e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 41 (1)
Cilt: 41  Sayı: 1 - 2020
ARAŞTIRMA
1.
Trombosit konsantrelerinin yumuşak doku iyileşmesi üzerine etkisinin değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma
Effect of the platelet concentrations on soft tissue healing: Retrospective study
Gözde Işık, Meltem Özden Yüce, Semiha Özgül, Sevtap Günbay, Tayfun Günbay
doi: 10.5505/eudfd.2020.04468  Sayfalar 1 - 10
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı, lökosit ve trombositten zengin fibrin (L-TZF) ile konsantre büyüme faktörünün (KBF) yumuşak doku iyileşmesi üzerine etkisini karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada, cerrahi işlemlerinde L-TZF ve KBF kullanılan 120 hastanın verileri incelenmiştir. Hastalar, yönlendirilmiş kemik rejenerasyonu (YKR), diş çekimi (DÇ) ve yumuşak doku cerrahileri (YDC) olmak üzere üç çalışma grubuna ayrılmıştır. Her bir grup, kullanılan trombosit konsantresi, yara kenarlarında açılma ve enflamasyon yönünden değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Toplamda 104 hasta değerlendirmeye alınmıştır. Çalışma gruplarında, yara kenarlarında açılma ve enflamasyon bulguları düşük oranda gözlenmiştir ve L-TZF ile KBF kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çalışma gruplarında yara kenarlarında açılma değerlendirildiğinde, DÇ grubundaki değişim, her iki trombosit konsantresi için istatistiksel olarak anlamlıdır (L-TZF: x2 (2)= 12; p=0,002; KBF: x2 (2)= 6; p=0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda, KBF fibrin materyalinin yumuşak doku iyileşmesi üzerinde L-TZF kadar etkili olduğu gözlenmiştir. Cerrahi işlemi gerçekleştiren hekimin deneyimi ve hastanın ağız hijyeni konusunda yeterliliği klinik sonuçları etkileyen faktörlerdir. Bu nedenle, farklı trombosit konsantrelerinin yumuşak doku iyileşmesi üzerine etkisini değerlendirecek kontrollü klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: The aim of this retrospective study is to compare the effect of leukocyte and platelet rich fibrin (L-PRF) and concentrated growth factor (CGF) on soft tissue healing.
METHODS: This retrospective study was conducted 120 patients who treated L-PRF and CGF. Patients were divided into three study groups: guided bone regeneration (GBR), tooth extraction (TE), and soft tissue surgery (STS). Each group was evaluated in terms of using platelet concentrate, soft tissue dehiscence and inflammation.
RESULTS: A total of 104 patients were evaluated in this study. soft tissue dehiscences and inflammation have found lower by using L-PRF and CGF and there was no statistically significant difference between the platelet concentrations. The change of soft tissue healing in the tooth extraction group was statistically significant for L-PRF and CGF (L- PRF: x2 (2)= 12; p=0,002; CGF: x2 (2)= 6; p=0,05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our study results showed that the CGF fibrin material has similar effect as L-TZF on soft tissue healing. The experience of the physician on surgical procedure and the oral hygiene of patients are the effective factors for the clinical outcomes. Thus, further case-control studies are needed to observe the effect of different platelet concentrations on soft tissue healing.

2.
