e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 39 (2)
Cilt: 39  Sayı: 2 - 2018
DERLEME
1.
Periodontal Hastalıklar İle Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı Arasındaki Potansiyel İlişki
The Potential Association Between Periodontal Disease And Chronic Obstructive Pulmonary Disease
Serap Karakış Akcan, Beste Pervane, Fatma Berrin Ünsal
doi: 10.5505/eudfd.2018.06078  Sayfalar 64 - 72
Periodontitis, konak-bakteri arasındaki etkileşimler sonucunda ortaya çıkan periodonsiyumun kronik yıkımla karakterize hastalığıdır. Oral hijyen ve periodontal sağlığın KOAH oluşumunda ve/veya ilerlemesinde etkili olabileceği pek çok çalışmada belirtilmiştir. Bununla birlikte respiratuar patojenlerin de oral kavitedeki kolonizasyonunun respiratuar hastalıkların gelişimi için bir risk faktörü olması ve periodontal tedavilerin de respiratuar hastalıkların insidansı ve şiddeti üzerine olan etkisi araştırılmaktadır. Bu derlemenin amacı kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH) ile zayıf oral hijyen, mikrobiyal dental plak ve periodontal hastalıklar arasındaki potansiyel ilişkinin değerlendirilmesidir. Periodontal sağlık ile KOAH arasındaki ilişkinin yapısı halen tam olarak anlaşılamamış olmakla birlikte; tıp ve diş hekimliğinin ortak çalışmaları ile aradaki bu bağlantının mekanizması daha iyi anlaşılarak hastaların yaşam kalitelerinde iyileşme elde edilebilir.
Periodontitis is characterized by the destruction of the periodontium that occurs as a result of interactions between the host and the bacteria. Several recent studies provide evidence that oral hygiene and periodontal health may influence the initiation and/or progression of COPD. However, the oral cavity colonization of respiratory pathogens may be a risk factor for development of respiratory diseases and the effects of periodontal treatments on the incidence and severity of respiratory diseases are under investigation. This paper’s goal is to review the potential relationship between chronic obstructive pulmonary disease (COPD) and poor oral hygiene, microbial dental plaque and periodontal disease. The link between periodontal disease and COPD remains unclear. However, we believe that with cooperation between medicine and dentistry, the nature of this connection can be better understood and improvement in the quality of life of patients can be achieved.

2.
Adli Dişhekimliğinde Dişler Kullanılarak Yapılan Yaş Tayini Yöntemleri
Age Estimation Methods Using Teeth in Forensic Odontolog
Gülsün Akay, Nur Atak, Kahraman Güngör
doi: 10.5505/eudfd.2018.84755  Sayfalar 73 - 82
Yaş tayini antropolojide, adli bilimlerde ve diş hekimliğinde oldukça önemli bir konudur. Günümüzde yaş tayininde en sık kullanılan yöntemler diş ve kemik gelişiminin değerlendirildiği yöntemlerdir. Canlı bireyler ve cesetler üzerinde yaş tahmininde kullanılan yöntemler arasında en güvenilir olanlardan biri dişler kullanılarak yapılan yaş tayinidir. Ceset kalıntılarında dişlerin sert yapısal özellikleri ile mekanik, kimyasal ve fiziksel etkilere ve zamana karşı son derece dirençli olmaları ve uzun süre morfolojik yapılarını korumaları nedeniyle araştırmacılara değerli bir bilgi sunar. Dişlerden yaş tayini 2 farklı dönemde yapılır. Çocuklarda geçici ve sürekli dişlerin gelişim aşamaları ve sürme zamanları değerlendirilir. Erişkinlerde ise sürekli dişlerde meydana gelen morfolojik ve biyokimyasal değişimlerin incelenmesi ile yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı; genel olarak dişlerden yaş tayini amacıyla kullanılan yöntemlerin gözden geçirilmesi ve özellikle de radyografik yöntemleri değerlendirmesidir.
