e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 29 (1)
Cilt: 29  Sayı: 1 - 2008
DERLEME
1.
Fiberle Güçlendirilmiş Rezin Kompozitler
Fiber-Reinforced Resin Composites
Ümit Candan, Nesrin Eronat
Sayfalar 1 - 12
Fiber ile güçlendirilmiş kompozit (FGK) restorasyonlar, rezin kompozitlerin fiziksel özelliklerinin güçlendirilmesi amacıyla yapılan, fiber ilave edilmiş rezin esaslı restorasyonlardır. Fiberle güçlendirilmiş kompozit materyallerle yapılan çalışmalarda, kompozitin içine yerleştirilen fiberlerin, polimer matrise bağlanmasının ve kırılma direncinin mükemmel olduğu bildirilmiştir. Bu derlemede, dişhekimliğinde kullanılan fiber çeşitleri, fiberle güçlendirilmiş kompozitlerin kullanım alanları, mekanik ve fiziksel özelliklerini etkileyen ve kullanımları sırasında dikkat edilmesi gereken faktörler anlatılarak bilimsel araştırmalar için bir kaynak oluşturulması amaçlandı.
Fiber-reinforced composite restorations are resin-based restorations containing fibers aimed at improving their properties. It is reported that the bonding of the fibers within the composite to the polymer matrix and fracture resistance is perfect. In this review paper, types of fibers used in dentistry, their current clinical dental applications, the factors that effect the physical and mechanical properties of the fiber-reinforced composites, as well as factors to be considered in clinical applications are discussed in order to provide a source for scientific research.

2.
Beyazlatma Ajanlarının Diş Yapısında Oluşturduğu Değişiklikler
The Alterations in Tooth Structure Caused by Bleaching Agents
Çiğdem Atalayın, Tijen Pamir, Hüseyin Tezel
Sayfalar 13 - 20
Hastaların artan ilgisi, talepleri ve dental firmaların ürünlerindeki gelişmeler doğrultusunda, estetik amaçlı uygulamalar dişhekimleri açısından vazgeçilmez hale gelmiştir. Diş renklenmelerinin tedavisinde, bilinen restorasyon yöntemlerine alternatif olarak daha konservatif bir yaklaşım olan diş beyazlatma teknikleri, sıklıkla uygulanan tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır. Diş beyazlatma tedavilerinde çeşitli konsantrasyonlardaki ajanlar, farklı tekniklerle kullanılmaktadır. Kullanılan diş beyazlatma ajanı, konsantrasyonuna ve uygulama süresine bağlı olarak klinik başarı sağlayabileceği gibi diş yapısında olumsuz değişiklikler de meydana getirebilmektedir.
Bu derlemenin amacı, çeşitli beyazlatma ajanlarının diş yapısında meydana getirdiği değişikliklerle ilgili literatürleri gözden geçirmek ve sonuçlarını incelemektir.
The esthetic dental treatments have become inevitable for dentists because of the patients’ request, interest and the newness in the dental companies’ products. Tooth bleaching which is used often is a more conservative procedure than the conventional restoration procedures to treat tooth discolorations result from different reasons. Different agents are used with different techniques in different concentrations for tooth bleaching. It is possible to have good results and avoid possible adverse effects in favorable situations.
The aim of this overview is to research the literatures related to the changes bleaching agents in different concentrations form on tooth structure and how can these be prevented and examine the results.

3.