Başlıca Diş Çürüğü Etmenlerinden “Streptococcus mutans’’ ın Gebelik Dönemindeki Değişimi
Changes in the Level of "Streptococcus Mutans": One of the Primary Dental caries Factors in Pregnant Women
Ayşegül Demirbaş, Mustafa Ateş, Gülşen Arslan
doi: 10.5505/eudfd.2020.38278  Sayfalar 11 - 19
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yüksek çürük risk grubu olan gebe kadınların, tükürük akış hızı, tükürük PH, tükürükte Streptococcus mutans ve Lactobacillius seviyeleri ve DMFT değerlerinin gebe olmayan kadınlara kıyasla seviyesini belirlemektir. İkincil olarak, tükürükte Streptococcus mutans seviyesini belirlemek için üretilmiş olan, hasta başında kullanılan tek kullanımlık kitlerinin konvansiyonel ölçüm yöntemlerine oranla güvenilirliğini tespit etmek amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Gebeliğinin 3. trimesterinde olan sağlıklı, 10 gebe ve aynı yaş aralığında, gebe olmayan 10 kadın, tükürük akış hızı ve tükürük PH değeri, DMFT değerleri ve tükürükte Streptococcus mutans ve Lactobacillius seviyeleri karşılaştırıldı. Hasta başında kullanılan tükürük testi, 0.2U/ml basitrasin ve %10 sukroz içeren Mitis Salivarius agardaki geleneksel laboratuvar testi ile karşılaştırıldı. Gebelik sonlandıktan 6-8 hafta sonra gebelerde, tükürük akış hızı, pH, Streptococcus mutans ve Lactobacillius seviyeleri ve DMFT indeksi değerlendirildi. Gebelikte ve gebelik sonlandıktan sonra oral kavitedeki değişim karşılaştırıldı. İstatiksel analizlerde Mann Whitney U testi ve Wilcoxon Signed Rank testi kullanıldı. Sonuçlar anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
BULGULAR: Gebe ve gebe olmayan kadınlar arasında DMFT, tükürük akış hızı, PH değeri açısından istatiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmazken, tükürükte Streptococcus mutans ve lactobacillius seviyesinin gebelerde, normal bireylere oranla çok fazla olduğu tespit edildi. Gebelik sonlandıktan sonra yapılan incelemelerde DMFT, tükürük akış hızı ve PH değeri değişmezken, Streptococcus ve Lactobasillius düzeylerinin doğumdan sonra anlamlı derecede yükseldiği bulundu. Konvansiyonel yönteme göre hasta başında kullanılan kitlerin güvenilirliği %60 olarak tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma birincil çürük etmenlerinden olan Streptococcus mutans ve Lactobacillius seviyesinin, gebelikte ve gebelik sonlandıktan sonra arttığını göstermektedir. Anne adaylarının ve gebelerin koruyucu diş hekimliği uygulamalarından faydalanmaları gerekmektedir. Hasta başında kullanılan tek kullanımlık kitler, hasta motivasyonu için yeterli olabildikleri belirlenmiştir.
INTRODUCTION: The aim of this present study is compare the salivary flow rate, pH value, Streptococcus mutans (SM) and lactobacillius levels of pregnant women with non-pregnant women. In addition, it was aimed to determine the reliability of chair-side kits which were produced to determine the levels of SM in saliva compared to conventional measurement methods.
METHODS: Ten healty women who were in the third trimester of pregnancy and ten healty non-pregnant women were compared with the respect to salivary flow rate, salivary pH, DMFT-index ( based on the WHO criteria ) and SM/ lactobacillius levels in saliva. The chair-side salivary tests was compared with conventional laboratory cultivation on Mitis Salivarius agar supplemented by 0.2U/ml bacitracin and 10% sucrose. After postpartum 6-8 weeks, salivary flow rate, salivary pH, SM and Lactobacillius levels and DMFT-index were re-examined in pregnant women. The changes in oral cavity, pregnancy and postpartum were compared. Mann-Whitney U and Wilcoxon Signed Rank tests were used in statistical analysis. The results are evaluated with the significance level of p<0,05.
RESULTS: There was no difference in DMFT, salivary flow rate and salivary pH between pregnant and non-pregnant women. It was found that the SM and Lactobacillius levels in saliva was significantly higher in pregnant women compared to non- pregnant women. DMFT, salivary flow rate and pH values did not change in post-partum examination, but SM and Lactobacillius levels in saliva were significantly elevated after postpartum. The reliability of the chair-side kits according to the conventional methods was 60%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study shows that SM and Lactobacillius levels increased during pregnancy. Pregnant mothers and pregnant women should benefit from preventive dentistry. The chair-side salivary kits are suitable for patient motivation.

3.
