e-ISSN 1302-7476
INTERNATIONAL ARCHIVES OF DENTAL SCIENCES - Int Arch Dent Sci: 40 (2)
Cilt: 40  Sayı: 2 - 2019
ARAŞTIRMA
1. 
Diş Hekimlerinin Lokal Anestezikler, Toksisitesi ve Lipid Tedavisi Hakkındaki Bilgi Düzeyleri: Anket Çalışması
Dentists' Knowledge of Local Anesthetics, Local Anesthetic Toxicity and Lipid Therapy: A Survey Study
Derya Karasu, Şeyda Efsun Özgünay, Canan Yılmaz, ilken uğuz
doi: 10.5505/eudfd.2019.95914  Sayfalar 69 - 75
GİRİŞ ve AMAÇ: Lokal anestezikler diş hekimleri tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı; diş hekimlerinin lokal anestezikler, lokal anestezik toksisitesi ve lipid tedavisi hakkındaki bilgilerini incelemek ve bu konu hakkındaki farkındalığı artırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bursa ilinde çalışmakta olan diş hekimleri çalışmaya dahil edildi. Katılımcılara lokal anestezikler, lokal anestezik toksisitesi ve lipid tedavisi hakkındaki anket formu verildi.
BULGULAR: Çalışmamız için 600 katılımcı hedeflendi fakat katılımcıların %17’si anketi tamamladı. Katılımcıların yaş ortalaması 40.71 ve çalışma yılı 16.91 idi. %52.9’u kadın ve %55.9’u Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda çalışmaktaydı. Katılımcıların %19.6’sı lokal anestezik toksisitesi görmüş, %59.4’ü lipid tedavisini hiç duymamıştı, %2.1’i lipid tedavisini biliyordu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Toksisitesinin ölümcül olabilmesi açısından diş hekimleri lokal anestezikler, lokal anestezik toksisitesi ve tedavisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar. Her kurumda lokal anesteziklerin sistemik toksisite tedavisinde lipid tedavisinin yönetimine ilişkin talimatlar hazırlanmalıdır ve çabuk ulaşılır bir yerde bulunmalıdır.

2. 
Enfeksiyondan Korunmada Güncel Rehberler Doğrultusunda Koruyucu Ekipmanların Kullanımının Önemi: Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi
The Significance of Using Protective Equipments in Preservation of Infection from Current Guides: Evaluation of Survey Results
Esra İncesu, Nuran Dinçkal Yanıkoğlu
doi: 10.5505/eudfd.2019.32154  Sayfalar 77 - 87
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı diş hekimliği öğrencileri ve akademik personelin enfeksiyon ve korunma yollarına ilişkin yaklaşımlarını değerlendirmek, belirli bir tür eldiven seçimindeki kriterlerini, bunun nedenlerini araştırmak; bir koruyucu olarak eldiven kullanımındaki bilinçlilik ve davranış şeklini belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Veriler 181 diş hekimliği öğrencisi ve 122 akademik personele uygulanan ankette yanıtlanan “Belirli bir tür eldiven seçimindeki kriteriniz nedir?, Eldiveninizi, maskenizi ne sürede değiştirişiniz?” gibi sorulara verilen cevaplarla elde edildi.
BULGULAR: Katılımcıların yüzde 44,9’u belirli bir türde eldiven tercih ettiklerini belirtmişlerdir. “Diş hekiminin alerjisi olması” eldiven seçiminde en sık rapor edilen nedendi. Bazı katılımcılar eldivenlerin tam koruma sağladığına dair yanlış bilgiye sahipken; bazıları eldivenlerin neredeyse koruma sağlamadığını düşünmekteydi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Öğrencilerin ve akademik personelin ortalama değerin üzerinde bilinçlilik gösterdiği ve bulaşıcı hastalıklar konusunda bilgi sahibi olduğu, hastasına doğru bir yaklaşım sergilediği gözlemlenmiştir. Yine de bulgular diş hekimliği eğiticilerini; öğrencilerinin enfeksiyon ve korunma yollarıyla ilgili eğitiminin önemi hakkında uyarmakta; tavsiye rehberlerini destekleyen bilim ve teknolojiyi takip ederek enfeksiyon kontrolü hakkında akademik personele kapsamlı ve pratik uygulamalar yaptırılması konusunda uyarıcı niteliktedir.