Age determination is a very important issue in forensic sciences, anthropology and dentistry. Today, the most commonly used techniques for age determination are methods of evaluating dental and bone development. One of the most reliable methods for estimating age of living individuals and corpses is age determination using teeth. It provides valuable information to the researcher because of the hard structural features of the teeth in the remains of the body, their high resistance to mechanical, chemical and physical effects and time, and their ability to preserve their morphological structures for a very long time. Age determination from teeth is done in 2 different periods. In children, the developmental stages and eruption time of temporary and permanent teeth are assessed. In adults, morphological and biochemical changes that occur in permanent teeth are examined. The purpose of this study is to review the methods used for age estimate from teeth and is to evaluate especially of radiographic methods.

3.
Psikiyatrik Tedavi Gören Hastaların Dişhekimliği Pratiği Açısından Önemi
The İmportance Of Patients With Psychiatric Therapy For The Dental Practice
Habibe Öztürk, Gökçen Ateş
doi: 10.5505/eudfd.2018.71677  Sayfalar 83 - 87
Uzun süreler mağdur oldukları ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen psikiyatrik bir hastalığı olan bireyler ağz ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince faydalanamayan özel bir hasta grubunu oluşturmaktadır. Bu hastalarda, kronik psikiyatrik hastalıklar ve bunların tedavileri sırasında kullanılan ilaçların yan etkileri sonucunda ağız içi ve ağız çevresi dokularda bazı değişimler meydana gelir. Bu değişimler ağız kuruluğu, yanma, tat bozukluğu, bruksizm ve TME bozuklukları olarak sıralanabilir. Psikiyatrik hastalığın tanısı ve tedavisinde kullanılan ilaçların bilinmesi tedavi gerek tedavi edici gerekse koruyucu tedavi planlamasında çok önemlidir.
Individuals who suffer from long periods of time and have a psychiatric illness that adversely affects their quality of life constitute a special group of patients who can not benefit adequately from oral and dental health services. In these patients, side effects of drugs used during chronic psychiatric diseases and their treatments lead to some changes in the oral and oral tissues. These changes can be listed as mouth instability, burning, taste disorders, bruxism and TME disorders. The recognition of the drugs used in the diagnosis and treatment of psychiatric illness is very important in the treatment, treatment and preventive treatment planning.

ARAŞTIRMA
4.
Farklı Yumuşak Ve Sert Astar Materyallerinin Protez Kaidesiyle Olan Bağlantısının Ve Sertliklerinin İncelenmesi
Evaluation Of Tensile Bond Strength And Hardness Of Different Soft And Hard Lining Materials To A Denture Base
Ayşe Atay, Ebru Çal, Atilla Kesercioğlu
doi: 10.5505/eudfd.2018.36459  Sayfalar 88 - 97
GİRİŞ ve AMAÇ: Dokuz farklı yumuşak ve sert astar materyalinin protez kaidesiyle olan çekme bağ dayanımlarının (ÇBD) ve zamana bağlı sertlik değerlerinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mollosil Plus, Ufi Gel SC, Molloplast-B, Visco-gel ve GC Tissue Conditioner yumuşak astar materyallerinden, Ufi Gel hard C, GC Reline Hard, Vertex Self Curing, Vertex Rapid Simplified sert astar materyallerinden çekme bağ dayanımı testi için 144 adet örnek hazırlandı. Örnekler termal siklus ve kontrol grubu olamak üzere iki ana gruba ayrıldı. ÇBD testi universal test cihazında gerçekleştirildi. Sertlik testi için toplamda 90 örnek hazırlandı. Farklı zaman periyodlarındaki yumuşak astarların sertlikleri Shore A Durometre, sert astar materyallerinin sertlikleri ise Vicker's Sertlik test cihazı ile ölçüldü. İstatistiksel analizler için tek yönlü ANOVA ve Bonferroni testi kullanıldı (p<0,05).