Borik Asitin Periodontal Patojenler Üzerine Olan Antimikrobiyal Etkileri
Antimicrobial Effects of Boric Acid against Periodontal Pathogens
Kübra Aral, Özge Çelik Güler, Paul R. Cooper, Satvir Shoker, Sarah A. Kuehne, Michael R. Milward
doi: 10.5505/eudfd.2020.04935  Sayfalar 20 - 25
GİRİŞ ve AMAÇ: Bor, kemiğin gelişimi ve idamesi için gerekli olup antiinflamatuar ve antimikrobiyal özelliklere sahip biyoaktif eser bir elementtir. Borik asit sıklıkla kullanılan bir bor bileşiği olup periodontal inflamasyonu azaltabildiği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı borik asitin periodontal patojenlerden Fusobacterium nucleatum and Porphyromonas gingivalis üzerine olabilecek mevcut bakterisidal ve/veya bakteriostatik etkilerini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Borik asitin F. nucleatum (ATCC 10953) ve P. gingivalis (ATCC 33277) için minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK) sıvı besiyeri mikrodülisyon metodu yardımıyla saptanmıştır. Gecelik kültürler F. nucleatum için 5x105 cfu/ml ve P. gingivalis için 5x106 cfu/ml konsantrasyonuna seyreltilmiştir. Aaerobik bir kabinde 37°C de 48 saat inkübasyon sonrasında kültürlerin absorbansı ölçülmüştür. Minimum bakterisidal konsantrasyon (MBK) bakteri süspansiyonundan alınan alikotların agarlar üzerinde 37°C de 48 saat boyunca anaerobik koşullarda bekletilmesinden sonra bakterilerin sayılması sonucu elde edilmiştir.
BULGULAR: Borik asit F. nucleatum’un üremesini 780 nm da P. gingivalis’in üremesini ise 1.56 µM konsantrasyonda durdurabilmiştir. Borik asitin F. nucleatum için MBK değeri 18.75 nM olarak saptanmış fakat denenen konsantrasyonlar (75 mM-1nm) P.gingivalis için MBK değeri verememiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Borik asit periodontal patojenlere karşı lokal antimikrobial etki gösteren bir aday olabileceğinden dolayı periodontal hastalığın tedavisinde terapötik potansiyeli olabilir.
INTRODUCTION: Boron is a bioactive trace element found in humans and essential for the growth and maintenance of bone and also has reported anti-inflammatory and antimicrobial activity. Boric acid is a well-characterised boron-containing compound which reportedly can reduce periodontal inflammation. Thus, the aim of the current study was to evaluate the possible bactericidal and/or bacteriostatic effects of boric acid on the periodontal pathogens: Fusobacterium nucleatum and Porphyromonas gingivalis.
METHODS: Minimum inhibitory concentration (MIC) of boric acid on F. nucleatum (ATCC 10953) and P. gingivalis (ATCC 33277) were determined by the broth microdilution method. Overnight cultures were diluted to the following starting concentrations: 5x105 cfu/ml for F. nucleatum and 5x106 cfu/ml for P. gingivalis. After incubation for 48h at 37°C in an anaerobic cabinet the absorbance of the cultures was measured. The minimum bactericidal concentration (MBC) was determined by plating an aliquot of the cell suspensions on agar plates, and bacteria were counted after incubation at 37°C for 48 h under anaerobic conditions.
RESULTS: Boric acid was able to inhibit the growth of F. nucleatum at a concentration of 780 nM and P. gingivalis at a concentration of 1.56 µM. The MBC of boric acid was 19 mM for F. nucleatum however using tested concentrations (75 mM-1nm) were insufficient to provide an MBC for P. gingivalis.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Boric acid may be a possible candidate for providing local antimicrobial actions on periodontal pathogens and therefore may have potential as a therapeutic intervention in the management of periodontal disease.

4.
Dudak Damak Yarıklı Olgularda Sefalometrik Analiz Güvenilir mi?
Is Cephalometric Analysis Reliable in Cases with Cleft Lip and Palate?