3. 
Dijital ve konvansiyonel yolla üretilen kron restorasyonların uyum parametrelerinin karşılaştırılması
Comparison of fit parameters of crown restorations produced by digital and conventional methods
Merve Benli, Değer Öngül, Burçin Karataşlı, Bilge Gökçen Rohlig
doi: 10.5505/eudfd.2019.49354  Sayfalar 89 - 96
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, konvansiyonel ve iki farklı dijital ölçü yöntemi kullanılarak elde edilen kron restorasyonların marjinal ve internal uyumlarının karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada toplam 3 grup olup, her grup 10 adet örnek içermektedir. C-1 grubunda, CEREC AC Omnicam (Sirona Dental Systems, Bensheim, Almanya) ağız içi tarayıcı kullanılarak ana modelden direkt dijital ölçü alınmış ve kron üretimi IPS-e max CAD (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechtenstein, Almanya) materyali kullanılarak yapılmıştır. C-2 grubunda, konvansiyonel metodla ölçü alınarak, Co-Cr alt yapıdan oluşan, metal destekli seramik kronlar IPS Classic Ceramic (Ivoclar Vivadent, Schaan, Liechtenstein, Almanya) materyalinden üretilmiştir. C-3 grubunda ise, alçı model ağız dışı tarayıcı inEos X5(Sirona Dental Systems, Bensheim, Almanya) ile taranmış ve kronlar için bilgisayarda dizayn ve üretim, IPS-e max CAD materyali ile gerçekleştirilmiştir. Restorasyonların marjinal ve internal uyumsuzluğunu değerlendirmek için ‘replika tekniği‘uygulanmıştır. Elde edilen ölçümlere göre, ölçü teknikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olup olmadığına Oneway Anova ve Tukey HSD testleri kullanılarak karar verilmiştir.
BULGULAR: Ortalama marjinal ve internal aralık ölçümlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır (p=0,001; p<0,01). Marjinal (46,8-68,5 μm) ve internal (85,1-111,4 μm) aralık parametreleri açısından en düşük değerler Grup C1’de elde edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Marjinal ve internal uyum parametreleri açısından, direkt dijital yöntem aracılığıyla üretilen kron restorasyonlarının en iyi sonuçları verdiği saptanmıştır.

4. 
Orta Yaş ve Üstü Bireylerde Üçüncü Molar Dişlerin Değerlendirilmesi
Evaluation of the Third Molars in Middle Aged and Older İndividuals
Hazal Karslıoğlu, Pınar Ayşe Sumer
doi: 10.5505/eudfd.2019.63308  Sayfalar 97 - 102
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 50 yaş ve üstü bireylerde panoramik radyograflarda üçüncü molar diş prevelansının belirlenmesi ve bu dişlerle ilişkili patolojilerin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, 50 yaş ve üzeri 300 hastaya ait panoramik radyograflar değerlendirildi. Üçüncü molar diş prevelansı, gömüklük durumu ve pozisyonu, bu dişlerle ilgili durumlar ve patolojiler incelendi.
BULGULAR: Çalışmada değerlendirilen 300 hastada toplam 272 adet üçüncü molar diş olup; bunların 115 tanesi üst çenede, 157 tanesi ise alt çenede izlenmiştir. Üçüncü molar dişlerin %13.2’si gömülü olarak belirlenmiştir. 272 adet dişin %3.3’ünün hiçbir patoloji izlenmeyen sağlıklı diş olduğu gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İleri yaşlarda da ağızda üçüncü molar diş görülme olasılığının fazla olduğu; kist/tümör gibi ciddi patolojiler nadir olarak görülse de, çürük ile ilgili durumlar ve periodontal patolojilere sık rastlandığı görülmüştür.İleri yaşlarda gömülü ÜMD’lere erkeklerde kadınlara göre daha fazla rastlandığı tespit edilmiştir. İleri yaşlarda gömülü üçüncü molar dişlerin en sık vertikal pozisyonda olduğu tespit edilmiştir.