Termoplastik Sentetik Polimer Esaslı Daimi Kök Kanal Dolgu Maddesi- Resilon™
Thermoplastic Synthetic Polymer Based Root Canal Filling Material-Resilon™
Bulem Üreyen Kaya, Ayşe Diljin Keçeci
Sayfalar 21 - 31
Adeziv teknolojideki gelişmeler, kök kanallarının doldurulmasında adeziv bağlanmayla kullanılan materyal ve tekniklerden faydalanılmasını gündeme getirmiştir. Total-etch adezivler rezin simanlarla birlikte alternatif bir dolgu materyali olarak test edilmişlerdir. Self-etch primerlar kök kanal dentinine bağlanmada kullanılmaktadırlar. Ancak bu teknikler metakrilat esaslı dentin adezivleri, konvansiyonel kanal patları ve gütaperka arasında kimyasal bağın olmaması nedeniyle başarısızdır. Rezin simanlar da tek başlarına kök kanallarının tıkanmasında, rezinlerin kanal sistemine taşınmalarının zorluğu, radyoopasitelerinin yetersizliği ve gerektiğinde sökülebilmesindeki güçlükler nedeniyle tercih edilmemektedir. Son yıllarda alternatif bir kök kanalı dolgu materyali olarak geliştirilen termoplastik, sentetik polimer kor materyali Resilon’un (Resilon Research LLC, Madison, CT, USA) kök kanal patı Epiphany (Pentron Clinical Technologies) gibi dual sertleşen rezin tip patlar aracılığıyla kök kanal dentinine bağlanabildiği iddia edilmektedir.
Bu makalede amaç, endodontik literatürde Resilon’un mekanik, kimyasal, biyolojik ve biyouyumluluk özelliklerini araştıran çalışmaları derlemektir.
Improvements in adhesive technology have fostered attempts to use adhesive material and techniques while obturating root canals. Total-etch adhesives have been tested with resin cements as alternative root filling materials. Self-etching primers have also been used for bonding to root canal dentin. However, these techniques were hampered by the lack of copolymerization between the methacrylate-based dentin adhesives, the conventional root canal sealers, and gutta-percha. The use of resin cements alone for root canal obturation results in difficulties during application and retreatment, lack of radiopacity. The recent introduction of thermoplastic synthetic polymer core material Resilon (Resilon Research LLC, Madison, CT, USA), as an alternative root filling material, offers the promise of adhesion to root dentine when used in conjunction with a dual-cured resin type sealer such as Epiphany Root Canal Sealant (Pentron Clinical Technologies).
The aim of this article is to review the contemporary studies evaluating the mechanical, biological behaviors and biocompatibility of Resilon.

ARAŞTIRMA
4.
Görüntü Netleştirme İşlemlerinin Düşük Kontrastlı Detayların Seçilebilirliği Üzerindeki Etkisi: İki Farklı Monitörün Karşılaştırılması
The Effect of Enhancement Algorithms on the Detectability of Low Contrast Details: Comparison of Two Different Monitors
Esin Alpöz, Elif Soğur, Bedriye Güniz Baksı
Sayfalar 33 - 41
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı ışın süreleri kullanılarak elde edilen görüntülerde farklı netleştirme işlemlerinin düşük kontrastta detayların saptanabilirliği üzerindeki etkisini CRT ve LCD monitörlerde karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir.
YÖNTEMLER: Farklı boyutlarda ve derinliklerde daireler içeren alüminyum bir penetrometrenin fosfor plakları üzerine koyularak 0,05 ila 3,2 sn arasında değişen dokuz farklı ışınlama süresinde ışınlanması ile dijital görüntüler elde edildi. Elde edilen görüntülere renk kodlama, kontrast/parlaklık, histogram eşitleme ve negatif kodlama gibi görüntü netleştirme işlemleri uygulandı. Her monitörün farklı netleştirme işlemindeki algılama eğrileri çizildi. Algılama eğrilerinin ve gözlemciler tarafından saptanan daire sayılarının karşılaştırılmasında ANOVA testi kullanıldı (p=0,05). Gruplar arasındaki fark Bonferroni/Dunn testi ile belirlendi (p=0,05).
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen tüm netleştirme algoritmaları ile saptanabilen detay sayıları karşılaştırıldığında, CRT ve LCD monitörler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0,05). Tüm görüntü netleştirme algoritmaları için oluşturulan eğrilerin farklı monitörler için aynı olduğu gözlendi. Histogram eşitleme algoritması tüm ışınlama düzeylerinde en yüksek sayıda detayın seçilmesine neden oldu (p>0,05).
SONUÇ: Monitörler algılama açısından değerlendirildiğinde çalışmada değerlendirilen tüm görüntü netleştirme algoritmalarında LCD monitörün CRT monitörlere eşdeğerde başarı gösterdiği saptandı.
OBJECTIVE: To compare liquid crystal display (LCD) monitor with cathode ray tube (CRT) monitor for the detectability of low-contrast details before and after application of various processing algorithms.