Ege Doğan, Hasan Çınarcık, Servet Doğan, Furkan Dindaroğlu
doi: 10.5505/eudfd.2020.71463  Sayfalar 27 - 37
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, tek taraflı dudak damak yarıklı hastalarda (TDDY) lateral sefalometrik radyografilerde yapılan sefalometrik ölçümlerin güvenilirliğini test etmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, TDDY olan 15 erkek hastaya (ortalama yaş: 17.3 ± 5.2 yıl) ve 15 kadın hastaya (ortalama yaş: 16.8 ± 6.1) ait toplam 30 lateral sefalometrik görüntü üzerinde gerçekleştirildi. 9 farklı sefalometrik analiz yöntemi kullanılarak iskelet, yumuşak doku ve dental parametreler dahil toplam 94 parametre için ölçümler yapıldı. Ölçümler; Dolphin Imaging Yazılımı 11.7 kullanılarak 3 araştırmacı (2 deneyimsiz, 1 deneyimli) tarafından yapıldı. Gözlemci içi ve gözlemciler arası güvenilirliği değerlendirmek için paired samples t-test kullanıldı.
BULGULAR: İskelet ölçümlerinde, gözlemci içi güvenilirlik LAFH (ANS-Me) (mm), SNA (o) Witz (mm); U1-FH (o), nazal çıkıntı (mm) ölçümlerinde deneyimsiz araştırmacılar (H1-H2) (E1-E2) ve deneyimli araştırmacı (S1-S2) arasında yüksek bulunmuştur. Deneyimli ve deneyimsiz araştırıcılar arasındaki güven aralığı değerlerinde artış yüksek bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sefalometrik analiz, dudak damak yarıklı hastalarda tanı ve tedavi planlamasında çok önemlidir. Yarık bölgesinde bulunan Na, A, ANS, Subnazal ve U1 noktalarının işaretlenmesine özellikle dikkat edilmelidir. Sefalometrik ölçümlerde güvenilirlik limitleri özellikle dudak ve damak yarıklı bireylerde rehber oluşturmaktadır ve klinisyenler açısından önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: The aim of this study is to test the reliability of the cephalometric measurements made on lateral cephalometric radiographs in unilateral cleft lip and palate patients (UCLP).
METHODS: The study was carried out on a total of 30 lateral cephalometric images belonging to 15 male patients (mean age: 17.3 ± 5.2 years) and 15 female patients (mean age: 16.8 ± 6.1) who had unilateral complete cleft lip and palate (UCCLP). By utilizing 9 different methods of cephalometric analysis, measurements were made for 94 parameters including skeletal, soft tissue and dental parameters. The measurements were made by 3 researchers (2 inexperienced, 1 experienced) on a computer program; Dolphin Imaging Software 11.7. Paired samples t-test was used to assess intra-observer and inter- observer reliability.
RESULTS: In the skeletal measurements, the intra-observer reliability was high in the LAFH (ANS-Me) (mm), in SNA(o); Witz (mm); U1-FH (o), Nasal Prominence (mm) measurements among the inexperienced researchers (H1-H2) (E1-E2) and the experienced researcher (S1-S2). The increase in the confidence interval values between two researchers (one experienced, one inexperienced) was high.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Cephalometric analysis is very important in diagnosis and treatment planning in patients with CLP. Particular attention should be paid to marking Na, A, ANS, Subnasal and U1 points which are located in the cleft areas. Reliability limits are especially important in cephalometric measurements on individuals with cleft lip and palate in terms of guiding clinicians.

5.