5. 
Direkt ve indirekt yöntemle yapılan kompozit rezin laminate veneer restorasyonların klinik değerlendirilmesi: 1 yıllık kontrol
Clinical evaluation of direct and indirect resin composite veneer restorations: 1 year report
Duygu Recen, Banu Önal, L.sebnem Turkun
doi: 10.5505/eudfd.2019.66933  Sayfalar 103 - 115
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı tekniklerle uygulanan kompozit rezin laminate veneer (RLV) restorasyonların bir yıllık klinik performansını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İlk 15 diş, Esthet•X HD (Dentsply DeTrey, Konstanz, Almanya) ile indirekt kompozit RLV restorasyonlarla; sonraki 15 diş Ceram•X Duo (Dentsply DeTrey) ile direkt kompozit RLV restorasyonlarla restore edildi. Başlangıç, 6 ve 12 ayda restorasyonlar modifiye Ryge kriterleri, cep derinliği, plak indeksi ve diş eti indeksi kullanılarak değerlendirildi. Klinik kriterlerin değerlendirilmesinde Mann Whitney U testi kullanıldı. Cep derinliği ölçümleri için Friedman testi kullanıldı. Plak ve diş eti indeksindeki farklılıklar Fisher’in kesin testi ve Oran karşılaştırmaları testi ile analiz edildi.
BULGULAR: Mann Whitney U testi sonucunda, gruplar arasında sadece kenar renklenmesi kriterinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p≤0.05). İndirekt grupta 6. ay kontrolünde cep derinliği ve gingival indeks skorları arttı, bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p≤0.05). Bu kriterlere göre direkt tekniğin indirekt teknikten istatistiksel olarak anlamlı ölçüde daha iyi olduğu tespit edildi (p≤0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın bulgularına dayanarak, her iki teknikle yapılmış kompozit RLV restorasyonlar anterior dişlerde estetik problemi olan hastalarda iyi birer tedavi seçeneği olabilir. Ancak erken dönem kenar renklenmesi, preparasyon, ölçü ve yapıştırma aşamasındaki zorluklar indirekt tekniğin dezavantajları olarak karşımıza çıkmaktadır.

6. 
Mineral trioksit agregat tıkacı ile yapılan apeksifikasyon tedavisinin başarısının değerlendirilmesi
Evaluation the success of apexification with mineral trioxide aggregate as apical plug
Aytül Çelikkol, Beyser Pişkin
doi: 10.5505/eudfd.2019.83702  Sayfalar 117 - 122
GİRİŞ ve AMAÇ: Canlılığını yitirmiş, açık apeksli üst keser dişlerde MTA ile tek seans apeksifikasyon tedavisinin klinik ve radyografik başarısının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma 13-36 yaş aralığında 17 hastaya ait, devital ve açık apeksli 20 adet üst çene ön dişe uygulanan prospektif klinik çalışmadır. Standart giriş kaviteleri açılıp, eski kanal dolguları ya da nekrotik pulpa uzaklaştırıldı. Kök kanalları biyomekanik olarak temizlendi; kalsiyum hidroksit medikamanı ile pansumanı yapıldı. Dişler klinik olarak asemptomatik hale geldiğinde son irigasyon %5’lik EDTA, %2,5’lik NaOCl, distile su ve %2’lik Klorheksidin ile gerçekleştirildi. Kök kanalları kurulandıktan sonra, 3-5 mm kalınlığındaki MTA kök ucuna yerleştirildi. 2-5 gün sonra, kök kanalları guta perka veya fiber post ile dolduruldu, koronaler restorasyon kompozit rezin ile gerçekleştirildi. Hastalar 3, 6, 9,ve 12. aylarda klinik ve radyografik kontrollerine çağrıldı. Olguların toplam takip süreleri 6-12 ay sürdü. Kontrol radyografları iki bağımsız gözlemci tarafından PAI skalasına göre, Simon’ın 2007’de yaptığı klinik çalışmadaki iyileşme kriterleri modifiye edilerek değerlendirildi.
BULGULAR: 20 olgunun tümü klinik olarak asemptomatik hale geldi; 2 tanesinde PAI skoru değişmedi ve “şüpheli iyileşme” gözlendi. Olguların 18’inde PAI skoru azalarak, klinik ve radyografik olarak başarılı bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: MTA kök ucu bariyer uygulamalarında başarılı bir materyaldir. Açık apeksli dişlerin tedavisinde MTA ile tek seans apeksifikasyon uygulamasıyla başarıya ulaşılabilmektedir.