BULGULAR: ÇBD testi sonuçları materyaller arasında istatistiksel farklılık olduğunu göstermiştir(p<0,05). Sert astar materyallerinin sertlik sonuçları 1 aylık ölçümler hariç anlamlı farklılık göstermiştir(p<0,05). Yumuşak astar materyalleri için materyaller ve zamanlar arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yumuşak astar materyallerinden Molloplast-B, sert astar materyallerinden Vertex Rapid Simplified ve Vertex Self Curing materyalleri en yüksek ÇBD değerlerini göstermişlerdir. En az sertlik değişimi yumuşak astar materyallerinden Mollosil Plus, sert astar materyallerinden GC Reline Hard materyalinde görülmüştür.
INTRODUCTION: To investigate the bonding properties of 9 different soft and hard-lining-materials to a denture base resin by tensile-bond-strength (TBS) test and evaluate their hardness changes in time.
METHODS: Mollosil Plus, Ufi Gel SC, Molloplast-B, Visco-gel and GC Tissue Conditioner soft-liningmaterials and Ufi Gel hard C, GC Reline Hard, Vertex Self Curing, Vertex Rapid Simplified hard-liningmaterials were used to prepare 144 samples for the TBS test. Samples were divided into two main groups of thermocycled and control samples. TBS test was performed with a Universal Test Machine. For the hardness test 90 samples were prepared. Soft-liners’ hardness were measured by Shore A Durometer and hard-liners were measured by Vicker's Hardness tester at different time periods. One-way ANOVA and Bonferroni tests were used for statistical analyses (p<0.05).
RESULTS: TBS results showed statistical differences among all the materials (p<0.05). Hardness results showed significant differences (p<0.05) except in the 1 month measurements for the hard-lining-materials. The differences between materials and time periods for soft-lining-materials were statistically significant (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: For soft-liners Molloplast-B and for hard-liners Vertex Rapid Simplified and Vertex Self Curing showed the highest TBS values. The least amount of hardness change was seen Mollosil Plus for soft-liners and GC Reline Hard was the hardest hard-liner.

5.
Apikal Rezeksiyonda Kullanılan Üç Farklı Retrograd Dolgu Malzemesinin Mikrosızıntısının AutoCad Programı ile Değerlendirilmesi
Evaluation of Microleakage of Three Different Retrograde Filling Materials in Apical Resection using an AutoCad Program
Güzin Neda Hasanoğlu Erbaşar, Fatih Tulumbacı, Ramiz Can Erbaşar
doi: 10.5505/eudfd.2018.41275  Sayfalar 98 - 104
GİRİŞ ve AMAÇ: Endodontik tedaviler yüksek başarı oranına sahip olmakla birlikte, tedavilerin başarısız olduğu ve yenilenmesinin mümkün olmadığı vakalarda dişleri ağızda tutabilmek için cerrahi endodontik işlemler gerekebilmektedir. Bu çalışmada; Cam İyonomer Siman (CİS), Mineral Trioksit Agregate (MTA) ve Biodentine (BD)’in retrograd dolgu materyali olarak apikal sızdırmazlık direncinin in vitro koşullarda karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 70 adet tek köklü daimi insan dişi kök ucundan 3 mm kesildi. Kök ucu kaviteleri ultrasonik uç yardımıyla hazırlandıktan sonra CİS, MTA ve BD ile dolduruldu. Tüm örnekler %2'lik metilen mavisinde 48 saat 37°C’de bekletildi. 1 mm kalınlığındaki kök kesitleri stereomikroskop altında dijital olarak fotoğraflandı. Boya penetrasyon alanı, AutoCad programı kullanılarak metilen mavisi ile boyanan yüzeylerin tüm dentin yüzeyine oranlanması ile hesaplandı. Gruplar arasındaki farklılığı saptayabilmek için Kruskal-Wallis H ve çoklu karşılaştırma (post-hoc) testlerinden yararlanıldı (p<0,05).