METHODS: Digital radiographs of an aluminum test object containing holes with sizes ranging from 0.5 mm to 1.5 mm were exposed at 9 time settings ranging from 0.05 to 3.2 sec using storage phosphor plates. Images were enhanced and displayed in color-coded, contrast and brightness enhanced, histogram equalized and negative modes. Eight observers evaluated all images on CRT and LCD screens. The object detail with the lowest perceptible contrast was recorded for each observer and each monitor type. Modified perceptibility curves (PCs) were plotted according to the mean observer data. Repeated-measures ANOVA was used to compare the PCs and the perceptible number of details in original and enhanced images for each exposure (p=0.05). Bonferroni/Dunn test was used to identify statistical differences among the groups (p=0.05).
RESULTS: No significant difference was found among CRT and LCD monitors regarding the perception of details for all exposures and processing algorithms (p>0.05). The PCs for all processing algorithms were basically the same for two monitors (p>0.05). Histogram equalization showed the maximum number of perceptible details in the lowest optimal exposure time and in the widest exposure range (p>0.05).
CONCLUSION: From the perceptual point of view, performance of LCD monitor was found to be equivalent to CRT monitor for all the processing algorithms studying the recognition of low contrast details.

5.
Diş Fırçalama Etkinliğinin Yeni ve 3 Ay Kullanılmış Fırçalarda Karşılaştırılması
Comparing the Effectiveness of Brushing with Brand New and 3-Month Used Toothbrushes
Çiğdem Paşalı, Sema Becerik, Evren Evrenesoğlu
Sayfalar 43 - 50
AMAÇ: Dental plak, enflamatuvar periodontal hastalıklar ve diş çürüğü için primer etiyolojik faktör olarak kabul edilmektedir. Mikrobiyal dental plağı diş üzerinden uzaklaştırmada kullanılan en etkili ve yaygın yöntem diş fırçalamadır. Genellikle diş fırçalarının her 3 ayda bir değiştirilmesi önerilir. Bu çalışmanın amacı, yeni ve 3 ay kullanılmış diş fırçalarının plak kaldırma etkinliklerinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 4. ve 5. sınıf öğrencisi (16 erkek, 9 kız) 25 gönüllü çalışmaya dâhil edildi. Her gönüllüye aynı tip diş fırçası ve macunu verildi. Deneklerin, 3 ay süresince günde 2 defa verilen fırça ve macunları kullanarak; modifiye bass tekniği ile dişlerini fırçalamaları istendi. Deneklerde, her yarım çenede 1 keser, 1 premolar, 1 molar diş olmak üzere, tüm ağızda toplam 12 dişte ölçüm yapıldı. Başlangıç (t0) ve 3. ayda (t2) sondalanan cep derinliği (SCD) (mm) ve plak indeksini (PI) (Quigley –Hein) içeren klinik ölçümler yapıldı ve kaydedildi. 2. ayda (t1) yalnızca PI ölçümü yapıldı ve kaydedildi. Her ölçüm gününden (t0, t1 ve t2) önce denekler 48 saat boyunca mekanik ve kimyasal diş temizliği yapmadılar. Her ölçüm gününde fırçalama öncesi PI ve denekler 120 sn. süresince aynaya bakmaksızın dişlerini fırçaladıktan sonra, fırçalama sonrası PI’sini içeren 2 ölçüm yapıldı.
BULGULAR: Ölçüm yapılan her diş için fırçalama öncesi ölçülen PI değerleri, fırçalama sonrası ölçülen PI değerlerinden istatistiksel olarak yüksek bulundu (p=0,01). Premolar dişlerinde, başlangıçta (t0) bulunan PI değerindeki azalma (fırçalama öncesi PI değeri – fırçalama sonrası PI değeri) ile 3. ay sonunda (t2) bulunan PI değerindeki azalma arasında istatistiksel anlamlı fark bulunurken (p<0,05) keser, molar ve tüm ağız için anlamlı fark bulunmadı (p>0,05).