7. 
Bireyselleştirilmiş iyileşme başlığının immediyat implantasyon sonrası implant çevreleyen sert ve yumuşak dokular üzerine etkisinin değerlendirilmesi
The effect of customized healing abutment on dimensional changes of peri-implant soft and hard tissues after immediate implantation
Önder Gürlek, Şule Sönmez
doi: 10.5505/eudfd.2019.26213  Sayfalar 121 - 131
GİRİŞ ve AMAÇ: İmmediyat implant uygulaması ile birlikte yerleştirilen bireysel iyileşme başlığının, implant çevresindeki sert ve yumuşak dokuların boyutsal değişimine etkisinin değerlendirilmesi hedeflenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya yaşları 20 ile 58 arasında değişen (ort ± ss: 32,78 ± 11,51), 16 kadın, 10 erkek toplam 26 hasta dahil edildi. 28 ümitsiz prognoza sahip premolar diş test ve kontrol gruplarına eşit sayıda olacak şekilde rasgele dağıtıldı. Diş çekimi sonrası implant yerleştirilmesini takiben kontrol grubunda standart iyileşme başlığı kullanılırken test grubunda bireysel iyileşme başlığı kullanıldı. İmplantın boyun seviyesindeki vestibül kemik kalınlığı (KK) ve dişeti kalınlığında (DK) meydana gelen değişimler operasyondan 1 hafta sonra ve 6. ayda alınan konik ışın hüzmeli volümetrik tomografi (CBCT) ile değerlendirildi. İnterdental papil yüksekliğindeki değişim miktarları ise operasyondan önce ve 6. ayda alınan standart fotoğraflar ile değerlendirildi. Grup içi ve gruplar arası değerlendirmelerin yapılmasında ve değişkenler arasındaki korelasyonların saptanmasında parametrik testler kullanıldı.
BULGULAR: Çalışma 27 implant ile tamamlandı. CBCT ölçümlerinde her iki grupta da KK’da anlamlı seviyede azalma saptandı (p<0,0001). Test grubundaki kemik kalınlığı değişiminin kontrol grubuna kıyasla istatistiksel anlamlı düzeyde daha az olduğu tespit edildi (p<0,01). Aynı ölçüm noktasında DK test grubunda artarken, kontrol grubunda azaldı (İki grupta da p<0,0001). Gruplar arası dişeti kalınlığı değişimleri istatiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,0001). Fotoğraf analizlerine göre, her iki grupta da papil yüksekliğinde anlamlı azalma saptandı. Gruplar arası karşılaştırmada test grubundaki papil yüksekliği değişimi anlamlı seviyede az bulundu. (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: İmmediyat implantasyon ile birlikte standart ve bireysel iyileşme başlıklarının kullanılması vestibül yüzeydeki kemik kalınlığı ve papil yüksekliğindeki kayıpları engelleyememektedir. Ancak bu kayıpları bireysel iyileşme başlığı bu değişimleri postoperatif 6 aylık sürede azaltmaktadır.

8. 
Ozon tedavisinin gingivektomi operasyonları sonrası yara iyileşmesi üzerine etkileri: kontrollü klinik çalışma
The effects of ozone therapy on wound healing after gingivectomy operations: a controlled clinical study
Zekeriya Taşdemir, Özge Köy, Merve Nur Oskaybaş, Damla Soydan
doi: 10.5505/eudfd.2019.69926  Sayfalar 133 - 140
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ozon tedavisinin, gingivektomi ve gingivoplasti ameliyatları sonrası yara iyileşmesi üzerindeki etkilerini ikincil yara iyileşmesi modelinde değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya sistemik olarak sağlıklı 23 kişi (12 kadın, 11 erkek) katılmıştır. Gingivektomi ve gingivoplasti işlemleri yapıldı. Bir kadranda ozon tedavisi yapıldı ve kontralateral taraf tüm hastalarda kontrol tarafı olarak kabul edildi. Postoperatif 3 gün sonra, bir plak boyama ajanı uygulandı ve standart fotoğraflar çekildi. Fotoğraflar dijital bir görüntü programında değerlendirildi ve yara alanları milimetre kare olarak ölçüldü. Ameliyat sonrası ağrı, görsel analog skala ile değerlendirildi. Hastalar ameliyat sonrası 3., 7. ve 14. günlerde çağrıldı.
BULGULAR: Test tarafları postoperatif 3., 7. ve 14. günlerde kontrol taraflarına göre daha düşük boyalı yüzey alanlar gösterdi. VAS ölçeği sonuçları gruplar arasında ağrı ve rahatsızlık açısından anlamlı farklılıklar göstermiştir. Hastalar postoperatif 3. günde anlamlı olarak daha az ağrı bildirdi, ancak postoperatif 7. ve 14. günlerde anlamlı bir fark yoktu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sınırlılığı dahilinde ozon tedavisi, gingivektomi ve gingivoplasti ameliyatları sonrası yara iyileşme sürecini geliştirmiş ve postoperatif dönemdeki ağrıdaki azalmasını sağlamıştır.

LookUs & Online Makale