile kanal içi dezenfeksiyon yapıldı. Final randevuda, kanal içine doğru kanama indüklendi. Kanalın koronal 1/3 seviyesine kadar ulaşan kan pıhtısının üzerine hastaların kendilerinden alınan kan satrifüj yapılarak PRF elde edildi ve pluggerla kanala yerleştirildi.
BULGULAR: 24 aylık kontrollerde kök çevrelerinde bulunan lezyonların tamamen iyileştiği, dentin duvarında kalınlaşma sağlandığı ve kök boyunda uzama olduğu belirlendi.48. aylık kontrollerinde her üç olgunun da kök boylarının uzadığı ve apekslerinin kapandığı gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elde edilen sonuçlara göre; nekrotik immatür dişlerin PRF kullanılarak yapılan rejeneratif endodontik tedavilerinin, dentin duvarında kalınlaşma ve kök boyunda uzama sağlaması nedeniyle immatür daimi dişlerde apeksifikasyon tedavisi ve diğer endodontik tedavi yöntemlerine alternatif olarak kullanılabileceği düşünülmektedir.
INTRODUCTION: Introduction: The loss of vitality and cessation of root development in immature permanent teeth are frequently encountered in children due to traumatic injuries and deep caries. In this three series case study, we aimed to present the clinical and radiological follow-ups after 3 and 4 years following regenerative endodontic therapy of an open apex premolar and two central incisors using platelet-rich fibrin.

METHODS: In all the three cases, the intracanal disinfection was performed with limited mechanical instrumentation, abundant irrigation, and calcium hydroxide. At the final appointment, intracanal bleeding was induced. PRF which was obtained by centrifuging the blood withdrawn from the patients, was placed with plugger into the blood clot that reached up to the coronal 1/3rd level of the canal
RESULTS: In the 24-month controls, the lesions around the roots were completely healed, the dentin walls were thickened, and the root lengths were elongated. In the 48-month controls of the other two cases, the roots development were continued and their apexes were closed.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results postulated that regenerative endodontic treatment of necrotic immature teeth using PRF is a viable alternative to the apexification treatment and other endodontic treatment methods of immature permanent teeth in achieving thickened dentin walls and elongated root lengths.

10.
Maksiller Sinüs İçindeki Kompleks Odontoma Olgusuna Radyolojik Bir Yaklaşım
A Radiological Approach to a Case of Complex Odontoma in the Maxillary Sinus
Fulya Tadık, Bedriye Güniz Baksı
doi: 10.5505/eudfd.2022.40470  Sayfalar 159 - 162
Odontomlar, dental literatürde kapsamlı olarak rapor edilmiş odontojenik kökenli tümörleri ifade etmektedir. Kesin etiyolojileri hala bilinmemekle birlikte, varsayılan nedenler arasında yerel travma, enfeksiyon, kalıtım ve genetik mutasyon sayılmaktadır. Odontomlar, kökeni odontojenik olan ve çenenin en sık görülen iyi huylu tümörleridir. Sıklıkla gömülü dişler ve diğer kistik lezyonlarla ilişkili olabilen diş ve/veya diş köklerine komşu kemik içi lezyonlar olarak gözlenen odontomlar, daimi dişlerin erüpsiyonunda gecikme, asimetrik diş sürmesi, yanlış konumlanma, yer değiştirme, rezorpsiyon veya bitişik dişlerin ara sıra devitalizasyonu gibi lokal patolojilere neden olabilirler. Bu makalede, 64 yaşındaki kadın hastada sağ maksiller sinüs içinde yer alan farklı boyutlarda 4 farklı kompleks odontoma sunulmaktadır. Altıncı dekatta ender rastlanan, herhangi bir semptom vermeyen ve ilerleyen dönemlerde birçok soruna ve komplikasyona neden olabilecek maksiller sinüs odontomları erken dönemde saptanarak klinik, radyografik ve histopatolojik olarak incelenmiş ve cerrahi tedavisi gerçekleştirilmiştir. Sinüs içinde yer alan odontoma benzeri lezyonların hızlı olarak ayırıcı tanısının yapılması, eksizyonu ve histopatolojik değerlendirilmesi zorunludur.
Odontomas refer to tumors of odontogenic origin and have been extensively reported in dental literature. Though the exact etiology is still unknown, the postulated causes include local trauma, infection, inheritance and genetic mutation. Odontomas are the commonly occurring benign tumors of the jaw, which are odontogenic in origin. Most of the lesions are located inside alveolar bones neighbouring teeth and/or roots causing eruption delay of permanent teeth, asymmetric tooth eruption, malpositioning, displacement, resorption, or occasional devitalization of adjacent teeth. In this article, a rare case of complex odontoma located in the maxillary sinus in a 64 year old women was presented. An early diagnosis of an asymptomatic, rarely seen maxillary sinüs odontoma in the 6th decade was done including clinical, radiographic and histopathologic evaluations to prevent further problems and complications. Differential diagnosis, excision and histopathological evaluation of odontomas located inside the maxillary sinus should be done immediately.

LookUs & Online Makale