BULGULAR: Deney gruplarında % 0 ila % 95,45 arasında değişen derecelerde mikrosızıntının olduğu belirlendi. MTA ve BD gruplarının, CİS grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az sızıntı gösterdiği ancak MTA ve Biodentine grubu arasında sızıntı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığı saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu in vitro çalışmada, retrograd dolgu materyali olarak MTA ve BD’nin apikal sızdırmazlık yeteneğinin CİS’e göre belirgin ölçüde üstün olduğu görülmektedir.
INTRODUCTION: Endodontic treatments have a high success rate but endodontic surgery procedures may be necessary to preserve teeth when the treatments are unsuccessful. The purpose of this study was to compare the sealing ability of glass ionomer cement (GIC), mineral trioxide aggregate (MTA),and BiodentineTM (BD) in vitro.
METHODS: 70 human single-rooted permanent teeth were resected at 3 mm from the apex. Root-end cavities were prepared using an ultrasonic tip and filled with GIC, MTA, or BD. All specimens were soaked in %2 methylene blue at 37°C for 48 hours. The 1-mm thick roots sections were digitally photographed under a stereomicroscope. With the use of an AutoCad program dye penetration area was calculated as the methylene blue-infiltrated surface divided by total dentin area. The Kruskal–Wallis H test and post-hoc multiple comparison test were used to determine which groups differed from each other (p < 0.05).
RESULTS: The experimental groups presented different microleakage values varying between 0% and 95.45%. MTA and BD showed a statistically significant difference in microleakage compared with GIC, but no significant difference was obtained between MTA and BD.
DISCUSSION AND CONCLUSION: When used as a retrograde filling material, MTA and BD were significantly superior in terms of apical microleakage compared with GIC.

6.
Yeni Bir Hemostatik Ajan Olan Mecsina Hemostopper® ‘ın Farklı Testlerle Sitotoksisitesinin Değerlendirilip, Gingival Fibroblast Proliferasyonuna Etkisinin Araştırılması
Analyses of Effect of New Hemostatic Agent Mecsina Hemostopper® on Gingival Fibroblast Proliferation and Evaluation of Cytotoxicity by Different Tests
Mehmet Kemal Tümer, Mustafa Çiçek
doi: 10.5505/eudfd.2018.73745  Sayfalar 105 - 110
GİRİŞ ve AMAÇ: Sağlık alanında hali hazırda aktif olarak kullanılan anti-hemorajik ajanlar farklı etki mekanizmaları kullanarak kanamayı engelleyebilir. Bu çalışmada yeni nesil bir anti-hemorajik ajan olan “Mecsina Hemostopper®”ın etki mekanizmasının, XTT (2,3-Bis(2-metoksi4-nitro-5-sulfofenil)-2H-tetrazolyum) sitotoksisite analiz metodu ile fibroblast hücre proliferasyonu üzerine etkileri araştırılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma için insan gingival fibroblast ölümsüz hücre hatları ticari olarak satın alındı. Her flaska her bir farklı doz grubu için 5000 hücre olacak şekilde 9 gruba (Mecsina Hemostopper 1/1, Mecsina Hemostopper 1/2, Mecsina Hemostopper 1/10, Mecsina Hemostopper 1/50, Mecsina Hemostopper 1/100, Mecsina Hemostopper 1/200, Mecsina Hemostopper 1/500, distile su uygulanan negative ve hiçbir sey uygulanmayan kontrol ) hücreler dağıtıldı. 24 saat inkübasyondan sonra her bir grup için XTT analiz yöntemi ile sitotoksisite değerleri ölçülmüştür.
BULGULAR: Mecsina Hemostopper’ın fibroblast hücresine olan etkilerinin doz grupları arasında anlamlı fark görülmüştür (p<0,03). %100 ve %50’ lik konsantrasyonlarda en fazla ölüm görülmüşken en fazla canlılık oranı %10’ luk ilaç uygulamasında görülmüştür. % 10' luk konsantrasyonun; %2, %1, %0,5 ve %0,2' lik konsantrasyondaki gruplar arasında önemli ölçüde fark bulunmuştur (p<0,001). %2, %1, %0,5 ve %0,2' lik konsantrasyonlarındaki ilaç uygulamalarında gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır (p>0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, yeni nesil kanama durdurucu olan mecsina hemostopper gingival fibroblast hücre hatlarında farklı konsantrasyonlarda farklı derecede sitotoksik değerleri olduğu saptanmıştır.