Farklı kalınlıktaki yeni nesil yüksek translusent monolitik zirkonyanın renk özelliklerinin UV yaşlandırma işlemi ile birlikte değerlendirilmesi
Evaluation of color properties of newly generation high translucent monolithic zirconia in different thickness with UV aging process
Sedanur Turgut
doi: 10.5505/eudfd.2020.86648  Sayfalar 39 - 45
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı farklı kalınlıklardaki yeni nesil yüksek translusent özellikteki monolitik zirkonya (MZ) renginin UV yaşlandırma öncesi ve sonrası in-vitro olarak değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 5Y-TZP yapısındaki MZ bloklardan (IPS E.max ZirCAD, Ivoclar, Almanya) farklı 4 kalınlıkta (0.5 mm, 1.0 mm, 1.5 mm ve 2 mm) toplam 40 adet örnekler hazırlandı (n=10). Örneklerin renk değerleri (L*, a*, b*) UV yaşlandırma öncesi ve sonrası kolorimetre (ShadeEye NCC, Shofu, Japan) ile belirlendi. Elde edilen veriler tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Tukey HSD post-hoc testi ve Paired Sample T-Test ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı (p<0.05).
BULGULAR: Zirkonyum kalınlıkları L*, a*, b* değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar oluşturdu (p<0.05). En yüksek ortalama L*, b* ve en düşük a*değeri 0.5 mm. kalınlıktaki grupta gözlemlenirken; en düşük L*, b* ve en yüksek a* değeri 2 mm kalınlıkta gözlemlendi. 1 mm. ve 1.5 mm. kalınlıktaki örneklerin a* değeri hariç (p=0.786); tüm gruplarda L*, a*, b* değerleri arasında anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.05). Yaşlandırma işlemi tüm gruplarda L* değerinde azalmaya; a* ve b* değerinde ise artışa neden oldu (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yüksek translusent monolitik zirkonyumların optik özellikleri kalınlığa bağlı olarak değişebilmektedir. Kalınlık arttıkça parlaklık azalmakta ve örnekler daha kırmızı ve mavi olmaktadır. Yaşlandırma işlemi ise örneklerin parlaklığını azaltıp, daha sarı ve kırmızı olmalarına neden olmaktadır.
INTRODUCTION: The aim of this study is to evaluate the color of newly generation high translucent monolithic zirconia samples prepared in different thicknesses before and after UV aging in vitro.
METHODS: A total of 40 monolithic zirconia specimens were prepared using MZ blocks (IPS E.max ZirCAD, Ivoclar Vivadent, Germany) of 5Y-TZP structure, with 4 different thicknesses (0.5 mm, 1.0 mm, 1.5 mm and 2 mm) (n=10). Color values of the samples (L*,a*,b*) were determined before and after UV aging by colorimeter (ShadeEye NCC, Shofu, Japan). The data were statistically compared with one-way-ANOVA, Tukey HSD post-hoc test and Paired Sample T- Test (p<0.05).
RESULTS: Zirconium thicknesses caused statistically significant differences in L*, a*, b* values (p <0.05). While the highest mean L*, b* and lowest a* values were observed in the 0.5 mm thick group; the lowest L*, b* and the highest a* values were observed in 2 mm thickness. Excluding the a* value of samples with 1 mm and 1.5 mm thicknesses (p=0.786); significant differences were found between L*, a*, b* values in all groups (p<0.05). Aging process caused decreasing of L* value and increasing of a* and b* values in all groups (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Optical properties of high translucent monolithic zirconia may vary depending on thickness. As the thickness increases, the brightness decreases and the samples become more red and blue. Aging process reduces the brightness of the samples and causes them to become more yellow and red.

6.
Evre III-IV, Derece C Periodontitis Hastalarında Tükürük Azurosidin ve Tümör Nekroz Faktör-α seviyeleri
Salivary Azurocidin and Tumor Necrosis Factor-α Levels in Patients with Stage III-IV, Grade C Periodontitis
Beral Afacan, Harika Atmaca İlhan
doi: 10.5505/eudfd.2020.50103  Sayfalar 47 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Azurosidin, nötrofillerin granüllerinde sentezlenen, konak-patojen etkileşimlerinde ve immunregülasyonda önemli rol oynayan antimikrobiyal bir proteindir. Periodontitis, subgingival mikrobiyotaya karşı gelişen konak yanıtından kaynaklanan polimikrobiyal enflamatuvar bir hastalıktır. Bu araştırma, evre III-IV, derece C periodontitis hastalarında tükürük azurosidin ve tümör nekroz faktör (TNF)-α seviyelerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya sistemik sağlıklı toplam 78 birey (40 periodontitis (evre III-IV, derece C) ve 38 sistemik sağlıklı) dahil edildi. Tükürük örnekleri toplandı ve sondalama derinliği (SD), klinik ataşman kaybı (KAK), sondalamada kanama yüzdesi (SK %), gingival indeks (GI) ve plak indeksini (PI) içeren klinik periodontal ölçümler kaydedildi. Tükürük azurosidin ve TNF-α seviyeleri ELISA ile ölçüldü.