SONUÇ: 3 ay kullanılmış bir diş fırçası, yeni bir diş fırçasına kıyasla 48 saatte oluşmuş plağı kaldırmada daha az etkili değildir. Bu çalışmanın sınırları içinde 3 aylık kullanım sonucunda diş fırçasının etkinliğini kaybetmediği gösterildi.
OBJECTIVE: Dental plaque is accepted as the primer etiologic agent for periodontal diseases and carries. Tooth brushing is known as the common and most effective method for plaque removal. It is often recommended that toothbrushes should be replaced in every 3 months. The aim of this study was to compare the amount of plaque removed by new and 3 month- used toothbrushes.
METHODS: 25 volunteers (16 male, 9 female) were recruited from Ege University School of Dentistry 4th and 5th grade students. Similar toothbrushes and toothpastes were given to all volunteers. Volunteers instructed to brush their teeth twice every day for three months by modified bass technique with the brushes and toothpastes given. For each volunteer 12 teeth were measured including 1 incisor, 1 premolar and 1 molar tooth in each quadrant. At the beginning (t0), and at 3rd month (t2); probing pocket depth (mm) and plaque score (Quigley –Hein) were measured and recorded. At the second month (t1) only plaque score was measured and recorded. 25 volunteers attended the clinic on three occasions following 48-h periods of no oral hygiene and than first plaque index taken (plaque index before brushing). Following plaque scoring, subjects brushed for 120 s without looking mirror with the brushes given and plaque was than rescored (plaque index after brushing).
RESULTS: For every teeth measured plaque index before tooth brushing was statistically higher than the plaque index after brushing at t0, t1, t2. (p=0.01) The reductions in plaque index scores achieved with the new brushes for incisor,molar and total all teeth were not statistically different from those achieved with the 3 month old brushes (p>0.05). There was statistically difference for premolar teeth (p<0.05).
CONCLUSION: This study found that 3 month old toothbrushes were no less effective than brand new toothbrushes in removing 48 h plaque. Within the limitations of this study, it is not necessary to change tooth brushes after 3 months usage.

6.
Digora Optime Fosfor Plak Sisteminin Görüntüleme Özellikleri ve F- Hızındaki Filmler ile Karşılaştırılması
Comparison of Imaging Characteristics of Digora Optime Storage Phosphor Plate System and F-Speed Film
Erinç Önem, Bedriye Güniz Baksı
Sayfalar 51 - 59
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Digora Optime fosfor plak sisteminin performansını fiziksel parametreler aracılığı ile test etmek ve F-hızındaki
filmler ile karşılaştırmaktır.
YÖNTEMLER: Üzerinde farklı çap ve derinlikte dairesel boşluklar bulunan 10 mm kalınlığında homojen bir alüminyum blok test fantomu olarak kullanıldı. Alüminyum blok, üçer adet fosfor plak ve F-hızında filmlerle birlikte 65 kVp ve 10 mA’lik röntgen cihazı ile 0,08 sn’den 3,2 sn’ye kadar 16 farklı ışınlama süresinde ışınlandı. Her sistem için 3 farklı görüntüde gerçekleştirilen ölçümlerin ortalaması alınarak ortalama grilik değerlerindeki değişim, görüntüdeki kirlilik oranı, düşük kontrasttaki detayların algılanma düzeyini ortaya koyan algılama eğrileri, kontrast çözünürlüğü ve ışınlama aralığı gibi parametreler karşılaştırıldı.
BULGULAR: 0,08 ila 0,125 sn. ışınlama aralığında fosfor plak görüntülerinin grilik değeri lineer azalma gösterirken, yüksek ışınlama sürelerinde
katlanarak azalma olduğu belirlendi. Filmlerde ise 0,08 ila 0,16 sn. ışınlama aralığında densite değişikliği minimum iken sonrasında büyük
oranlarda artış olduğu görüldü. Artan dozla birlikte dijital sistem görüntülerinde kirlilik oranı azalırken, filmlerdeki oranın 0,63 sn’ye kadar sabit
kaldığı sonrasında giderek arttığı belirlendi. Düşük kontrasttaki detayların algılanmasının dijital görüntülerde 0,10 sn’den sonra maksimum
düzeye ulaşarak en yüksek ışın dozunda da aynı düzeyi koruduğu ancak, filmlerin maksimum düzeyi 0,25 sn’de yakaladığı ve 1,60 sn’den
sonra da algılama düzeyinin düştüğü saptandı. Kontrast dijital görüntülerde artan ışın dozu ile birlikte artarken filmlerde önce artma sonra
azalma gösterdi. Fosfor plakların ışınlama aralığı filmlere oranla daha geniş bulundu.