INTRODUCTION: In this study, the effects of the mechanism of action of "Mecsina Hemostopper®", a new generation anti-hemorrhagic agent, on fibroblast cell proliferation was investigated by using XTT (2,3-Bis-(2-Methoxy-4-nitro-5-sulfophenyl)-2H-tetrazolium) cytotoxicity assay.
METHODS: The immortalized human gingival fibroblast cell lines were commercially purchased for the study. The cells, 5000 cells per flask for each different dose group, were distributed into the 9 groups (mecsina 1/1, 1/2, 1/10, 1/50, 1/100, 1/200, 1/500, distilled water-administered negative and control without any administration). After the incubation for 24 hours, the cytotoxicity values were measured by XTT analysis technique for each group.
RESULTS: There was a significant difference in the effects of Mecsina Hemostopper on fibroblast cells between the dose groups (p <0,03). The highest rate of survival was seen with 10% drug administration while the highest rate of mortality was seen at 100% and 50% concentrations. There was significant difference between the 2%, 1%, 0,5% and 0,2% concentration groups and 10% concentration (p <0,001). There was no statistically significant difference between the groups in drug administrations at the concentrations of 2%, 1%, 0,5% and 0,2% (p> 0,05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study showed that Mecsina Hemostopper has different cytotoxic levels at different concentrations in the gingival fibroblast cell lines.

7.
Farklı Yöntemlerle Üretilen Co-Cr Alt Yapıların, Porselen ile Bağlantısının Değerlendirilmesi
Evaluation of Porcelain Bond Strengths of Co-Cr Substructures Produced by Different Methods
Ebru Nur Işık, Akın Aladağ, Suna Toksavul
doi: 10.5505/eudfd.2018.94914  Sayfalar 111 - 117
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada döküm, CAD/CAM milleme ve lazer sinter yöntemleriyle hazırlanan Co-Cr metal alt yapı materyallerinin, farklı marka porselenler ile olan bağlanma dayanımlarının karşılaştırılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplam 108 adet Co-Cr metal örnek döküm, CAD/CAM Milleme ve Lazer Sinter teknikleriyle üretildi. Metal örnek grupları üçe ayrılarak üzerlerine üç farklı porselen markası (Noritake Ex3, Ceramco3, Vita VMK Master) uygulandı (n: 12). 5-550C de 5000 termal siklus uygulanan örneklere, Universal test cihazında (Shimadzu, Japan) makaslama bağlanma dayanımı testi uygulandı. Elde edilen kopma bağlanma dayanım değerleri, parametrik olmayan faktöryel (ANOVA) ve Bonferroni istatistiksel analizleri ile değerlendirildi.
BULGULAR: Farklı metal üretim tekniklerinin bağlanma dayanımları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0,0576). Farklı porselenlerin metal örneklerle yapmış oldukları bağlanma dayanımları arasındaki fark ise anlamlı bulundu (p=0,004). En yüksek bağlanma dayanımını oluşturan porselenin Vita VMK Master (39,00 MPa) olduğu, Ceramco porselenin bağlanma dayanım değeri 35,58 MPa ve en düşük bağlanma dayanımı değeri ise Noritake porselende (33,17 MPa) olduğu bulundu. Metal gruplarının, porselen markaları ile etkileşimleri arasında anlamlı fark bulunmadı (p=0,713).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu in-vitro çalışmada kullanılan seramik markaları ile farklı tekniklerle üretilmiş alt yapılar arasında oluşan metal-seramik bağlantısının klinik kullanım için yeterli düzeyde olduğu görüldü.
INTRODUCTION: The purpose of this study is; compare the bonding strengths of Co-Cr infrastructure materials prepared with casting,milling and laser sintering(LS) production methods and porcelains with three different brands.