BULGULAR: Periodontitis grubunun SD, KAK, SK (%), Gİ ve Pİ değerleri, periodontal sağlıklı gruptan anlamlı yüksek bulundu (p<0.001). Periodontitis grubunun tükürük azurosidin ve TNF-α konsantrasyonları, periodontal sağlıklı gruptan anlamlı yüksekti (p<0.05). Azurosidin, TNF-α ve tüm klinik periodontal parametreler arasında anlamlı pozitif korelasyonlar gözlendi (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın bulguları, tükürük azurosidin ve TNF-α seviyelerinin periodontal enflamasyon ile ilişkili olabileceğini ve periodontal hastalıkların tanısında yarar sağlayabileceğini düşündürmektedir. Bu moleküllerin, periodontal hastalık patogenezindeki rollerine ilişkin daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Azurocidin, a neutrophil granule-derived antimicrobial protein, plays an important role in host-pathogen interactions and immunoregulation. Periodontitis is a polymicrobial inflammatory disease caused by the host response to subgingival microbiota. This study aimed to evaluate salivary azurocidin and tumor necrosis factor (TNF)-α levels in patients with stage III-IV, grade C periodontitis.
METHODS: In total 78 systemically healthy individuals (40 periodontitis (stage III-IV, grade C) and 38 periodontally healthy) were enrolled. Saliva samples were collected and clinical periodontal measurements including probing depth (PD), clinical attachment loss (CAL), the percentage of sites with bleeding on probing (BOP %), gingival index (GI) and plaque index (PI) were recorded. Salivary azurocidin and TNF-α levels were measured by ELISA.
RESULTS: Periodontitis group exhibited higher PD, CAL, BOP (%), GI and PI values compared to the periodontally healthy group (p<0.001). Salivary azurocidin and TNF-α concentrations in periodontitis group were significantly higher than healthy controls (p<0.05). There were positive correlations among azurocidin, TNF-α and all clinical periodontal parameters (p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Present findings suggest that salivary azurocidin and TNF-α levels may involved in periodontal inflammation and may be useful in the diagnosis of periodontal diseases. Further studies are needed to enlighten the role of these molecules in the pathogenesis of periodontal disease.

7.
Sağlam Süt Dişi Dentininde Jelatinolitik Aktivite Tespiti
Detection of Gelatinolytic Activity in Deciduous Sound Dentin
Berdan Aydın
doi: 10.5505/eudfd.2020.50251  Sayfalar 55 - 60
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı süt dişlerine ait dentin dokusundaki intrinsik jelatinolitik aktivitenin direkt olarak ve aktivitesinin uyarılarak artırılıp saptanmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: On dokuz adet süt dişinden elde edilen sağlam dentin dondurulup pulverize edilerek ince bir toz haline getirilmiştir. Floresin bağlanmış jelatin DQ (Gelatin EnzCheck gelatinase/collagenase kit, Molecular Probes, Eugene, OR, ABD) jelatinolitik enzim substratı olarak kullanılmıştır. İntrinsik jelatinolitik enzim aktivitesi 4- Aminophenylmercuric acetate (4-APMA, Sigma-Aldrich International GmbH) kullanılarak aktive edilmiştir. 96’lı mikropetri içerisine koyulan örneklerin floresans emisyon miktarı (FEI), 535 nm eksitasyonda 24 saat boyunca petri okuyucu spektrofotometre ile kaydedilmiştir (Victor 5 Multilabel Plate Reader, PerkinElmer Life Sciences, Boston, MA, USA).