SONUÇ: Her sistemin kendine ait spesifik özellikleri bulunmakla birlikte fosfor plak sistemi daha düşük optimum ışınlama düzeyine ve daha
yüksek kontrast çözünürlüğüne sahiptir ve F-hızındaki filme kıyasla bu özelliklerini daha geniş bir ışınlama aralığında korumaktadır.
OBJECTIVE: The aim of this study was to test the physical performance of Digora Optime storage phosphor plate system and to compare it with F-speed film.
METHODS: A homogeneous 10-mm-thick aluminum block with a pattern of holes varying in depth and diameter was
used as the test phantom. The image plates and F-speed films were exposed at 65 kVp and 10 mA with 16 different exposure
times ranging from 0.08 to 3.20 sec. For each system sensitivity curves, response to noise ratio, perceptibility, contrast resolution
and exposure range were determined and compared.
RESULTS: In the exposure range 0.08 to 0.125 sec., gray values decreased almost linearly for storage phosphor plate images, but
for higher exposures gray level decreased exponentially. For film images density variations of 0.08 to 0.16 sec. exposure range
was very low however, small changes at later exposures caused large changes in density. Perceptibility reached its maximum
value at 0.10 sec. for the digital images and maintained this value while film images reached the same value at 0.25 sec. and
decrease was observed after 1.60 sec. of exposure. Contrast increased with increasing exposure in digital images while decline
was observed for film images. Exposure range of phosphor plates was wider than F-speed films.
CONCLUSION: Although each system has its own specific properties, storage phosphor plate system has lower optimum exposure
level and higher contrast resolution than F-speed films and exhibits its specific properties over a much wider exposure range.

OLGU SUNUMU
7.
Maksiller Ortopedik Splintin Dentofasiyal Yapılar Üzerine Etkisi: Olgu Sunumu
Evaluation of the Effects of Maxillary Orthopedic Splint on Dentofacial Structures: Case Report
Lale Taner, Zehra Bekler, Oktay Üner
Sayfalar 61 - 66
İskeletsel Sınıf 2 çene bozuklukları ortodontik anomaliler içerisinde en sık gözlenen bozukluklar arasındadır. Etiyolojisi tek çeneden
kaynaklanabildiği gibi her iki çenedeki büyüme uyumsuzluklarına bağlı olabilir ve büyüme dönemindeki hastalarda malokluzyonu düzeltmek
için fonksiyonel tedavi ve ortopedik kuvvetlerden yararlanılabilir. Maksiller ortopedik splintler, aşırı üst çene büyümesine bağlı Sınıf II
malokluzyonların tedavisinde etkili apareylerdir. Bu sunumun amacı maksiller ortopedik splintin dentofasiyal yapılar üzerine olan iskeletsel ve
dental etkilerini değerlendirmektir. Aşırı maksiller büyümeden kaynaklanan Sınıf II malokluzyona sahip, büyüme gelişim döneminde bulunan
iki olgu maksiller ortopedik splint kullanılarak tedavi edildi. İskeletsel ve dental malokluzyonun düzeltilmesi başarıyla sağlandı.
Class 2 skeletal jaw dysplasia is one of the most common skeletal jaw discrepancies observed among orthodontic patients. The
etiology may be due to the differential growth discrepancy between both jaws and orthopedic forces can be applied by means of
functional therapy to correct the malocclusion in growing patients. The aim of this study was to evaluate the skeletal and dental
effects of the maxillary orthopedic splint on dentofacial structures. Two patients with Class II malocclusions (due to maxillary excessive
growth) were treated by maxillary orthopedic splints. Successful correction of the skeletal malocclusion was obtained. Maxillary
orthopedic splints are effective appliances for correction of Class II malocclusions mainly caused by maxillary excessive growth.

LookUs & Online Makale