METHODS: 108 Co-Cr metal specimens were produced by casting,milling and LS techniques. The metal groups were divided 3 groups and three different porcelain brands (Noritake Ex3, Ceramco3, Vita VMK Master) were builded onto Co-Cr metal samples. 5000 thermal cycling at 5-55 °C applied to the samples and then shear bond strength test on a universal test machine (Shimadzu,Japan) applied. Ultimate shear bond strength (MPa) data were analyzed with non-parametric factorial (ANOVA) and Bonferroni statistical tests.
RESULTS: No significant difference was found between the bond strengths of different metal production techniques(p=0,0576). The difference between the bond strengths of porcelain and metal groups was significant(p: 0,004). The highest bond strength value is found in Vita (median)(39,00 MPa), the bond strength of Ceramco is 35,58 MPa and the lowest value is found in Noritake 33,17 Mpa. There was no significant difference between the interaction of the metal and the porcelain groups(p=0,713).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The metal-ceramic bonding strength between the ceramic brands used in this in-vitro study and the infrastructures produced with different techniques was found sufficient for clinical use.

OLGU SUNUMU
8.
Mandibula Angulusunda Soliter Periferal Osteoma: Nadir Bir Olgu
Solitary Peripheral Osteoma at the Angle of The Mandible: A Rare Case
Ahmet Emin Demirbaş, Yusuf Nuri Kaba, Emine Fulya Akkoyun, Alper Alkan, Mehmet Amuk
doi: 10.5505/eudfd.2018.03007  Sayfalar 118 - 121
Soliter periferal osteomalar bening, ağrısız ve yavaş büyüyen osteojenik tümörlerdir. Perifereal osteomalar genellikle paranasal sinüsler ve temporal kemiklerde görülürler. Mandibular peripheral osteomalar nadir olgulardır. Bu vaka raporunda nadir görülen mandibula angulusunda gelişen soliter periferal osteoma sunulmuştur.
Kliniğimize sağ alt çenede yavaş büyüyen, hafif ağrılı kitle nedeniyle başvuran hastanın yapılan ekstraoral klinik muayenesinde iyi sınırlı, kemik sertliğinde yaklaşık 1,5 cm boyutlarında palpasyonda hafif ağrılı kitle tespit edilmiştir. Panoramik radyografide sağ mandibula angulus alt kenarında, sınırları belirgin, radyoopak kemik benzeri lezyon izlenmiştir. Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) görüntülerinde iyi sınırlı, hiperdens, yaklaşık 1x1x1 cm boyutlarında, sağ mandibula angulusunun lingual yüzeyine fikse mantar şeklinde radyoopak lezyon tespit edilmiştir. Lezyonun genel anestezi altında ekstroral yaklaşımla eksizyonu plandı. Lezyonun histopatolojik incelemesi periferal osteoma olarak raporlanmıştır. Bir yıllık takiplerinde nüks görülmemiştir.
Bu vaka raporunda soliter periferal osteomaların klinik, radyolojik, histopatolojik bulguları ve tedavi protokolünden bahsedilmiştir.
Solitary peripheral osteoma is a benign, slow growing; painless osteogenic tumor. Peripheral osteomas are commonly occurring at paranasal sinuses and temporal bone. Mandible is rarely affected. A rare case of peripheral osteoma located at the angle of the mandible was reported in this paper.
A 14-year-old male patient who complained of a slow-growing mass and a slight pain in the right angle of mandible was referred to our clinic. Extra oral clinical examination revealed a well-defined, bony hard mass approximately 1.5 cm in diameter in the right angle of mandible. CBCT scan showed circumscribed, hyperdens, approximately 1x1x1 cm mass fixed to the lingual aspect of the right angle of mandible. Excision of the lesion with extra oral approach was planned. Histopathological evaluation was reported as peripheral osteoma. No recurrences was observed at 12-month follow up postoperatively.
We present clinical, radiological, histopathological findings and the treatment of a rare case of solitary peripheral osteoma established at the angle of the mandible.

LookUs & Online Makale