BULGULAR: Süt dişlerinde sağlam detine ait jelatinolitik aktivite tespit edilmiştir (981,59±115), ve 4-APMA maddesine maruz kalan dentin istatistiksel olarak daha fazla jelatinolitik aktivite göstermiştir (1961,78±204), (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Jelatinolitik enzimler süt dişleri dentininde mevcuttur ve 4-APMA ile aktiviteleri artırılabilmektedir. Yani, jelatinolitik enzimlerin etkinliklerini artıracak bir durumda dentin dokusunda yıkım oluşması muhtemeldir.
INTRODUCTION: The purpose of present study was to demonstrate the intrinsic gelatinolytic activty in sound dentin of primary teeth by detecting and stimulating the activity of these enzymes.
METHODS: Sound dentin from 19 extracted primary teeth were collected and cryo-pulverized into a fine powder. Fluorescein conjugate-gelatin DQ Gelatin EnzCheck gelatinase/collagenase kit (Molecular Probes, Eugene, OR, USA) was used as the cleavage substrate. Intrinsic gelatinolytic enzymes were activated by treating sound dentin powder with 4-Aminophenylmercuric acetate (4-APMA, Sigma-Aldrich International GmbH). A full day (24 h) continuous record of fluorescence emission intensity (FEI) was targeted at 535 nm using 96-well plate reader spectrophotometer (Victor 5 Multilabel Plate Reader, PerkinElmer Life Sciences, Boston, MA, USA).
RESULTS: Gelatinolytic activity was detected in sound dentin of primary teeth (981,59±115) and 4-APMA treated dentin exhibited higher gelatinolytic activity (1961,78±204), p<0,05.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Gelatinolytic enzymes are present in sound dentin of primary teeth and their activity is enhanced with 4-APMA. So, sound deciduous dentin possesses gelatinolytic enzymes which may lead to self-destruction if exposed to conditions that induce their activation.

DERLEME
8.
4 İmplant Üzerı̇ Sabı̇t Protetı̇k Restorasyon Konsepti
Fixed Full - Prosthesis Supported by Four Implant
Merve Köseoğlu, Funda Bayındır
doi: 10.5505/eudfd.2020.04796  Sayfalar 61 - 68
Kaybedilen dişlerin dental implantlarla yerine konulması sık tercih edilen ve başarı oranı yüksek bir tedavi yöntemidir. Diş çekimi sonrası alveolar rezorpsiyonunun zaman içinde ilerlemesiyle, maksilla ve mandibulada atrofi meydana gelebilir. Maksiller ve mandibular atrofisi olan hastaların total protezlerle rehabilitasyonunda, hasta memnuniyeti genelde düşük bulunmaktadır. Dişsiz çenelerin dört implant üzeri sabit protetik restorasyon konseptiyle rehabilitasyonunda, kemik grefti uygulanması gerekmemekte, anatomik yapılara zarar verme riski minimuma indirilerek anında fonksiyon ve estetik sağlanabilmektedir. Bu derleme çalışmasında, dört implant üzeri sabit protetik restorasyon konseptinin genel özellikleri, avantaj, dezavantajları ve başarı oranlarından bahsedilmektedir.
Replacing the lost teeth with dental implants is a frequently preferred treatment method with a high success rate. Progression of alveolar resorption after tooth extraction can cause atrophic maxilla and mandibula in time. Patients with atrophic maxilla and mandibula are not usually satisfied with their total prosthesis. Rehabilitation concept of edentulous patients with fixed prosthesis supported by four implant, doesn’t need bone grafting, also minimizes the risk of damage to anatomical structures, reduces patient morbidity, provides immediate function and aesthetics. In this review, general features, advantages, disadvantages and success rates of this treatment concept are mentioned.

LookUs & Online Makale